İktidar, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına engel oldu. Sabah erken saatlerden itibaren Taksim’e çıkan bütün yollar on binlerce polis tarafından kesildi, yüzlerce sokak araç ve yaya trafiğine kapatıldı. Taksim meydanı kordon altına alındı. Mitinge katılmak isteyen ya da istemeyen herkes için bu tedbirler zulme dönüştü.
Günler öncesinde yapılan açıklamalara göre, sendikalar ve emek örgütleri Beşiktaş ve Saraçhane’de buluşarak Taksim’e yürüyeceklerdi. Beşiktaş’a ulaşmak ve toplanmak imkânsız hale gelince, bütün kurumlar toplanma yerini Saraçhane olarak değiştirdiler.
1 Mayıs sabahı, pankartlarıyla, bayraklarıyla, şarkıları ve halaylarıyla işçi sınıfının birlik dayanışma ve mücadele gününü bayram neşesiyle kutlamak isteyen ve iktidarın barikatlarını aşabilen yaklaşık 10 bin işçi ve emekçi Saraçhane’de buluştu. Ama işçiler ve emekçiler burada “Çin Seddi” gibi bir polis barikatı ile karşılaştılar.
İşçi ve emekçileri Saraçhane’de toplanmaya ve Taksim’e yürümeye davet eden Tertip Komitesi ise, polis saldırısı başladığı sırada eylemi sonlandırdığını açıkladı ve alandan ayrıldı.
Şimdi pek çok kesim tarafından, haklı olarak, özellikle DİSK ve KESK eylemden çekilme çağrısı yaptıkları için eleştiriliyor. Ancak asıl sorun bugün olanlar değil, yıllardır olanlar ve 1 Mayıs’a giderken yaşadığımız süreçte olanlar:
- 1 Mayıs’ı örgütleyen sendikaların gücü her geçen yıl zayıflıyor. İktidarın baskıları bunda bir sebep, ama tek sebep değil. İşçi sınıfının temel sorunları hakkında yıl boyunca yeterince mücadele örgütlenmemesi, işçileri birleştiren bir perspektifin kurulmaması da önemli bir sebep. Ağır bir ekonomik kriz yaşıyoruz, ama sendikalar ekonomik krize karşı iktidarı sorumlu tutan, krizin faturasını patronlara ödetmeye çalışan yaygın bir kampanya örgütleyemediler. Ya da bütün dünyanın gündeminde olan, örneğin İngiltere’de her hafta 200 bin işçi ve emekçinin katılımı ile mitingler yapılan Filistin konusunda neredeyse hiçbir iş yapmadılar. Sendikalar yapay bölünmeleri, kutuplaşmaları kıran bir mücadele örmediler. Barış için güçlü bir ses çıkarmadılar. Bütün bunları yapmayan sendikalar yıllar içinde etkisiz hâle geldiler.
- Her sene 1 Mayıs’lardan önce kuru bir Taksim demagojisi yapılıyor, çoğu sene daha sonra başka bir yerde mitinge razı olunuyordu. Bu sene ne yapıldığı belli olmaksızın, günlerce bir belirsizlik sürdü. Her sene yapılan siyasal kurumlar ve sendikalar ortak toplantıları bile yapılmadı. CHP ile DİSK’in pazarlığı üzerinden, ne olduğu tam bilinmeyen bir süreç sonunda 1 Mayıs’a gelindi.
- Bu sene 1 Mayıs, Özel-İmamoğlu katılımıyla iyice CHP’nin yörüngesine sokuldu. Oysa CHP’nin başka zamanlarda doğru düzgün emekçi taleplerini savunan bir çizgisi bile yok. CHP’li belediyelerin işçi hakları konusunda nasıl kötü uygulamaları olduğu biliniyor.
- Taksim önemli ise onu zorlayacak bir stratejiye sahip olmak gerekir, bu da sendikal hareketin, işçi sınıfının birleşmesi ve güçlenmesinden geçer. Her sene dillerde dolanan Taksim ısrarı yerine, bunu sağlayacak bir perspektif gerekli.
- Bütün bu Taksim-Saraçhane tartışmaları içerisinde, IMF’nin saldırı programına karşı İstanbul’da ses çıkartılamadı, işçi sınıfının buna karşı mücadele kararlılığı göstermesi sağlanamadı.
Elbette Türkiye’nin diğer illerinde gerçekleşen 1 Mayıslar, işçi sınıfının ve emekçilerin gücünü bir nebze de olsa gösterdi. Ama en büyük işçi kenti olan İstanbul’da işçi sınıfının güçlü bir ses çıkaramamış olması, 2024 1 Mayıs’ı için önemli bir eksikliktir.
Seneye 1 Mayıs’ı güçlü bir şekilde kutlamak için şimdiden hazırlıklara başlamalıyız. Ekonomik krizde ezilenler, yoksullaşanlar için, Filistin’de soykırıma uğrayanlar için ve diğer tüm ezilen ve baskı gören kesimler için işçi sınıfının harekete geçmesini sağlamalıyız. Bunun için şimdiden, işyerlerinde, tabanda işçi örgütlenmelerini, işçi komitelerini hayata geçirmeliyiz.