Marksizm 2024’te emperyalizme, savaşa ve ırkçılığa karşı mücadele tartışıldı

0 Shares
0
0

Londra’da düzenlenen Marksizm 2024 toplantılarında hafta sonu boyunca birçok başlıkta sosyalistlerin önümüzdeki dönemdeki perspektifleri tartışıldı.

Cuma akşamı yapılan açılış buluşmasına 1000’den fazla kişi katıldı. Grevci öğretmen Samara, SOAS üniversitesindeki Filistin kampından Haiya, Gazze’den doctor Ghassan Abu-Sittah, İrlandalı sosyalist milletvekili Richard Boyd Barrett, Fransa’daki Sınıfın Bağımsızlığı örgütünden antifaşist aktivist Mathilda, aşırı sağcı Nigel Farage’ın toplantısını basan Stand Up to Racism aktivistlerinden Jo, ve SWP Genel Sekreteri Lewis Nielsen konuşmacı olarak yer aldılar. Filistin’le dayanışma, ırkçılığa karşı mücadele ve savaş karşıtlığı üzerinden kapitalizmin çoklu krizlerinin tartışıldığı toplantıda, SWP’den Lewis Nielsen böyle bir dönemde devrimci örgütleri güçlendirmenin önemli olduğuna vurgu yaptı.

Liberal emperyalizm ve savaş

Cumartesi günü Alex Callinicos, emperyalizmin krizini ve savaşları ele aldı. Callinicos özetle şunları söyledi:

“Batı egemen sınıflarında bir anda söylem savaş etrafında dönmeye başladı, ‘savaş neoliberalizmi’ denebilir buna. Oysa 1990’ların ortasında neoliberal küreselleşmenin zirve yaptığı dönemde, ABD dünyayı bu eksende şekillendiriyorken çok farklı bir atmosfer vardı.

Kapitalist emperyalizm bugün, ekonomik ve jeopolitik rekabetin kesişimini temsil ediyor. Ekonomik rekabet zaten kapitalizmin temelinde, farklı firmaların pazarları domine etmesi etrafında yürüttüğü mücadele. Jeopolitik rekabet, çok eski tarihlerden beri devam eden devletlerin etki alanını genişletme politikası. David Harvey ile benim bugün farklı yollardan çıkarak aynı sonuca vardığımız emperyalizm tanımı, kapitalizm altında, sermaye birikimi ve işçi sömürüsü bağlamında bu ikisinin iç içe geçmesinin yoğunlaştığı bir dönemi temsil ediyor.”

ABD’nin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra liberal bir emperyalist düzen inşa ettiğini, IMF gibi ekonomik ve NATO gibi savaş örgütleriyle diğer kapitalist ülkeleri kendi çizgisinde birleştirdiğini aktaran Callinicos, “Ancak bu liberal hegemonyaya meydan okumalar oldu. Soğuk Savaş sırasında bu SSCB ve çeperiydi. Bugün de Çin hegemonik bir güç olarak ABD’nin yerini alma ihtimalini taşıyor. Ekonomik olarak çok hızlı büyüyor, teknoloji alanında da ilerlemeye başlaması onu daha büyük bir tehdit hâline getiriyor” dedi ve şöyle devam etti:

“Biden, bir yandan Çin’e karşı ekonomik savaşı sürdürürken, diğer yandan Batı’nın liberal emperyalizminin üç kalesi olan İsrail, Ukrayna ve Tayvan’ı savunma konusunda egemen sınıflar için önemli bir başkan oldu. Siyonist yerleşimci rejimle Filistin halkının arasındaki mücadele elbette temel; ancak diğer yandan İsrail’in Batı emperyalizmi için tuttuğu önemli rolü unutmayalım. Bölgedeki enerji hatlarının güvenliği açısından, teknoloji merkezi olması açısından, birçok açıdan. Batı bir yandan küresel güneyi Ukrayna’yı desteklemeye ikna edemedi. Diğer yandan küresel düzeyde halklar Filistin’i destekliyor. Bu ideolojik bir kriz yarattı. Uluslararası hukuk, ABD ve hegemonik güçlerin diğerlerini ezme yöntemiyken, şimdi onlara karşı döndü.”

Sürekli devrim

Bir başka toplantıda ise Ortadoğu Dayanışma Ağı’ndan Anne Alexander, Troçki’nin sürekli devrim teorisini anlattı: “Troçki, kapitalizmin gelişimine bakarak sürekli devrimin zorunluluğunu görmüştü. Çin’deki komünist partinin işçilerden uzak olması devrimin devamını engelledi. Uluslararası Sosyalist Akım’ın kurucularından Tony Cliff ise Küba ve benzer deneyimlere baktı, devrimci parti eksikliği olduğu sürece burjuvazinin sürekli devrime engel olacağını tespit etti ve buna Aksayan Sürekli Devrim teorisi dedi.”

Demokratik ve sosyalist bir Filistin!

Pazar günü İsrailli anti-siyonist yazar ve tarihçi Ilan Pappé, Filistin meselesini, tarihselliği ve mevcut durumla birlikte ele aldı.

Yerleşimci sömürgecilik akademik teriminin bizi sınırlamasına izin vermememiz gerektiğini dile getiren Pappé, “Bu yerleşimciliğin yerlileri etnik temizliğe tabi tuttuğu politik yapılar, soykırımlara ve bölgeyi, küresel durumu etkileyecek durumlara evrilebilir” diye konuştu.

Siyonizmin modern Yahudi’nin yaratıldığı romantik milliyetçi projeyi inşa ederken, bir anavatanın olması gibi motifler etrafında, sömürgeci bir proje olarak gelişince, ekonomik ve siyasi sistemdeki en güçlülere bağlı bir yola girdiğini hatırlatan Pappé, İsrail’in İngiltere ile bağını böyle açıkladı ve şunları söyledi:

“İsrail’in inşa ettiği açık hava hapishanesinden, işgalden özgürleşmek isteyip isyan ederseniz, 1967den beri kolektif cezalandırmalara tabi tutuluyorsunuz; toplu tutuklamalar, evleri yıkmalar, sınırdışılar vs. Yerleşimci sömürgeci proje, Filistinlilerin isyanı hakkında 7 Ekim gibi bir deneyime sahip değildi. İktidar ve baskı mekanizmaları, hepsi yeterli değil ki bu oldu sonucunu çıkardılar. Demek ki iki kat baskı ve saldırı, işgal politikası lazım dediler. Ancak bu çökmekte olan bir proje… Çöküşü zaman alacağından, Filistinliler için tehlikeli bir aşama, zira daha da sertleşecekler. Fakat çöküşe doğru gidiyor, Filistin özgürlük hareketi bunu başka bir tür politik formasyonla dolduracak umuyoruz ki, demokratik ve sosyalist bir Filistin için…”

Hindistan seçimleri

Marksizm 2024’teki Hindistan ve Modi oturumunda ise SWP üyesi Talat Ahmed konuşmacıydı.

Hindistan’da ittifaklar sık sık değiştiği için politik istikrarın çok zor olduğunu, Modi’nin bu sefer zafer kazanamamasının en önemli nedenlerinden birinin ekonomik kriz olduğunu ifade eden Ahmed, “10 yıllık iktidarında işsizlik özellikle gençler arasında çok yüksek. Bir işe binlerce insan başvuruyor. Seçim sonuçlarında din vs değil ekonomik durum etkili oldu. Modi’nin çözmesi gereken başta ekonomi olmak üzere pek çok şey var. Bunun için altyapı yenilenmesi gereken binlerce insanın yaşadığı yerler var. Elektriği, gazı vs yok. Bunun için halk için para harcanması gerekir. Tabii ki bu olmayacak” dedi.

Soldaki en büyük parti olan Komünist Parti’nin başarılı olduğu yerlerde fazla bir şey yapmadığı için tabanının sağa kaydığını dile getiren Talat Ahmet, “Modi’ye karşı çıkanların en büyük sorunu seçimlerle ve parlamento ile sınırlı kalmaları. Sokakta mücadele eksik. Son olarak Modi yenilmez değil, son seçimde çoğunluğu alamamış olması bunun işareti. Sadece biz onun aşırı sağ fikirlerine karşı değiliz, halk da karşı” diye konuştu.

Sudan’da iç savaş

Sudan’da devam eden iç savaşa yönelik tartışmada, ne ordunun ne de RSF’nin devrimci bir güç olduğu, 2019’da gelişen hareketin kazanımlarını çaldıkları, bunun karşıdevrimciler arasında bir savaş olduğu vurgulandı.

İnsani krizin büyük olduğunun hatırlatıldığı toplantıda, bunun yanında siyasi sorunların da konuşulması gerektiği, 2019’da ortaya çıkan Devrimci Komiteler’in bir ölçüde faaliyetine devam ettiği ifade edildi.

İki tarafı da destekleyen bölgesel ve küresel emperyalist güçlerin olduğu belirtilirken, bir tarafın şiddetinin diğerinden daha az olduğuna dair analizlerin gerçeği yansıtmadığı vurgulandı ve Sudan halkıyla dayanışma çağrısı yapıldı.

Savaş karşıtı hareket

Pazar gününün en ilgi çekici oturumlarından biri İngiltere’de Filistin’le dayanışma eylemlerini örgütleyenleri bir araya getiren oturumdu.

Filistin’le Dayanışma Kampanyası’ndan Ben Jamal, canlı yayınlanan soykırım görüntülerini unutmayacaklarını vurgulayarak sözlerine başlarken, Nakba’yı lanetledi, her Filistinli çocuğun Nakba’nın ürünü olan işgal ve yerinden edilmeyle yaşadığını hatırlattı. Londra’da ve ülke çapında örgütledikleri eylemlerin deneyimlerini paylaşan Jamal, “Yarınlar Filistin’in” diye konuştu.

Stop the War (STW) koalisyonundan Lindsey German devletin tüm kısıtlama girişimlerine rağmen eylemlerin ne kadar büyük olduğundan bahsetti, nehirden denize Özgür Filistin talebinin hâlâ merkezi bir yerde durduğunu söyledi.

Seçim sonuçlarına dikkat çeken ve Filistin hareketinin Labour’dan (İşçi Partisi) sola doğru kopuşun merkezinde durmasının önemine değinen German, savaşa karşı birleşik cepheleri örmeye devam etmemiz gerektiğini söyledi, silahlanmanın artmasının savaşın gelmekte olduğunu gösterdiğini vurguladı ve sürekli savaşa karşı sürekli devrimi savundu.

Sosyalist İşçi Partisi (SWP) genel sekreteri Lewis Nielsen, 9 aydır savaş karşıtı eylemleri örgütleyen konuklara teşekkür etti, İsrail’in savaşı hem askeri hem politik olarak kaybettiğini, Filistin halkının muazzam bir direniş gösterdiğini belirtti

İngiltere’de 18-24 yaş arası gençlerin yüzde 54’ünün İsrail’in olmaması gerektiğini düşündüğünü aktaran Nielsen, iki devletli çözümün gerçeklikle uyuşmadığını belirtti. Londra’nın Filistin konusunda “protesto başkenti” olduğunu ifade eden Nielsen, mücadeleyi ve dayanışmayı büyütme çağrısı yaptı.

Enternasyonal marşı ve mücadeleyi büyütme çağrısı

Pazar günü yerel saatle 17:30’da düzenlenen son oturumda ise Almanya, Fransa ve İngiltere’den devrimci sosyalistler emperyalist savaşlara, kapitalizmin sömürüsüne, İsrail’in soykırımına ve ırkçılığa karşı mücadelede kendi deneyimlerini aktardılar.

Geleneksel olduğu üzere son oturumun bitiminde Enternasyonal Marşı hep bir ağızdan söylendi.

Yazar

0 Shares
You May Also Like

Biz kimiz?

Enternasyonal Dayanışma, işçi sınıfının kolektif ve kitlesel mücadelesiyle dünyanın daha eşit, adil ve özgür bir yere dönüşeceğini savunan…