13 Ağustos
Bregenz’deki bir mülteci kampından, mülteci düşmanlığına bir tarihçi – Yıldıray Oğur (Karar)
Şefika Hanım ve Kemal Bey’in 1947’de Bregenz’deki mülteciler kampında bir oğulları oldu. Bir yıl sonra kampta yaşayan Tatarlara Kırım’a dönme hakkı verildi. Ama Şefika Hanım ve Kemal Bey, Kırım’a dönmek istemediler:
“Herkesin geri dönme hakkı vardı ama biz Kırım’a dönmeye korktuk. Rusların bir atasözü vardır. ‘Atlar koşuyordu. Atların peşinde dedikodu koşuyordu’ diye. Dedikodu atlardan daha evvel gidiyordu. Biz Kırımlıların sürüldüğü haberini almıştık. Kırım’da yaşayanlar Türkiye demezler. Ak toprak derler. Müslümanların en iyi yeridir Türkiye. Neredeyse ilahi bir yer bizim için.”
Türkiye’ye geldiler. Ve Ortaylı soyadını aldılar. Bregenz’de mülteci kampında doğan oğulları da Türkiye’nin en tanınan tarihçilerinden biri oldu; İlber Ortaylı.
Savaş yıllarında, Avrupa’nın ortasındaki bir mülteci kampında doğmuş bir tarihçiden beklenen savaştan kaçmış mülteci Suriyeliler ya da 70 yıldır mülteci kamplarında yaşayan Filistinlilerle herkesten çok empati kurmasıdır. Ama devrin rüzgârları başka türlü esiyor.
Yazının tamamı aşağıdaki linkte:
https://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/bregenzdeki-bir-multeci-kampindan-1597821
13 Ağustos
Suriyeli iş gücü, Türkiye ekonomisi için hayati bir gereklilik (10lar medya)
‘Fabrikalar üretimi durdurdu’…
Bu ifade, Kayseri’de Suriyelilere yönelik son saldırılardan sonra medyada yer alan haberlerle özetlenen, Suriyeli iş gücünün Türk fabrikaları üzerindeki önemini ve etkisini ortaya koyuyor. Bu etki yalnızca iş gücü olarak değil, aynı zamanda üretimin sürekliliğine katkı sağlama açısından da büyük. Özellikle bu ani duruş, Suriyelilerin Türkiye’deki bazı hayati sektörlerin işletilmesindeki rolünü vurguladı.
Suriyeli işçilerin fabrikalardaki önemini ve büyük etkisini göz önünde bulunduran bazı Türk fabrika sahipleri, Suriyelilerin koşullarına uyum sağlamak için çalışma sistemlerinde değişiklikler yaptı. Örneğin, İzmir’deki sanayi bölgesindeki bazı fabrikalar, çalışma saatlerini tamamen değiştirerek akşam beşten sabah altıya kadar devam eden bir sisteme geçtiler.
Bazı Türk atölyeleri ve fabrikaları, işçilerin günlük gidip gelmelerine gerek kalmadan, atölyelerde konaklamalarını sağlayacak barınma yerleri buldu. Bu önlemler, birçok işçinin İstanbul’da ya da çalıştıkları bölgede ikamet izinlerine sahip olmamaları nedeniyle tutuklanma ve sınır dışı edilme korkusuyla alındı.
Son Kayseri saldırıları, Suriyeli işçilerin Türkiye’deki hayati önemini açıkça gösterdi.
Suriyelilerin karşılaştığı büyük zorluklara rağmen, ekonomik ve sosyal katkıları birçok hayati sektörde vazgeçilmezdir. Artan baskı ve risklerle birlikte, bu iş gücünün değerini anlamak ve olumlu katkılarının devamını sağlamak için daha güvenli ve istikrarlı bir ortam sağlamaya yönelik çabaların artırılması gerekmektedir.
Yazının tamamı aşağıdaki linkte:
14 Ağustos
Oslo’dan Eskişehir’e: Aşırı sağın azizleri ve şövalyeleri – Hasan Ayer (Serbestiyet)
Bariz gerçek şu ki aşırı sağcılık; bir vibe, faşist bir estetik ve “cool” olma hali üzerinden esen rüzgârla ivmeleniyor. Onu “uncool” yapmak, internet meme kültürünün saldırganlığını ayna gibi seküler milliyetçiliğe yansıtmakla mümkün. Emellerine erişemeden camii cemaatince tokatlanıp kıskıvrak yakalanan kendi saflarından bir serserinin (“lolcow”?) görüntüsü, aşırı sağa ve seküler milliyetçiliğe karşı hiçbir liberalin yapamayacağı tahribatı gerçekleştirmiş oldu.
Bu süreçte son ayların popüler tabiri olan “kanzi” de, aşırı sağ teyakkuzuna karşı eşsiz bir antidot işlevi görüyor. İlk defa soyutlanıp streotipikleşen, internet meme kültüründe hasımlarınca bir karikatüre dönüştürülenler Türkiye’deki bu yeni sağcılar oldu. “Kanzi” tabirini duydukları andaki öfke, “kar tanesi” olmanın solculara özgü olmadığını kanıtlar nitelikte…
Demokratların internet üzerindeki kültür savaşlarında galip gelmesinin, çağımızın siyasî münakaşalarının ağırlıklı olarak meme ve “edit”ler üzerinden döndüğü Z ve Alfa nesline yönelik yeni ideolojik ve söylemsel teçhizatlarına geliştirilmesini gerekli kıldığını vurgulamak lazım.
Son olarak, Türkiye’deki liberal, sol ve muhafazakâr demokratlara düşen bir diğer şey, seküler milliyetçilik fenomenini hakkıyla tahlil ederek bu türden bir milliyetçiliğin Türkiye’deki toplumsal huzuru dinamitleyen yapısını ve aşırı sağın azizleri ile olan örtük yahut açık ilişkisini cesurca ifşa etmek olmalıdır.
Yazının tamamı aşağıdaki linkte:
19 Ağustos
Libya açıklarında onlarca göçmen kurtarıldı (Euronews)
Uluslararası faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) örgütü, Libya açıklarında denizde gerçekleştirdiği iki operasyonla 73 kişinin kurtarıldığını açıkladı.
İlk olarak Cuma gecesi gerçekleşen operasyonda zor durumda bulunan dalgalara dayanıksız olan bir fiberglas tekneden 47 kişi kurtarıldı.
Cumartesi sabahı yapılan ikinci operasyonda ise ahşap bir teknede bulunan 26 kişi daha kurtarıldı.
Hepsi güvenli bir şekilde MSF tarafından işletilen ve şu anda İtalya’daki Ravenna limanına doğru yola çıkan GeoBarents kurtarma gemisine bindirildi.
MSF kurtarma ekibi, Cuma günü gerçekleşen operasyonda iki kişinin yardımı reddettiğini ve teknede kalmaya karar verdiğini söyledi.
Daha sonra kendilerini Libya sahil güvenliği olarak tanımlayan ancak üzerinde buna dair herhangi bir logo taşımayan iki teknenin bu kişilere yardım ettiği bildirildi.
Özellikle göçmenleri kurtarmak için gemileri görevlendirerek Akdeniz’de faaliyet gösteren bir Alman sivil toplum kuruluşu olan Sea-Watch ise Cumartesi günü Libya sahil güvenliğinin 80 kadar göçmeni aşırı kalabalık bir sandaldan iki teknesine aldığını tespit etti.