16 Nisan
Bolu’da göçmen öğrencilere ayrımcı uygulama
Bolu Belediye Başkanı CHP’li Tanju Özcan Bolu’ya Afrika ülkelerinden öğrencilerin getirildiğini belirterek “Bu şekilde gelmiş olan öğrencilerin, otobüs biletlerine astronomik bir zam yapacağız” dedi.
https://www.evrensel.net/haber/515942/boluda-gocmen-ogrencilere-ayrimci-uygulama?a=fbc52
16 Nisan
HRW’den Tacik aktivistleri sınır dışı etmeye hazırlanan Türkiye’ye ‘işkence’ uyarısı
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), İki Tacik aktivistin Türkiye’den sınır dışı edilmesi durumunda işkence ve kötü muameleye maruz kalma riskinin çok yüksek olduğunu açıkladı.
Dört yıldır Türkiye’de yaşayan ve geçtiğimiz ay tutuklanan iki Tacik aktivistin Tacikistan’a gönderilme durumlarında işkence ve kötü muameleyle karşılaşabilecekleri belirtilerek, bu sebeple Türkiye’nin iki Tacikistan vatandaşını sınır dışı etmemesi çağrısı yapıldı.
Tacikistan’da siyasi muhalefet hareketlerinden Group 24’ün tanınmış üyeleri Suhrob Zafar ve Nasimjon Sharipov, Tacikistan’ın isteği üzerine 19 Mart’ta göz altına alındı. Tacikistan İçişleri Bakanlığı sözcüsü Umarjon Emomali Türkiye’ye, Tacik aktivistleri iade edin çağrısı yaptı.
Bunun üzerine Norveç Helsinki Komitesi ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, Tacikistan’da siyasi tutukluların işkenceye maruz kaldıklarını belgeleyerek Tacik aktivistlerin serbest bırakılması gerektiği ve sınır dışı edilmemeleri vurgusu yaptı. Ayrıca Tacikistan’da son yıllarda insan hakları savunucularının ve muhalefet grupların engellendiği ve cezaevine gönderildikleri belirtildi.
Group 24 adlı muhalif siyasi hareket Tacikistan hükümeti tarafından ‘terörist’ grup olarak tanımlanmasına rağmen Rusya ve Türkiye gibi ülkelerde yaşayan Tacik göçmenler tarafından büyük destek alıyor.
17 Nisan
Mahkeme, Kızılay’daki kafesi polis baskısıyla kapanan Somalili Muhammed’e “ayrımcılık yapıldığına” karar verdi
Ankara Kızılay’da polis baskınları sonucu kapanan Saab Cafe’nin Somalili işletmecilerinden Muhammed İsa Abdullah’ın baskınlarla ilgili başvurduğu TİHEK’ten (Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu) “ihlal olmadığı” kararı çıkmıştı. İdare mahkemesi, TİHEK kararının iptali için açılan davada, başvurudaki “kolluk kuvvetleri uygulamalarının Somalili olmasından kaynaklandığı” maddesini kabul etti. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği: “Mahkeme, Mohamed’e ayrımcılık yapıldığına karar verdi.” Muhammed İsa Abdullah: “Ümmetçilik naraları atanların ölü taklidine şahit olduk.”
18 Nisan
Yeni başkanlar işe Arapça tabeladan başladı: “İngilizce, Rusça tabelalara değil de Arapça tabelaya sinirlenmek bir suçüstü halidir”
Serbestiyet’ten Mustafa Ali Aykol’un haberi
31 Mart yerel seçimlerinden sonra bazı belediye başkanlarının ilk icraatından biri, çoğunluğu Arapça olmak üzere ‘yabancı dillerdeki’ tabelaları kaldırmak ve yasaklamak oldu.
AK Parti’den CHP’ye geçen Kilis’te, belediyenin kararıyla şehirdeki Arapça tabelalar kaldırıldı ve iş yerlerine cezalar yazıldı.
Geçtiğimiz dönem AK Parti’den belediye başkanı seçilen fakat daha sonra istifaya zorlanan, 31 Mart’ta ise İYİ Parti’den belediye başkanı seçilen Rasim Arı’nın da ilk icraatından biri, Arapça tabelaların kaldırılıp yasaklanması oldu.
31 Mart seçimlerinde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen CHP’li Mustafa Bozbey de ilk Meclis toplantısında, Bursa’da faaliyet gösteren işyerlerinin tabelalarında yer alan yabancı ifadelerin Türkçe olarak değiştirilmesini önerdi ve teklif kabul edildi.
AK Parti’den CHP’ye geçen Beyoğlu Belediyesi’nin yeni başkanı İnan Güney ise yabancı dildeki tabelalarla ilgili soruya şu cevabı verdi:
“Bütün tabelalar kendi dilimizde olsun isterim. Ama gaddar bir belediye başkanı olmak istemiyorum. Bunları tartışıp ortak akılla karar vereceğiz. Artık daha ne kadar nargile kafe ruhsatı vereceğiz? Biz Beyoğlu kimliğini korumak istiyoruz.”
Yeni belediye başkanlarının uyguladığı tabela yasaklarını, siyasetçi ve akademisyen Ufuk Uras, Prof. Dr. Bekir Berat Özipek ve Sığınmacı Hakları Platformu üyesi Taha Elgazi, Serbestiyet’e değerlendirdi.
Sığınmacı Hakları Platformu üyesi Taha Elgazi: “Suriyeli esnaftan vergi alıp onun hakkını korumayan devlet yöneticilerinin sessiz kalması ırkçılık yapan belediye yöneticilerinin önünü açıyor.”
“Arapça tabelaların kaldırılması bana göre bir ırkçılığa, aşırı milliyetçiliğe dayanan bir uygulama. Ayrıca bu fikir, bu uygulama, bu yaklaşım Türkiye’nin eski yıllarındaki anti-Arap fikrini tekrar ortaya koyuyor. Çünkü yabancı dildeki tabelalarda bulunan kelimeleri kaldıracağını söyleyen belediyeler, her nedense sadece Arapça kelimelerin olduğu tabelaları kaldırıyor. Alanya’da, Antalya’da yüzlerce işyeri Rusça, Ukraynaca tabelalarla dolu. İstanbul’da yüzlerce işyerinde İngilizce, Çince, Rusça tabela var. Hatta bizim kendi vatandaşlarımızın bazı iş yerleri de İngilizce. Onlara da dokunulmadı. Büyük zincir dükkanlarda da (Burger King, Starbucks gibi) kimse tabelalara takılmıyor.
“Bu konunun iki yüzü var. Birincisi, özellikle Arap ve Suriyeli göçmenlerin hedef alınması. Bunları gitgide Türkiye’den gitmeye zorlamaktır. Birinci amaç bence bu.
“İkinci amaç ise, Göç İdaresi Başkanlığı’nın kendi açıkladığı resmi karar ve yazıyla ,herhangi bir tabelada yabancı dil yüzde 25’e kadar mümkündür. Göç Başkanlığı’nın açıklamasında yabancı dil denildiğinde bütün dillerin dahil olduğunu görüyoruz. Ama biz belediyelerde Arapça tabelalar kaldırılırken bu tabelaların birçoğunda Arapça kelimelerin yüzde 25’ten daha düşük olduğunu görüyoruz. Yani işletme sahipleri Göç İdaresi Başkanlığı’nın kararına uysa dahi belediyeler bu tabelaları kaldırabiliyor. Peki o zaman şunu sormak istiyorum: Bir yabancı, bir Arap, bir Suriyeli, devletin kurumlarına vergi yatırırken, bütün idari işlemleri 10/10 yaparken, devletin kurumları burada görevini yerine getiriyor mu?
“Devlete bağlı olan kurumlar vergi konusunda, para alma konusunda yabancıları görüyorlar, ama yabancı kişilerin hakkını savunma konusunda devlet kurumları ve yöneticileri ortadan kayboluyorlar. Burada ne yazık ki sadece belediye yöneticilerinin yaptığı ırkçılık değil bizi üzen; asıl üzen ikinci nokta, yani devlet kurumlarının sessizliği. Bir yönetici çıkıp da ‘Bu Suriyeli esnafın tabelasını kaldıramazsınız’ demiyor. Ya da bir yönetici çıkıp ‘Bu esnaf tüm vergilerini ödüyor, görevlerini yapıyor, tabeladaki Arapça yazı oranı da yüzde 25’ten daha düşük, bu tabelayı kaldıramazsınız’ demiyor. Onların sessiz kalması, ırkçılık yapan belediye yöneticilerinin önünü açıyor.”
Ufuk Uras: “İngilizce, İspanyolca tabelalara değil de Arapça tabelaya sinirlenmek bir suçüstü halidir”
“Arapça tabela varsa, bu yönde bir talep olduğu içindir. Belediyelerin görevi hizmet sunumunu engellemek değil kolaylaştırmaktır.
“Nasıl Avrupa’ da ırkçılar Türkçe tabelalara tepki gösteriyorsa, her yerde tabela ırkçılığına karşı tutum almak gerekir.
“Sakıncalı dil, tabela kültür olmaz, sakınmamız gereken başka dil ve göstergelere yönelik ayrımcılık ve nefret söylemidir.
“Sadece şeytan değil ırkçılık da ayrıntıda ve tabelalarda gizlidir.
“Bu işlerin fikir babası olan ırkçı katil Breivik manifestosunda bu türden neo-Nazi söylemlerini detaylarıyla gerekçelendirmiştir. Her ahval ve şartta bu sapkın fikirlerle mücadele edilmelidir.
“İngilizce, İspanyolca tabelalara değil de Arapça tabelaya sinirlenmek bir suçüstü halidir. Çok deşerseniz ‘bizi arkadan vurdular’a kadar gider ki bu da aslı astarı olmayan bir rivayettir. Mekke şerifi dışında bu iddiayı doğrulayan bir örnek de yoktur.”
Prof. Dr. Bekir Berat Özipek: “CHP on yıllardır kendisine oy veren Alevi Arap vatandaşlardan, Nusayrilerden de utanmıyor; onları rencide edeceği kaygısını da taşımıyor”
“CHP’nin Arap düşmanlığı yeni değil ve bu anlamda bir haber değeri yok. Ama kötülüğün uluorta ve en kaba haliyle sergilenmesi anlamında pornografik bir ırkçılıkla ünlenmiş, nefret söylemini uluorta yaparak kötülüğü sıradanlaştırmış, dahası bununla övünen ayrımcı ve ırkçı isimleri tekrar aday gösterilmesinin bazı demokratları şaşırtmasının bir haber değeri olabilir.
“Arapça tabela yasağı Araplığı İslamla özdeşleştiren ve bu yüzden Araplara düşmanlık eden İslamofobik ruh halinden mi kaynaklanıyor, yoksa basitçe ırkçılıktan mı, tartışılır. Sonuçta her iki durumda da nefretle malul hastalıklı bir ruh halinden, patolojik bir zihniyetten söz ediyoruz. CHP on yıllardır kendisine oy veren Alevi Arap vatandaşlardan, Nusayrilerden de utanmıyor; onları rencide edeceği kaygısını da taşımıyor. Her koşulda inancın ağır basacağından, onların kendisine oy vereceğinden emin ve dolayısıyla onları kırmaktan bir rahatsızlık duyuyor gibi görünmüyor. Bu tespiti doğru olabilir; onların oyunu alır yine almasına, ama birinin gözünün içine bakarak onun diline hakaret etmek nasıl bir ruh halidir, üstünde düşünmek gerek.
“Ama mesele sadece CHP değil. CHP, Zafer Partisi ve diğer ayrımcı ırkçı odaklar ne yaparsa yapsın, bu hukuk devletinin sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Araplara yönelik ayrımcı ırkçı tutumlar, onlara yönelen şiddet ve fiziksel saldırılar esas olarak hukukun gereğinin yapılmamasından ve ayrımcılık yasağının işletilmemesinden kaynaklanıyor. Hukukun gereğini yapmamak ve kötülüğe taviz vermek ise onu bir adım sonrasına taşıyor. Bu anlamda ahlaken ne kadar kötü bir pozisyonda olursa olsun yarın yaşanacaklardan dolayı CHP sorumlu tutulmayacak; bu kötülüğü engellemek için hukukun gereklerini yapmayan devlet sorumlu olacak. Ben de bir vatandaş olarak hangi ırkçı, ayrımcı parti ne yapıyor ona değil, sorumluluk makamındaki kişilere, hükümete ve devlete bakarım ve esas olarak hakları korumayı ondan beklerim.”
18 Nisan
Muhammed Akta: Suriyeli sığınmacılar dönse de kalsa da onurları korunmalı
Türkiye 2011 yılından itibaren devlet ve millet olarak savaşta evini barkını kaybeden Suriyelileri topraklarında ağırlayarak dünyaya büyük bir insanlık dersi vermiştir. Dünyada en çok mülteciye evsahipliği yapan Türkiye’nin cömertliği başka herhangi bir ülkeyle kıyaslanamaz.
Suriye’deki insani ve siyasi kriz uzun yıllardır varlığını sürdürmektedir. Farklı grupların kontrolü altındaki Suriye topraklarında sık sık çatışmalar meydana gelmekte, mülteciler için yaşam tehdidi devam etmektedir. Bu sebeple Suriyelilerin Türkiye’de bulunduğu süre de uzamaktadır. Bu durum doğal olarak halkın bir kesimini rahatsız etmeye başlamıştır. Türkiye toplumunun önemli bir kısmı Suriyelilerin memleketlerine geri dönmesinden yanadır.
Aslında Suriyeliler de memleketlerine dönmeyi istemektedir. ULFED olarak Suriyeli mültecilerin geri dönüşüne dair yaptığımız birçok açıklamada onurlu ve gönüllü geri dönüşün Suriyelilerin kendi talebi olduğunun altını çizmiştik. Bu talep Türkiye’deki bazı siyasetçilerden önce Suriyelilerin kendi talebidir. Fakat burada temel kriter bu geri dönüş sürecinin mültecilerin onurunu incitmeden ve gönüllülük esasına dayanarak yürütülmesidir.
Suriyeliler dönse de kalsa da onurlarını kırmamak gerekmektedir. Bazı siyasilerin ve gazetecilerin onur kırıcı söylemleri, göç idaresindeki sert uygulamalar, sokakta göçmenlere karşı şiddet ve şimdi de bazı belediyelerin tabela kaldırma uygulamaları göçmenlerin haysiyetini zedelemekte, Türkiye’nin uluslararası arenadaki imajını ve dolaylı olarak ekonomisini oldukça olumsuz etkilemektedir.
Suriyeliler kalacak ise toplumsal huzuru sağlamak için onurları korunmalı, ayrımcılığa, haksızlığa ve kötü muameleye uğramalarına engel olunmalıdır. Memleketlerine geri döneceklerse de bu dönüşün hafızalarında kötü yer etmemesi, komşu ülkemizle olumsuz bir ilişkimizin olmaması ve insanlık vazifemiz için yine onurları korunmalıdır. Devletin politikası her ne olursa olsun, halkın tepkisi ne türden gelişirse gelişsin, göçmenlere insan onuruna aykırı muamele edilmemeli, haysiyetlerini incitmemeye özen gösterilmelidir.
https://www.gocgunlugu.com/H-suriyeli-siginmacilar-donse-de-kalsa-da-onurlari-korunmali-273
19 Nisan
İHD İstanbul Ve Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu: Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ayrımcılık suçu işliyor
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu, CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın yabancı öğrencilere dönük “ayrımcı” söylemlerine ilişkin Beyoğlu’nda bulunan İHD dernek binasında basın toplantısı gerçekleştirdi.
İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, İHD İstanbul Şubesi ve Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu üyeleri olarak Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan hakkında ayrımcılık ve halkı kin ve düşmanlığa teşvik suçlamasıyla Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı.
Yoleri, ayrımcı ötekileştirici yaklaşımların ve söylemlerin toplumsal nefreti körüklediği, bu nefretin toplumsal ya da bireysel düzeyde mültecilere yönelik nefret saldırılarına dönüştüğüne dikkat çekti. Yargıya ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne çağrı yaptı.
20 Nisan
Antalya’da geri gönderme merkezinde işkence ve kötü muamele
Antalya’da Geri Gönderme Merkezi’nde açlık grevine başlayan 52 mültecinin dilekçesinde görevlilerin ‘beyaz odada’ işkence yaptıkları, hastalara bakılmadığı ve açlıkla cezalandırıldıkları iddiası yer aldı. Türkiye’den sığınma hakkı isteyen ve iyi derecede Türkçe bilen İranlı mülteci Omid Eshagh, “İşkence Türkiye’de 90’lı yıllarda kalmış bir suç değil, hâlâ var. Burayı görmek istemezsiniz” ifadelerini kullandı.
Antalya Döşemealtı’nın Altınkale Mahallesi’nde, L Tipi Cezaevi yakınlarında bulunan Göç İdaresi Geri Gönderme Merkezi (GGM), 52 mültecinin toplu olarak imzaladıkları şikayet dilekçesindeki vahim iddiaların hedefinde. Avukat ve tanıklar tarafından savcılığa dilekçeler yazıldı, CİMER için şikayet başvuruları hazırlandı ancak ağır işleyen bir hak mücadelesi içinde, hasta, yaşlı, kadın, erkek, çocuk 400’e yakın mültecinin, koğuş düzeninde koridorlara ayrıldığı bu binadaki akıbetleri merak ediliyor.
İçeriden ilk haberi ulaştıran, ülkesinden 2015 yılında ailesinin siyasi durumu nedeniyle kaçıp Türkiye’den sığınma hakkı isteyen ve iyi derecede Türkçe bilen İranlı mülteci Omid Eshaghi oldu. Eshagi, son birkaç yıldır yaşadığı Antalya’da çalıştığı iş yerinden 50 gün kadar önce bir sabah alınıp bu binaya getirildi. İçişleri Bakanlığına bağlı GGM’de kaldığı 50 günün sonunda, burada sessiz sedasız yaşadıkları ortamı dışarı duyurmak için bir arkadaşından yardım istemeye karar verdi. Emanetteki telefonundan bir numara alma talebi günlerce reddedilse de sonunda bunu başardı ve Antalya’da yaşayan Türk vatandaşı bir arkadaşının numarasına ulaştı.
Ankesörlü telefondan arayıp yaptığı kısa bir telefon konuşmasında arkadaşı Suser Başaran’a, “Bize acil yardım et” dedi. Ölümün eşiğinde hastaların olduğunu, çocuk ya da yetişkin kimsenin hastaneye sevk edilmediğini, şiddet ve insanlık dışı koşullara direnip önceki gün açlık grevine başladıklarını anlattı. Diğerlerinin yardım için ulaşabilecekleri kimselerinin olmadığını söyleyip, acil yardım istediği bu telefon konuşmasında, “İşkence Türkiye’de 90’lı yıllarda kalmış bir suç değil, hâlâ var. Burayı görmek istemezsiniz” ifadesini kullandı.
22 Nisan
Göç Masası’nda Suriyeli sığınmacılar ve Türkiye ekonomisi konuşuldu
Prof. Dr. Bekir Berat Özipek ve Araştırmacı Hilal Köroğlu, UTESAV tarafından hazırlanan “Suriyeli Sığınmacılar ve Türkiye Ekonomisi” çalışmasını Göç Masası’nda konuştu.
22 Nisan
Ercüment Akdeniz, Dünya Bankası programında mülteci işçi planı başlıklı makalesini yayınladı
Konuyu önce İYİ Parti Aydın Milletvekili Ömer Karakaş gündeme getirdi. Dünya Bankası’nın (DB) kredi anlaşması doğrultusunda, 2028’e kadar Türkiye’de tarım alanında 11 bin Suriyeli sığınmacıya kadro verileceğini açıkladı. AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin konuyu Tarım Bakanı’na sorduğunu ve bunun gerçeği yansıtmadığını söyledi. Peki, işin aslı ne?
https://www.birgun.net/makale/db-programinda-multeci-isci-plani-523466