1968 yılında Columbia Üniversitesi öğrencileri, ABD’nin Vietnam işgaline karşı, kendi üniversitelerinin, Amerikan savaş aygıtlarıyla işbirliğini sonlandırmak için eylemler örgütlemiş, boykotlar gerçekleştirmiş, neticesinde polisin üniversiteye girişinin onaylanmasıyla kitlesel tutuklamalar yaşanmıştı. Yine bu günlerde, ABD’deki Filistin destekçisi öğrenciler, üniversitelerinin soykırım gerçekleştiren İsrail devletinin kurumlarıyla işbirliğinin sonlandırılması için eylemler düzenliyor. Ve yine polis şiddetine maruz kalıyor.
Gazze’yle dayanışma eylemleri sadece polisin değil ırkçı ve siyonist grupların da saldırısı altında. Avlaremoz’da çıkan Axel Burla imzalı bir yazı da, bu eylemleri hedef alırken, kendi içindeki tutarsızlıkların yanı sıra, yanlış bilgiler ve soykırım savunuculuğu ihtiva ediyor.
Yazar, “öğrencilerin radikalleştiği” iklimi tarif ederken başta yanılıyor. Saydığı sağ popülist, otoriter liderler arasında bir isim eksik: Netanyahu. Üstelik bu liderler çeşitli ölçülerde İsrail’i destekliyor. Viktor Orban, antisemit bir lider olmasına rağmen İsrail’in sıkı bir müttefiki. Aslında bunda bir çelişki yok, küresel çapta siyonistlerle ırkçılar arasında bir ittifak söz konusu. Yahudilerin kökünü kazımak isteyen Neo-Nazilerin, Yahudilerin İsrail’e göçünü kıyamet alameti sayan Hristiyan siyonistlerin desteklediği Donald Trump da İsrail’i destekliyor. Recep Tayyip Erdoğan, Yahudi aleyhtarı birçok komplo teorisi vazeden bir gelenekten gelmesine rağmen son günlere kadar İsrail’le ticareti sonlandırmamış, seçim sonuçlarının tesiriyle bu konuda geri adım atmış bir oportünist. Hem Hamas’la hem de İsrail’le iyi geçinmekten yana. Hamas’ın 7 Ekim saldırısı ve sonrasında başlayan soykırım girişimi olmasaydı, Netanyahu’yu Ankara’da ağırlayacaktı. Vladimir Putin de İsrail’le ılımlı bir ilişki sürdürüyor. İsrail, Batı blokunda yer alıp Rusya’ya yaptırım uygulamayan ülkelerden biri. Son seçimleri kaybetti fakat, Jair Bolsonaro da hem İsrail’le hem de Alman Neo-Nazilerle iyi geçinerek mevzubahis bileşimi eksiksiz sağlayan bir figür.
Filistin’le dayanışma gösteren öğrenciler, bu iklimi yaratan kutbun karşısında kalan ve bununla mücadele eden öğrenciler. Bu liderlere sempati duymuyorlar, desteklemiyorlar. Zaten yazar böyle bir irtibat kuracak bir veri sunmuyor. Halbuki bu liderlerin, Filistin yanlısı öğrencilere saldıran siyonist ve Neo-Nazi gruplara ilham verdiğini varsaymak daha doğru olacaktır. Listeden Netanyahu’nun silinmesinin sebebi bu. Öğrencilerin yetiştiği iklim tarifindeki bir diğer kusur da, sanki Amerikan tarihinin en kitlesel eylemleri bu süreçte gerçekleşmemiş gibi davranması. İklim değişikliğine karşı mücadele, Kadın Yürüyüşü, Siyahların Hayatı Önemlidir hareketi, bu süreçte yaşandı. Bu iklimde yetiştiler. Tek mücadeleleri soykırım yapan İsrail devletine karşı değildi.
Yazar, komplocu bir bakışla, öğrencilerin iradesinin olmadığına inanıyor. Dahası bu öğrencileri cahillikle suçluyor, sanki mecburlarmış gibi tarih ya da siyaset bölümlerinin öğrencileri olmadığından yakınıyor. “Soykırımı tarihçilere bırakmaktan” yana. Anlatısına uymadığı için, Darmouth Üniversitesi’nde öğrencilerini polis saldırısına karşı korumak isterken tartaklanan Yahudi profesör Annelise Orleck’i görmezden gelebiliyor.
Öğrencilere ders veren yazar, Doğu Türkistan’dan Suriye’ye, Ukrayna’dan ABD’deki bireysel silahlanma artışına, çeşitli konularda öğrencileri tutarlılık testine tabi tutuyor. Bu tutarlılığı beklerken arzusu İsrail’in soykırımına da sessiz kalmaları. Utanç verici. En başta, yazarın kendisi bu tutarlılık testinden kalıyor: Saydığı başlıklarda duyarlı ve doğru yerde durduğu intibasını verirken İsrail’in Gazze’de giriştiği soykırımı her savaşta olabilecek tatsızlıklar olarak görüyor.
Peki yazar, dünyadaki tüm adaletsizlikleri sıralama becerisi gösterirken konu İsrail’e gelince neden çifte standart uyguluyor? Yazar, soykırım savunuculuğunu gölgelemek için gidilebilecek en ileri noktaya gidiyor ve sorunun İsrail devleti değil Netanyahu hükümeti olduğunu iddia edenleri bile antisemitizmle suçluyor. Neyse bundan sonrasını Netanyahu’nun istifasını isteyenler düşünsün, İsrail devletinin tamamen yıkılmasından yana olanlar için endişeye mahal yok. Sonuçta hepimiz “antisemitiz.”
Yazarın eylemci öğrencileri tasviri de ayrıca hatalı. Hayalinde resmettiği şekliyle antisemit, cahil, şiddet yanlısı, kandırılmış gençler ve karşılarında eğitim hakkı engellenen Yahudiler tasviri gerçeği yansıtmıyor. Filistin destekçisi grubun içerisinde Yahudiler, Filistinliler, toplumun her kesiminden insan bulunuyor. Karşılarında ise saldırgan ve polis tarafından kollanan siyonist-ırkçı bir güruh yer alıyor. Filistin için eyleme geçen Yahudileri görmezden gelme ya da self-hater olarak yaftalama eğilimine uygun bir yaklaşım.
Filistin yanlısı eylemcileri, polis ifadelerine bakarak yargılamak epey düşük bir seviye. New York Polis Departmanı eylemcilerin dışarıdan gelen provokatörler olduğunu iddia ederken bizzat üniversitenin satışını yaptığı kilitleri suç unsuru görebiliyor. Türkiye’deki kolluk kuvvetlerinden aşina olduğumuz bir aptallıkla, Oxford Üniversitesi’nin yayınevinden çıkan Terörizm kitabını, öğrencilerin şiddet düşkünlüğüne kanıt olarak sunabiliyor. Gözaltı rakamları da gerçeği yansıtmıyor, mezunlar, üniversite çalışanları, yerelde mukim insanlar dışardan gelenler olarak mimleniyor: Northwestern Üniversitesi profesörü Aldon Morris, “Dışarıdan gelen provokatör suçlaması, birçok açıdan protestoları ve protestocuları gayri meşru hale getirmeye yönelik bir önlemdir. Protestoları durdurmak, protestoları bastırmak için polisin protestolarla başa çıkması açısından var olan bir silahtır” diye tarifliyor bu durumu. “Dış güçler” anlatısına uymayan bir diğer detay da, NYPD’nin saldırdığı Columbia Üniversitesi’nde, öğrencilerin çoğunluğu, İsrail’le ilişkilerin kesilmesinden yana.
Filistin destekçileri barışçıl eylemlerini sürdürürken, polisle birlikte saldıran karşı eylemcilere mebzul miktarda örnek verebiliriz: UCLA’de kavga başlatmaya çalışan, ırkçı ifadelerde bulunup tüküren bir siyonist. Öğrencilerin tecavüze uğramasını dileyen de bir siyonist. Kamp eylemi yapanların arasına sızmakla iftihar eden de bir siyonist. Öğrencilerin çadırlarına saldıran ve 700 bin Filistinlinin etnik temizliğiyle sonuçlanan felakete referansla “İkinci Nekbe” diye haykıran da İsrail’i destekliyor. UCLA’deki öğrencilere saldıranlar arasında sadece siyonist çeteler yok, daha önce başka bir eylemde Nazi selamı veren Neo-Naziler de karşı-eylemciler arasında yer alıyor. CNN’in bazı saldırganların kimliğini açığa çıkardığı haberde yer alan Edan On, gelecek aylarda İsrail ordusuna katılacak örneğin. Polisin gözaltına aldığı Yahudi bir Filistin destekçisi kendisine saldıranların siyonistler ve beyaz üstünlükçüler olduğunu, 25 arkadaşının yaralandığını ama hiçbir saldırganın gözaltına alınmadığını beyan ediyor.
Siyonist çeteler, UPenn’de de Filistin yanlısı öğrencileri, ırkçı, cinsiyetçi ve soykırımcı söylemlerle taciz etti. Arizona Eyalet Üniversitesi’nde araştırmacı olan İsrail yanlısı Jonathan Yudelmanın ırkçı tacizi görüntülendi, diğer saldırganların aksine üniversiteyle ilişiği kesildi. Irkçı siyonist Meir Kahane’nin akrabası Reuven Kahane, Columbia Üniversitesi öğrencileri ile dayanışma gösteren gruba aracıyla daldı, bir kişiyi yaraladı.
Siyonistler ve müttefikleri sadece şiddet eylemlerine karışmakla kalmıyor, provokasyon ve manipülasyon yöntemleri ile de eylemcilerin itibarını zedelemeye çalışıyor. Sahte saldırı iddiaları kameraya yakalananlar durumun vahametini gözler önüne seriyor. Örneğin, kamp alanına zorla girmeye çalışan İsrail destekçisi bir soytarı, kimse ona temas etmese de şiddete uğradığını iddia edebiliyor. Filistin destekçilerinin taşıdığı karpuz sembolünden bile Yahudi karşıtlığı çıkarmaya çalışan Yale öğrencisi bir ırkçı, gözüne bayrak sopası saplandığını iddia ederek yaygara koparabiliyor. Kamp eylemcileri, işte bu sahtekarların provokasyonlarını engellemek için bulundukları bölgede sıkı önlemler almak zorunda kalıyor.
Diğer bir yöntem de, eylemcileri sahte antisemitizm iddiaları ile suçlamak: Yazıda kaynak kullanılmadığı için hangi spesifik olayı işaret ettiği bilinmese de, “Yahudilerin soykırımını istiyoruz” sloganı atılmadı. UCLA ve Yale’de atılan slogan “Sizi soykırımla suçluyoruz” idi. Siyonistlerin yalanı kısa sürede çürütüldü. Northeastern Üniversitesi’nde “Yahudileri öldürün” sloganı atanlar da İsrail destekçisi siyonistlerdi. Siyonistlerin provokasyonu gerekçe gösterilerek polisin kampüse girişine izin verildi ve 100’den fazla soykırım karşıtı gözaltına alındı. Stanford’da da, Filistin destekçisi öğrencilere isnat edilen düşmanca yazılamaların siyonistler tarafından yapıldığı ortaya çıktı.
Yazıda bahsi geçen “Tek çözüm: İntifada ve Devrim” sloganının Nazilerin nihai çözümüne atıf yaptığı iddiası da tamamen çarpıtma. Yazarın toplumsal hareketlerle ilişkisi olmadığından, bu sloganın (One Solution – Revolution’ın bir uyarlaması. Bu sloganın Türkçe tercümesi de Tek Yol Devrim) on yıllardır sosyalist çevrelerde tedavülde olduğunu bilebilirdi. Bunları açıklamak zul geliyor ama, intifada da siyonistlerin iddia ettiğinin aksine, şiddet, katliam, soykırım çağrısı değildir. İntifada, Arapçada, kalkışma, isyan, ayaklanma manasına gelir. Nitekim, ABD Holokost’u Anma Müzesi’nin Arapça sitesinde, Varşova Gettosu Ayaklanması, intifada olarak tercüme ediliyor.
Yazar, gençlerin bu kadar çabuk ırkçılığa meyletmesine tepkili. Kendisine şaşırması için Batı Şeria’daki hak ihlallerinden, yerleşimci teröründen, Gazze’ye giden yardım tırlarına saldırılardan yüzlerce örnek vermek mümkün. Konudan çıkmayalım ve Netanya Koleji’nde polis gözetiminde Arap öğrencileri linç etmeye çalışan ve “Araplara Ölüm” sloganları atanlara bir göz atalım. İsrail’de “Araplara Ölüm” sloganını atmak oldukça yaygın ve cezai bir yaptırımı yok. Bu gençler nasıl bu hale geldiler? İsrail devletini, siyonizmi, Netanyahu hükümetini suçlamak antisemitizm olduğuna göre, Trump, Orban, Erdoğan, Putin, pandemi ve sosyal medya yüzünden diyebilir miyiz?
Avlaremoz yayın hayatına, Türkiyede antisemitizm konusunda farkındalık yaratmak, bu konudaki boşluğu elinden geldiğince doldurmak için Holokost dosyasıyla yola çıkmıştı. Şimdi yoluna, İsrail karşıtı Yahudileri suçlayan, Filistin için eylem yapan gençleri aşağılayan, Gazze’deki soykırıma ses çıkarılmasını “antisemitizmle” itham eden bir polis bültenine yakışan yazılarla devam ediyor. Bu, antisemitizmle mücadelenin altını oyduğu gibi halihazırda Gazze’de yaşanan kıyımı meşrulaştırma işlevi görüyor.
Ozan Ekin Gökşin
(Avlaremoz)
Kapak görseli: Younis Turawi.