7 Ekim 2023’ten beri Gazze’de sürdürdüğü soykırımın yanına son haftalarda Batı Şeria ve Lübnan’daki katliamlarını ekleyen siyonist rejim, Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah’a suikast düzenledi.
Lübnan Sağlık Bakanı Firas Ebyad, İsrail’in 16 Eylül’den bu yana ülkeye yönelik saldırıları sonucu 1030 kişinin hayatını kaybettiğini, 6 bin 352 kişinin yaralandığını bildirdi.
Cuma akşamı gerçekleştirilen saldırılarda ise Hizbullah örgütünün lideri Hasan Nasrallah hayatını kaybetti.
Hizbullah tarafından yapılan açıklamada “Liderimiz öldürüldü, İsrail ile savaşmaya devam edeceğiz” denildi.
Nasrallah suikastı, ABD ile Fransa’nın İsrail’e 21 günlük ateşkes teklifinin hemen arkasından geldi.
İşgalci İsrail, Filistin’de aylardır Batılı emperyalistlerin ateşkes girişimlerini dahi reddediyor ve dünyanın gözü önünde bir soykırım gerçekleştiriyor. Gazze’deki 41 bini aşkın insanın ölümünün ardından, siyonistler şimdi de Batı Şeria ve Lübnan’a saldırıyorlar.
Batı emperyalizmi destekliyor
Tüm bu savaşlarda İsrail; okul, hastane, mülteci kampı ayırt etmeden bombalıyor ve katliam yapıyor. Bütün bunlarda Netanyahu’nun arkasında duran ABD ve müttefikleri, Lübnan saldırılarını da destekliyor.
ABD Başkanı Joe Biden, Nasrallah’ın, İsrail’in hava saldırısı sonucu ölmesini “Binlerce Amerikalı, İsrailli ve Lübnanlı sivil de dahil olmak üzere birçok kurbanı için bir adalet ölçüsü” şeklinde yorumladı.
Nasrallah’ın, 7 Ekim 2023’ten bir gün sonra Hamas ile birlikte İsrail’e karşı cephe aldığını belirten Biden, ABD’nin ‘Hizbullah, Hamas, Husiler ve İran destekli diğer terörist gruplara karşı‘ İsrail’in savunma hakkını tam olarak desteklediğini vurguladı.
Lübnan’da İsrail saldırılarının tarihi
Nasrallah’ın liderliğini yaptığı Hizbullah, siyonist İsrail’in 1978’de ilk, 1982’de ikinci kez gerçekleşen Lübnan işgaline direnişin içinden çıktı. 18 yıl süren işgal süresince İsrail yine BM’nin çekilmesi yönündeki çağrıları reddetti. İşgal boyunca Lübnan köylerini bombaladı, sivilleri öldürdü, hapishanelerde işkencelerden geçirdi. 2000 yılında binlerce kişiyi öldürdükten sonra İsrail yenildiğini kabul etti ve çekilmek zorunda kaldı. O dönem Financial Times, bu yenilgiyi ABD’nin Vietnam’da, Rusya’nın Afganistan’da yaşadığı aşağılanmayla aynı seviyede görüyordu. Başta Lübnan olmak üzere tüm Ortadoğu halkları siyonizmin bu yenilgisini kutladı.
Hizbullah bu direnişin içerisinde prestij kazandı. Hasan Nasrallah, 1992’de yine İsrail’in suikastla öldürdüğü Abbas Musavi’nin arkasından liderliğe yükselmişti.
2006 yılında İsrail bir kez daha Hizbullah’a savaş açtı ve kaybetti. Hem İsrail hem de “yeni bir Ortadoğu” planlayan George Bush’un ABD’si için bu da büyük bir yenilgi oldu. Güneyde yerinden edilen binlerce Lübnanlı güneye geri döndü, köy köy yaşadıkları yerleri geri aldı, binalara yerleşti ve siyonist rejim yerel halkın direnişiyle yenildi. Muazzam bir dayanışma vardı ve Lübnan halkı işgalciye karşı birleşti.
Arap Baharı ve mezhepçiliğe dönüş
İşgallere karşı mücadelelerin içinde Şii mezhepçiliğinden daha bütünlüklü bir siyasi perspektifi benimseyen Hizbullah ve Nasrallah, hem Lübnan’da hem Ortadoğu’da muazzam bir popülerliğe ulaşmıştı.
Ancak, 2011 yılında Ortadoğu devrimleri başladığında Hizbullah mezhepçiliğe geri döndü. Hem Lübnan’ı artık yöneten güç olarak yozlaşmaya başlamıştı, hem de Suriye’de müttefikleri olan Esad diktatörlüğünün halkın ayaklanmasını ezme girişimlerini askeri ve politik olarak destekledi. Bu süreç Hizbullah’ın bölgede emperyalizme direnenlerin kahramanı olarak görüldüğü pozisyonunu zayıflattı.
Netanyahu, Lübnan’ı birleştiriyor
Ancak bugün gelinen noktada tartışılan Nasrallah’ın veya Hizbullah’ın hataları değil, İsrail’in bölgedeki korsan ve gayrimeşru varlığı, işgalleri ve sömürgeciliği. 7 Ekim sonrası süren katliamlar, önce Hamas lideri İsmail Haniye’nin şimdi de Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesiyle devam ediyor. İsrail uluslararası mahkemelerin, BM’nin tüm çağrılarını görmezden geliyor ve savaşı yaymak için elinden geleni yapıyor.
Lübnan asıllı sosyalist aktivist Simon Assaf, son saldırılar karşısında halkın bir kez daha direniş ekseninde birleştiğini aktarıyor:
“Lübnan’da son birkaç gündür gördüğüm gibi bir reaksiyona hiç tanık olmamıştım. Gördüğüm tepkiler olağanüstü; Lübnan’daki dayanışma duygusu insanların nefesini kesiyor. Eğer bir gazetenin manşet yazarı olsaydım, manşetim şu olurdu: ‘Netanyahu Lübnan’ı birleştiriyor.’
İsrail’in saldırıları Hizbullah’ı kesinlikle yeniden canlandırdı. Şu anda Hizbullah’ın arkasında duranlar, İsrail’in 2006’da Lübnan’a açtığı savaş döneminde olandan daha önemli ve daha büyük.
Lübnan ordusu bile Hizbullah’ın arkasında duracağını söyledi. Bu gerçekten önemli çünkü Dürziler, Hristiyanlar, herkes artık Hizbullah’ın arkasında olacak.”
Socialist Worker gazetesindeki röportajında, Hizbullah’ın Suriye Devrimi’ne yaptıklarının ve Lübnan’da 2019’daki halk protestolarına karşı tutumunun korkunç olduğunu hatırlatan Assaf, “Ancak Lübnan’a yönelik saldırılar Filistin’deki soykırımın Lübnan’a da sıçraması tehdidini taşıyor. Gazze soykırımı herkes için senaryoyu yeniden yazdı – bu sadece her on yılda bir yaşanan bir çatışma değil. Bu Lübnan için varoluşsal bir tehdittir” diyor.
Daha fazla katliam
İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Nasrallah’ın öldürülmesinin “alet çantalarının sonu olmadığını” söyledi. “Kullanılacak daha çok araç var” diyen Halevi, İsrail güçlerinin tüm cephelerde hazırlıklı olduğunu da sözlerine ekledi.
Dahiye Doktrini, İsrail’in 2006 yılında Lübnan’a karşı başlattığı savaşta geliştirdiği bu “alet çantasının” bir parçası. Direnişi ezme stratejisinin bir parçası olarak sivillere ve altyapıya saldırmışlardı. Şimdi de bir kara işgalinin gündemde olduğu konuşuluyor.
BM zirvesinde “barış” lafları ederek dünyayla alay eden Netanyahu’nun liderliğinde İsrail, bölgeyi kana bulamaya devam ediyor.
Aileler kaçıyor
İsrail ordusu, Cuma akşamı sivillerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere yapılan büyük baskınların ardından Cumartesi günü erken saatlerde Beyrut’un güney banliyölerine yeni saldırılar düzenlendi.
Başkentin normalde ıssız olan sokaklarında gece yarısı, elektrik kesintileri nedeniyle birçoğu karanlıkta kalan tıkanıklıklar oluştu. Beyrut’un merkezindeki Şehitler Meydanı’nda ya da deniz kenarındaki korniş bölgesinde kimsesiz erkekler, kadınlar ve küçük çocuklar etrafta dolaşıyor ya da yerlerde oturuyordu.
“Tahliye çağrısı yapıldığında evdeydik. Kimliklerimizi ve bazı eşyalarımızı alıp çıktık” diyor Beyrut’un güney banliyölerinde yaşayan Suriyeli mülteci Radwan Msallam. Yaşları üç ile 17 arasında değişen altı çocuk babası Msallam, “gidecek hiçbir yerleri olmadığını” söyledi ve savaştan zarar gören ülkesine geri dönemeyeceklerini sözlerine ekledi.
İsrail ordusu Cuma günü geç saatlerde Beyrut’un güney banliyölerindeki bazı bölgelerde yaşayanlara bölgeyi terk etmelerini emrederken, Lübnan Sağlık Bakanlığı yoğun nüfuslu bölgeye düzenlediği saldırılarda en az altı kişinin öldüğünü ve 91 kişinin yaralandığını açıkladı.
Ordu daha sonra “kısa bir süre içinde” güney Beyrut’ta üç binayı vuracağını söyledi.
Kurtarma ekipleri gece boyunca, İsrail’in 2006 yılında Lübnan’a bir ay süren bir savaş başlatmasından bu yana Beyrut’un güney banliyölerini vuran en büyük saldırı olan Cuma günkü saldırılarda hayatta kalanları aramak için çalıştı.
Lübnan’da son iki haftadaki saldırılarda 1030 kişi yaşamını yitirdi, 6 bin 352 kişi yaralandı.