Her geçen gün daha fazla iş kaybı, kısa süreli çalışma ve sendikalara saldırı haberleri geliyor. Thomas Foster sendika liderlerinin mücadele etmezlerse patronlar ve sağ tarafından yok edileceklerini söylüyor.
Donald Trump geçen yılki başkanlık seçimleri sırasında Amerikan işçi sınıfına duyduğu “sevgiden” çok bahsetti. İşsizlere, fabrikaları ABD’ye geri getirecek başkan olacağını söyledi.
Ve faturalarla boğuşanları, kendi gözetimi altında fiyatların düşeceğini ve yaşam standartlarının yükseleceğini iddia ederek yatıştırdı.
Bunlar hep yalandan ibaretti. Ama şimdi milyonlarca işçi bunu zor yoldan öğreniyor. İşçilere yardım etmek yerine, Trump şirket darbesi başlattı; istihdamı azalttı, sendikaların altını oydu ve fiyatları yükseltecek bir ticaret savaşı açtı.
Saldırılar çok kapsamlı ve derin; hiçbir kamu sektörü çalışanı güvende değil. Ve bunlar zenginlere daha fazla servet ve yetki aktarmaya yönelik daha geniş bir siyasi projenin parçasıdır. Özel sektördekiler de dahil olmak üzere, sendikaları kırmak ve ücretleri düşürmek isteyen her patrona yeşil ışık yakıyorlar.
Saldırının boyutu ise gerçekten dehşet verici.
Yönetim geçen hafta ABD sağlık kurumlarından 20 bin kişiyi işten çıkardığını açıkladı. Patronlar 10 bin kişiyi hemen işten çıkarırken, diğer 10 bin kişi de erken emeklilik ve gönüllü işten çıkarma teklifleri yoluyla işten ayrılıyor.
Güvenlik görevlileri, patronların işten çıkarma tebligatlarını göndermesinden birkaç saat sonra bazı işçilerin iş yerlerine girmesini engelledi.
İşten çıkarılanlar arasında araştırmacılar, bilim insanları, doktorlar ve teknik destek çalışanları yer alıyor ve hükümet tıbbi araştırmalar, ilaç onay süreçleri ve diğer konularda hayati öneme sahip pek çok çalışandan mahrum kalıyor.
Ancak işçi sendikası liderlerinin yanıt olarak sunabildikleri en iyi şey, “NTEU bu çalışanları korumak için mahkemelerde, Hill’de ve Amerika genelinde mücadele etmektedir,” demek oldu. Açıklamada grevden hiç söz edilmedi.
Patronlar ayrıca Federal Konut İdaresi, Federal Havacılık İdaresi, Ulusal Bilim Vakfı, Çocuk ve Aile İdaresi, Çevre Koruma Kurumu ve daha pek çok kurumda istihdamı azaltıyor.
Trump, öğrenci kredilerinin yönetilmesine ve yoksul öğrencilere yardım programlarının yürütülmesine yardımcı olan Eğitim Bakanlığı ile ABD Uluslararası Yardım Ajansı’nı (USAid) da kapattı.
Patronlar bu birimlerdeki on binlerce çalışanı idari izne çıkardı ya da işten çıkardı.
Ayrıca 2008 mali krizinin ardından finans sektörünün gözetimini sağlamak üzere kurulan Tüketici Mali Koruma Bürosu’nda çalışan yaklaşık bin 700 kişiyi de işten çıkardılar.
Yönetim, deneme süresinde olan yaklaşık 200 bin kamu sektörü çalışanını da işten çıkarma listesine aldı ki bu karar kısa süre önce açılan bir davayla durduruldu.
Toplu işten çıkarmalar her bir sendikanın yönetimine karşı bir meydan okumadır ve bu meydan okuma başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Şu ana kadar yaptıkları her şey sağın daha da cesaretlenmesine neden oldu.
Trump şimdi de 1978 tarihli Kamu Hizmeti Reform Yasası’nın kendisine, sendikaların “ulusal güvenlik tehdidi” oluşturması halinde toplu iş sözleşmelerini sona erdirme yetkisi verdiğini iddia ediyor.
Toplu iş sözleşmeleri sendika mekanizmasının can damarıdır, milyonlarca sendika üyesinin ücret ve koşullarını müzakere etmelerini sağlar. Toplu iş sözleşmeleri kaldırılırsa, işçilerin sendikalara üye olmalarının temel nedenlerinden biri de ortadan kalkacaktır. Bu muazzam büyüklükte bir yıkımıdır. Yine de yaklaşık 820 bin federal hükümet çalışanını temsil eden Amerikan Kamu Çalışanları Federasyonu (AFGE) sendikası “derhal yasal işlem başlatmaya hazırlandığını” söylemekle yetiniyor. Trajik bir şekilde, sendika bürokrasisi aynı modeli başka yerlerde de tekrarlıyor.
Örneğin Amerikan Öğretmenler Federasyonu (AFT), Eğitim Bakanlığı’nın kapatılması nedeniyle Trump yönetimine dava açıyor.
Milliyetçi bir söylem kullanan AFT Başkanı Randi Weingarten, “Amerika’nın küresel rakiplerinin ve düşmanlarının birçoğu, Başkan Donald Trump’ın ABD Eğitim Bakanlığı’nı lağvetme planını şüphesiz alkışlıyor.
”Dünyanın geri kalanını eğiten ülkelerin bununla rekabet edeceğini biliyorlar.”
Sendika liderleri istihdamı korumanın yolu olarak mahkemelere başvurmayı düşünedursun, pek çok kamu sektörü çalışanı daha etkili ve sert tepkilere açık.
Federal Sendikal Ağ (FUN) adlı bir taban örgütlenmesi daha radikal bir direnişin ön saflarında yer alıyor. Ülke çapında “Sunduğumuz Hizmetleri Koruyalım” isimli protesto günleri düzenlemiş ve ülke çapında sendika aktivistlerinden oluşan geniş bir ağ kurmuştur.
Yerel bir sendika lideri ve FUN’un liderlerinden biri olan Chris Dols, federal çalışanların “daha geniş bir emek hareketine çağrı yapmaları” ve “sokaklara inerek bunu hükümetin ‘yönetemeyeceği’ siyasi bir kriz hâline getirmeleri” gerektiğini savundu.
Dols haklı. Ancak böyle bir “siyasi kriz” yaratmak için grevler yapılmalıdır. Kamu ve özel sektörde çalışan tüm işçileri bir araya getirmeyi amaçlayan grevlerin kazanma şansı çok yüksektir.
Özel sektördeki işçiler de darbe alıyor. Trump’ın “Kurtuluş Günü”nden birkaç saat sonra dev otomobil üreticisi Stellantis, Meksika ve Kanada’daki fabrikalarını “rölantiye alacağını” söyledi. Şirket, kendilerine tedarik sağlayan Michigan ve Indiana’daki ABD fabrikalarının da işçi çıkaracağını duyurdu.
Teamsters sendikasının Trump destekçisi başkanı Sean O’Brien, “Bu işten çıkarmalar şirketin yaptığı tamamen gereksiz bir harekettir,” dedi.
O’Brien Cumhuriyetçilerin “memleket”te daha fazla iş vaatlerini yutmuştu ama şimdi üyeleri bunun bedelini ödüyor. UAW, 1 Mayıs’ta genel grev için bastıran sendikalar arasında yer alıyor; ancak bu grev 2028 Mayıs’ında, yani üç yıldan uzun bir süre sonra yapılacak.
İstihdam katliamına duyulan öfke sadece otomobil ve hükümet çalışanları arasında değil, posta çalışanları arasında da görülebilir.
Trump ABD Posta Servisi’ni Ticaret Bakanlığı’na devretmek ve bağımsızlığını ortadan kaldırmak istiyor. Bu da tüm hizmetin özelleştirilmesine yönelik ilk adım olacaktır.
Amerikan Posta İşçileri Sendikası bu öneriyi “yasadışı ve düşmanca el koyma” olarak değerlendirdi ve 250’den fazla yerde mitingler düzenleyerek bir günlük eylemle karşılık verdi.
Büyük şehirlerden küçük kasabalara kadar posta çalışanları “ABD Posta İdaresi satılık değildir” sloganlarıyla Trump’a ateş püskürdü. Ulusal Mektup Taşıyıcıları Birliği sendikası tarafından “Cehennem Gibi Savaş” başlığı altında 210 miting daha düzenlendi.
Trump’ın tetikçisi Elon Musk, kamu sektöründe toplu işten çıkarma planlarını “Yol Ayrımı” olarak nitelendiriyor.
Bir anlamda haklı. Bu, ABD sendikal hareketi için bir yol ayrımıdır; teslimiyet bir yol, direniş ise diğer yoldur.
Demokratların oyununa gelmeyelim
Günümüzde var olan direnişin siyasi çıkmazlara sürüklenmesi gibi gerçek bir tehlike söz konusudur. Sol kanat Demokratların ve sendika bürokratlarının son zamanlarda sergiledikleri davranış biçimleri bu sorunun altını çiziyor.
Senatör Bernie Sanders kısa bir süre önce Trump’ın “yasadışı göç” üzerindeki baskısını övdü. Trump’ın neyi doğru yaptığı sorulduğunda Sanders şu yanıtı verdi: “Bence fentanil* ile mücadele etmesi ve sınırlarımızın daha güçlü olmasını sağlaması.”
“Kimse yasadışı göçün uygun olduğunu düşünmüyor.”
Bu yorumlar, yüz milyonlarca göçmen işçinin sınır dışı edilme ve ırkçı saldırı tehdidi altında olduğu bir dönemde yapıldı.
Göçmen karşıtı saldırılara karşı çıkmak, Sanders ve Demokrat meslektaşı Alexandria Ocasio Cortez tarafından düzenlenen “Oligarşiyle Mücadele” mitinglerinin teması olmalıydı.
Sanders mitinglerin amacının Trump’a karşı direniş yaratmak olduğunu söyledi. Ve mitingler büyük kalabalıklar çekiyor, her birine on binlerce kişi katılıyor ve alanları dolduruyor.
Denver’da 34 bin kişi mitinge katıldı ki bu Sanders’ın bugüne kadar ev sahipliği yaptığı en büyük mitingdi.
Mitingler, ana akım Demokratların Trump’a karşı çıkmamasına kızgınlık duyan insanların ilgisini çekiyor.
UAW sendikası başkanı Shawn Fain mitinglerden birinde “Zenginleri yiyin” (Eat the Rich) yazılı bir tişört giyerek konuşma yaptı. Kalabalığa “milyarderlerin var olma hakkı olmadığını” söyledi.
Ancak Fain kısa süre önce Trump’ı da övdü. Otomobillere yönelik son gümrük vergileri hakkında konuşurken, “Trump yönetimini serbest ticaret felaketini sona erdirmek için adım attığı için alkışlıyoruz,” dedi.
Fain, UAW’nin “hangi partiden olursa olsun, işçi sınıfının onlarca yıldır geriye gidişini tersine çevirmek isteyen her politikacı ile çalışacağını” da sözlerine ekledi.
Binlerce kişinin sınıf öfkesini tepedekilere yönelten mitinglere katıldığını görmek güzel. Ancak iş kayıplarını ve işten çıkarmaları durduracak olan yalnızca işçilerin eylemidir.
Sanders’ın mitinglerinin sloganı “Buradan Nereye Gidiyoruz” oldu. Kesin olan bir şey varsa o da solun gitmesi gereken yerin Demokratlar olmadığıdır.
Kapitalist parti, her türlü radikalizm için bir amortisör görevi görerek, dönüştürücü değişim şansını en iyi ihtimalle yumuşak huylu reformlara dönüştürüyor.
Sokaklara çıkalım
AFL-CIO Emekçi Kadınlar Koalisyonu İcra Direktörü Virginia Rodino, Trump’ın saldırılarına karşı direniş hakkında Socialist Worker’a konuştu.
“Bizi kurtaracak olanın politikacılar olmayacağının farkına varmalıyız. Bu duygu direnişin tamamına yayılmış durumda.”
“Federal binaların önünde onlarca protesto gösterisi düzenlendi. Posta çalışanları sendikaları ve mektup taşıyıcıları sendikaları için postanelerin önünde ulusal eylem günleri düzenlendi.
“Herhangi bir kesintiyi ele alırsanız, yerel, eyalet, şehir ve ülke düzeyinde protestolar oldu ve acil durum mitingleri çağrıldı.
“Çok fazla örgütlenme var. Federal Sendikal Ağ (FUN), mevcut sendikaların yapmalarına izin verdiğinden daha fazlasını yapmak isteyen federal çalışanların oluşturduğu bir taban hareketidir.
“Federal çalışanlara ve hizmetlere yönelik saldırılara karşı geri adım atılmasına öncülük ediyorlar. Bu grup 1 Mayıs protestolarının planlanmasında ve kesintilere karşı düzenlenen protestolarda yer alıyor.
“Grup çok militan, çünkü pek çok yerel sendika lideri büyük işçi bürokrasisi karşısında hayal kırıklığına uğramış durumda.
“İnsanlar Demokratların başarısız olduğunu söylüyor, farkı yaratacak olan sadece sokaklardaki bizleriz.”
(Socialist Worker’dan Bahan Gönce çevirdi.)
*Trump yönetimi, uyuşturucunun yapımında kullanılan kimyasalların Çin’den geldiğini, Meksikalı çetelerin uyuşturucuyu yasa dışı yollardan temin ettiğini ve Kanada’da fentanil laboratuvarları olduğunu iddia ediyor.
