İktidarın kanatları arasında mafyatik çeteler üzerinden başlayan güç savaşları (Sinan Ateş cinayeti, Ayhan Bora Kaplan operasyonu, emniyet-adliye içi ekip tasfiyeleri vs);
ve bunun sonucu olarak Kobani ve Gezi Davalarında AYM ve AİHM kararlarının dikkate alınmadan -fiziki deliller değil kanaatle- kararlar çık(artıl)ması,
Sıcak para girişini sağlamak için IMF’siz IMF programlarını dayatan; emekçinin, emeklinin, küçük esnafın ve çifçinin ümüğünü sıkacak neo-liberal ekonomik paket,
İktidarların devamını sağlamak için “yeni anayasa” tartışmaları,
Derinleşen yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğinin derinleşerek cumhuriyet tarihinde ilk kez en zengin %10’un toplam gelirin %70’ine sahip olması,
Uçlar arasında gezinen tutarsız dış politika,
Tamamen yerle bir olmuş eğitim ve sağlık sistemi, doğa katliamlarına, ekolojik dengenin bozulmasına yol açan sonu gelmeyen rantçılık ve sayamadığımız onlarca olmusuzluk, çürümüşlük…
Bütün bu olumsuzluklara karşı neden toplu bir ses çıkamıyor?
1. Muhalefet Partileri: Başta ana muhalefet partisi olmak üzere muhalefet partilerinin iktidar bloğuna alternatif üretmek ve toplumsal bir muhalefet inşa etmekten ziyade küçük nüanslarla iktidarın devletçilik, milliyetçilik, neoliberal ekonomi, güvenlikçilik politikalarını sahiplenip “biz daha iyi yaparız” tavrı içinde olmaları,
2. Emek Gücü: Burada üç temel sorunla karşı karşıyayız;
a) Emeğin örgütsüzlüğü: Türkiye genelinde, özellikle özel sektörde sendikalılaşma oranın çok düşük olması. Son yapılan araştırmalara göre sendikalı işçi oranının %15’lere kadar düşmesi.
b) Bürokratik ve İdeolojik Sendika Yönetimi: sendika bürokrasisinin elindeki gücü kaybetmemek için iktidarı karşısına almak istememesi ve ideolojik saiklerin ön plana çıkarılarak emeğin gücünün birleşmesine engel olunması.
c) Çok Parçalı Sendikal Hareket: Egemen fikirlerle çelişmeyen irili ufaklı onlarca farklı sendikanın varlığının mücadeleci ve bütünleşik sendikal hareketin inşa edilmesini engellemesi.
Bu sebeplerle ezilen sınıfların hegemonyaya karşı bir tavır koyması zorlaşıyor/engelleniyor.
Bütün bu olumsuz koşullara rağmen yine umut işçi sınıfının öncülük edeceği, üretimden gelen gücünü ortaya koyabileceği hareketlerden geçiyor.
Bunun için toplumsal vakaların tamamını ezilen-ezen ilişkisi üzerinden okuyacak; değerlendirmesini ideolojik bir düzlemde değil; dayanışma kültürü üzerinden yapabilecek yoldaşlık etiğini esas alacak bir örgütlenmeye ihtiyacımız olduğu aşikardır.
Dünyanın dört bir yanında ve kısmen ülkemizde de yansımaları görülen dil, din, ideolojik farklılıklarına, global ve yerel hegemonyanın baskılarına rağmen büyüyerek devam eden israil soykırımına karşı Filistin’e destek eylemleri, dayanışma kültürünün ne kadar etkili olabileceği konusunda önümüze ciddi bir örnektir. Bu örneği, ezilen-ezen ilişkisinin yaşandığı her yer ve her alana taşıyabilecek enternasyonal dayanışmayı inşa etmekten başka kurtuluş reçetemiz yoktur.
Yasin Altıntaş