Diğer hususlar diyorum, çünkü mezkur partinin başarısı ile alakalı politik mülahazalar oldukça ve fazlaca konuşuldu. Ancak bu parti başkanının “kuyruklu bebekler doğacak” ya da “toplumun temeline dinamit koyacak olan lgbt” gibi tekil olmayan demeçlerinin karşılık bulduğu bir düzlemin varlığına ve önemine gereken vurgunun yapılmadığını düşünüyorum. İrdelemem bu yönde olacak…
Günümüzde her ne kadar gülünüp geçilen, aşağılanan ve aptalca bulunan hususlar olsa da düz dünyacılık, dünyayı yöneten birkaç aile, aşı ile toplumların kontrol altına alınması vb. görüşler oldukça revaçta. Bunda her ne kadar sanal alemin açtığı interneti olan herkesin söz söyleyebilme ve değer görülmesini bekleyen post-modernik pratiğin oldukça etkili olduğunu bilsem de, asıl olarak sistemin vaaz ettiği post-truth yönlendirmelerin toplum bilincinde oluşturduğu örselenme ve politik doğruculuğun kitlelerde oluşturduğu ters tepmenin bir sonucu olduğunu kuvvetle muhtemel görüyorum.
Hakikat sonrası çevirisi genel kabul gören post-truth kavramsallığı oldukça nevzuhur olsa da biz sosyalistler için Stalin’in devrimi boğma aşaması ve sonrasında yaptıkları henüz tazeliğini koruyan pre-pratikler sayılabilir. Ancak konumuz özelinde bu kavram ve periferisinin kitlelerde oluşturduğu neredeyse mutlak güvensizlik durumu bizi ilgilendiriyor. Özellikle merkez/çevre dikatomisinin Cumhuriyet sonrası ‘çevre’de oluşturduğu merkezden gelen her türlü bilgi ve direktife kuşku ile bakması hali, milenyum çağının hakikat sonrası kavramsallığını batımerkezciliğin yönelimleri ile doldurmasıyla kesişince ortaya kesinkes reddetme çıkabiliyor. Özellikle covid sürecinde bu reddedişlerin serencamını görebildik. Peki burada biz sosyalistlere ne düşüyor olabilir. (Bir akıl verme girişimi olarak değil de sadece çözümlemeye çalışma girişimi olarak görülmesi dileğiyle). Yine covid örneğinden gidecek olursak, nasıl ki burjuva yönetimlerine oldukça kuşku ile bakıyorsak burjuva bilimine de az da olsa kuşku ile bakabiliriz. Bir zamanın kemalistlerinin toplumu aşağılamasını hatırlayarak Yeniden Refah ve benzeri partilerin konumuz özelindeki oldukça yüksek olan destekçilerini anlamaya çalışabiliriz. Ki post-covid sonrası aşının etkileri konusunda ortaya çıkanlar bu konuda burjuva bilimine olan kuşkumuzun rijitliğini arttırmamız gerektiği hususunda bizlere fikir verecektir.
Diğer vurgu kavramımızı oluşturan politik doğruculuk da yeni kategorisinde olmakla birlikte hakikat sonrasına göre çok daha yaygınlaşmış ve özümsenmiştir. Özellikle toplumun entelijansasını oluşturan grubun kadın, lgbt ve hayvan hakları düzleminde yaslandığı politik doğruculuk, sosyal platformlar sonrası özgül ağırlığını günden güne toplumun diğer katmanlarında da hissettirmeye başlamıştır. Peki bunun Yeniden Refah ve benzeri parti taraftarları ile alakası nedir diye soracak olursak…
Politik doğruculuğun düzlemini oluşturan kitle ya da savunucularının toplumdaki yoğunlukları ile orantısız şekildeki söylem üstünlüğünün, bahsi geçen taraftarlarda oluşturduğu tepkisel korku olduğunu gözlemliyorum. Kavrama içkin olan ‘incitmeme’, ‘özen’ gibi duyguların taraftarların gözünde ancak ve ancak ‘miş gibi’ şeklinde imgelendiği ve sahte olduğu kanısına varıldığını düşünüyorum. Ki politik doğrucu düzlemin söylem üstünlüğünü hoyratça ve nobran kullanması durumlarının vaki olmasının da bunda oldukça etkili olduğunu düşünüyorum.
Post-truth bahsindeki biz sosyalistlere haşa akıl verme olmayan girişimimi bu hususta da devam ettirecek olursam; kadın, lgbt ve hayvan hakları hususunun öncelikle politik doğrucuların daha az önemsediği diğer akslar olan etnik ve dini haklar ile genişletilmeye çalışılması (bu genişletme çabası politik doğruculuğun birkaç hedefe kanalize olduğu iddiasını çürütme anlamında önemli) ayrıca batımerkezci söylem üstünlüğünün yerel toplum üstündeki iritasyonunu göz ardı etmemeyi ve içselleşmeyen salt dokümanter kanuni düzenlemelerin canhıraş savunucusu olmanın totalde bizleri ancak ve ancak kuru bir bonapartizme götüreceğini bilmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Bir girizgah epizodu olması dileğiyle…
Süleyman Güzel