Türkiyeli Yahudilerin ve dostlarının kurduğu, antisemitizme karşı tutumları görünür kılma amacıyla yayın yapan Avlaremoz’da geçtiğimiz günlerde bir açık mektup yayımlandı. 19 Avlaremoz yazarının imzası ile yayınlanan mektupta Özgür Filistin savunuldu. Mektubun içeriğini ve oluşma sürecini, imzacılardan Eli Haligua ile konuştuk.
Enternasyonal Dayanışma’dan Halide N. Kutan’ın gerçekleştirdiği röportaj şöyle:
E.D.: İsrail’in uyguladığı soykırım konusunda neler düşünüyorsun?
Eli Haligua: İsrail’in gerçekleştirmekte olduğu soykırım, bir insanlık suçudur. Karşısında durmak gerekir. İsrail soykırıma başlamadan önce, 7 Ekim’den sonra İsrail’in saldırıları başladığında, intikam savaşları başladığında, bunun soykırıma gideceğinin çok fazla belirtileri vardı.
Biz Avlaremoz’da18 Ekim’de Holokost uzmanı profesör Raz Segal’in, İsrail’in saldırılarının soykırıma varma tehlikesini ifade eden bir makale çevirmiştik. (Ders Kitabı Niteliğinde Bir Soykırım Vakası – Raz Segal -Avlaremoz). Maalesef haklı çıkmış olduk, keşke haklı çıkmasaydık.
İsrail yürüttüğü savaşta, 7 Ekim’i, onun acılarını kılıf yaparak, Hamas’ı bahane ederek, meşru müdafaa hakkını savunduğunu iddia etse de bu sınırların çok ötesine geçti. 7 aydır soykırıma devam ediyor.
İlk başta soykırım olarak tanımlamıyorduk. Çevirisini yaptığımız yazar üç tane konudan bahsediyordu, soykırım tanımlaması ile ilgili. Ama bugün geldiğimiz noktada, net bir şekilde, tüm insan hakları savunucuları, hatta İsrailli yargıçların da olduğu mahkemeler bu durumun bir soykırım olduğu konusunda hemfikir.
Biz de bu duruma karşı çıkıyoruz. Bu bir insanlık suçudur. İsrail devleti bu suçu gerçekleştirdiği için tüm sorumluları ile birlikte yargılanmalıdır.
İlk etapta önce bu savaşı sona erdirmeli, sonra da bütün sorumlular yargılanmalıdır. Maalesef ki ölenler geri gelmeyecek. Fiziksel ve mental olarak sakat kalan insanların ruh ve beden sağlıkları geri gelmeyecek.
En azından ileride, Holokost’un ünlü sözü “bir daha asla” sözünün herkes için bir daha asla olmasını temenni ederdik. Ama Yahudi değerlerini gasbeden bir devlet, Holokost’un üzerine kurulmuş bir devlet maalesef soykırım yaptı, “bir daha asla” söylemini boşa çıkardı. Bari bundan sonra bir daha asla sözünün herkes için olması açısından suçluların yargılanması önemli.
Açık mektup yayınladınız. Buna nasıl karar verdiniz? Öncesinde Gazze’de çadır kamplara büyük saldırılar oldu, çok sayıda insan öldü. Bu karara nasıl vardınız, daha önce neden yayınlamadınız?
Elbette mektup her zaman yayınlanabilirdi. Mesela El Şifa Hastanesinin bombalanması dönüm noktasıydı, o zaman yayınlanabilirdi. Biz önce düşüncelerimizi Avlaremoz’da metinlerle dile getirdik. Sonrasında içerde ve dışarda tartışmalar yaşadık.
İsrail devleti ve siyonist, ırkçı İsrail savunucuları, üniversitelerde çadır kuranların antisemit olduğunu iddia ediyorlardı. Oscar törenlerinde Yahudi oyuncuların yaptığı “İsrail’in bizim değerlerimizi gasbettiğine” dair açıklamaları, Yahudilerin de katıldığı basın açıklamaları ve karşı duruşlar sistematik şekilde karalanıyordu.
Bizim Avlaremoz’da yaptığımız açıklamalar da kimi gruplarca karalanıyordu. Üstüne Refah saldırısı gerçekleşti. Bu, başka bir soykırımın başka bir eşiğinin aşılmasıydı. Biz de bunun üzerine hem Yahudilere hem de tüm insanlığa seslenmeye karar verdik. Sadece Yahudiler değil, pek çok ses çıkaran var. Siyonist baskıya karşı çıkan pek çok insan karalama kampanyası ile karşılaşıyor. Türkiye hâlâ İsrail’e karşı çok net tavır almış değil. Azerbaycan üzerinden petrol ticareti devam ettiriliyor.
Durum böyle olunca, biz de Refah saldırısı üzerine açıkçası gündem yaratmak istedik. Hoşnutsuzluğumuzu başka bir mecrada, daha gür bir sesle dile getirmek istedik, amacımıza da ulaştık.
Hem Yahudiler içinde hem de geniş toplum içinde tartışma tekrar alevlendi. Bizim de amacımız tartışmayı alevlendirerek bu soykırıma karşı ses çıkarmayan tüm kitleleri dürtüp, savaşa karşı ses çıkarmalarını sağlamaktı. Bu bildiri politik bir hamleydi. Bunu da gerçekleştirmiş olduk.
Tüm Avlaremoz yazarları imza atmadı, bu konuda ne dersin?
Herkesin kendi görüşü var sonuçta. Bu yazıya, bildiriye imza atmamanın çeşitli gerekçeleri olabilir. Kimisi olanları İsrail’in meşru müdafaa hakkı olarak görebilir. Kimisi ırkçı olduğu için, Yahudi üstünlükçüsü olduğu için bu bildiriye imza atmayabilir. Bu bildirinin yanlış olduğunu, kimi cümlelerine katılmadığını söyleyenler olabilir. Kimseyi suçlamak istemem. Herkes kendi kararlarını verebilir, buna hakkı vardır.
Kimi Yahudi olan kişiler de desteklediği, mektubun yazımına katkı sunmuş olmasına rağmen aile baskısından ötürü imza atmamayı tercih etti.
Biz sonuç olarak bu yarığın derinleştirilmesinin, savaş karşıtlığına ve barışa hizmet edeceğini düşünüyoruz. Ben de birkaç Filistin haberi yaptıktan sonra pek çok zorbalığa, hakarete maruz kaldım. Ama Türkiyeli veya İsrailli ırkçıların bana karşı yaptığı zorbalıklar lise seviyesini geçmeyecek zorbalıklar. Oysa mesela bu zorbalıkların, karalamaların ABD’de milyon dolarlar harcanarak yapıldığını görüyoruz.
Biz boyun eğmediğimizi, insanlığımızı ve savaş karşıtlığımızı bir kez daha deklare etmek istedik. Hem Yahudi gruplarına hem de Evanjelist Hristiyan gruplara. Sadece Yahudiler değil bu savaş karşıtlarını karalayanlar, “kendinden nefret eden Yahudiler” diyerek karalayan Evanjelist gruplar var.
Biz bunlara karşı yılmayacağımızı tekrardan dile getirmiş olduk.
Açık mektup yayınlandıktan sonra bir sürü yorum aldınız. Bu yorumların bir kısmı antisemit içerikteydi. Refah saldırısından sonra şöyle bir başlık açıldı: “Türkiye’de Yahudi istemiyorum, asker Yahudi istemiyorum”. Oysa sen daha önce açıklamıştın, “biz İsrail vatandaşı değiliz, askerlik yapmıyoruz” demiştin. Bu yorumlar hakkında ne düşünüyorsun?
Savaş karşıtları, iki taraf arasında sıkışıyor. Bir yanda Yahudi üstünlükçüler, siyonistler, ırkçılar var. Savaş karşıtı söylemleri karalayarak İsrail ile Yahudiler arasındaki farkı silikleştiriyorlar. Bu da antisemitizme yol açıyor. Antisemitizmi kullanarak, altını boşaltarak antisemitizm yapıyorlar.
Bir yanda da Yahudi karşıtı antisemitler var. “İsrail ile Yahudiler arasında bir fark olmadığını” söyleyerek, dezenformasyonlar yaparak, “buradaki Yahudiler çifte vatandaşlık aldı, akın akın savaşmaya, soykırım yapmaya gidiyorlar” diyerek, sıradan Yahudi vatandaşın yaşam hakkını tehlike altına sokuyorlar. Yahudilerin ırkçılığa ve nefret suçlarına maruz kalmalarına neden oluyorlar.
Bence çifte vatandaşlık haktır. Sadece Türkiye’de yaşayan ve İsrail’le ilgisi olmayan Yahudilerin güvenli bir ortamda yaşamasını engeller. Karalama kampanyası her türlü oluyor.
Biz biraz da bunları tartışmak istedik, bunlara karşı çıkmak istedik. Bu açık mektubu yayınladık.
Bu Yahudi – Müslüman savaşı değil bir kere. İsrail devletinin bir tarafa karşı yürüttüğü soykırıma varan egemenlik ve işgal savaşıdır bu.
O yüzden bunu Yahudi – Müslüman savaşına çekmeye çalışan Yahudi milliyetçilerin ve Yahudi karşıtı antisemit kesimlerin söylemlerini boşa çıkarmak gerekir.
Yapılanlar, her ulus devletin kendine hak gördüğü ve yürüttüğü eylemler, korkunç olması bu gerçeği değiştirmiyor. Tüm Yahudi toplumu bundan sorumlu tutulamaz. Bu konuda ne dersin?
Katılıyorum. Ben Kanada’da yaşıyorum. Buradaki yerli mücadelesi, Filistin mücadelesi ile kendisine bağ kuruyor. Baktığımızda, Kanada devleti burada bir soykırım geçekleştirdi, yerlileri katletti, hâlâ da ayrımcılığa uğruyorlar. Elbette Kanada devleti İsrail devletinden çok daha iyi bir noktada. Tazminat veriyor, yüzleşmeye çalışıyor, özür diliyor.
İsrail devleti ise hâlâ soykırıma devam ediyor, yüzleşmeye dair hiçbir adım yok, tazminat ödeme yok. Onun için dediğin gibi bu dünyanın her yerinde yaşanıyor. Bu da İsrailli milliyetçilerin söylemlerinin altını boşaltıyor. “Biz dünyadaki tek Yahudi devletiyiz, o yüzden bunları yapmaya hakkımız var” söylemindeler. Ama buna hakları yok, böyle bir gerçeklik yok. Biz bu eleştiriyi her devlete karşı yapıyoruz.
İsrail devletinin kendisini Yahudi devleti olarak tanımlaması zaten ırkçılıktır. Sınırları içinde yaşayan milyonlarca Arap’ı yok saymaktır.
İsrail devleti Yahudilerin egemen olduğu, Yahudilerin hakkını gasbetmiş bir devlettir. Bu devlete karşı eşitlik için mücadele etmek herkesin borcudur.
Bazı AB Ülkeleri Filistin’i tanıdı, bunun bir önemi var mı, karşılığı olacak mı?
Tabii ki karşılığı olması zor, ama karşılığı olması için mücadele etmeliyiz. Mesela İspanya ve Portekiz 1492’de kovulan Yahudilere vatandaşlık vermişti. Bu karar Türkiye’deki Yahudiler arasında sevinçle karşılandı, yaptıkları hatadan geri dönüş olarak değerlendirildi. Ben o zaman şöyle yazmıştım: “Umarım İsrail devleti Filistinlilerin geri dönüş hakkını vermek için 600 sene beklemez, bir an önce geri dönüş haklarını verir.”
Bugün Filistin’de doğduğu halde orada yaşayamayan milyonlarca insan var. Benim ise sadece Yahudi olduğum için İsrail’de yaşama hakkım var, orada doğmadığım halde. Bu da abuk bir durum.
Bir an önce Filistin devleti tanınmalı, Filistin halkının güvenliği sağlanmalı. Bu topraklarda doğan, ama mülteci olmak zorunda kalan insanlara geri dönüş hakkı verilmeli. Yüzleşme süreçleri işletilmeli, zararlar tazmin edilmeli. Tüm Filistinlilerin kendi topraklarında özgür bir şekilde yaşaması için ne gerekiyorsa yapılmalı.
Burada niyet önemli, İsrail devletinde böyle bir niyet görmüyorum. Diğer devletlerin Filistin’i tanıması çok önemli. Devletler Filistin için İsrail’e baskı yapmalılar, özellikle ABD’ye. ABD şu anda İsrail’in askeri ve mali olarak en büyük destekçisi.
Türkiye’deki antisemitizm ile mücadele konusunda ne dersin? Başka platformlar kurma düşünceniz var mı?
Avlaremoz’un kuruluş sürecinde bulundum, o zamanlar Türkiye’de yaşıyordum, epeyce aktiftim. Göç edeceğimi bilmiyordum, ama sonrasında göç ettim, Kanada’ya geldim.
Türkiye’de yaşamadığım için oradaki bir yapılanmaya öncülük etmem. Ama Türkiyeliyim, orada doğdum, büyüdüm. Türkiyeli, gerek Yahudi, gerek Kürt, gerek Ermeni toplumu ile iç içe yaşadım, onların reflekslerini biliyorum. Hâlen de Türkiye ile bağım var, ailem orada, Türkçe konuşuyorum, kendimi Türkçe ifade ediyorum. Onun için Türkiye’de kurulan bir örgütün, organizasyonun seve seve parçası olurum.
Biz şu anda Amerika’da bir grupla buluştuk, tanışma halindeyiz. Bu arkadaşlar Türkiyeliler, içlerinde hâlen Türkiye’de yaşayanlar da var. Beni arayan İsrail’de doğmuş, Türkçesi bozuk, Türkiyeli bir ailenin çocuğu. Amerika’da yaşıyor, Barış İçin Yahudi Sesi (Jewish Voice for Peace) örgütü üyesi.
Onunla birlikte dünyaya dağılmış Yahudilerle, Türkiyeli Yahudilerle, daha çok da Sefarad Yahudileri ile ne yapabileceğimizi konuşuyoruz. Bu süreç nereye evrilir çok fikrimiz yok.
Ben Türkiye’de bir oluşuma destek olmak isterim. Türkiye’deki ve buradaki deneyimlerimi katarak, savaşa karşı, insan hakları için katkı sunmak isterim. Ama öncüleri Türkiye’de yaşayan insanlar olmalı.
Türkiye’de savaş karşıtı bir organizasyon kurulabilir. Jewish Voice for Peace muadili olarak. İsmi önemli değil. Ama esas olarak Türkiye’de yaşayan insanların kurması gerekir. Türkiye ile bağı olan dünyanın her yerindeki insanlar da katkıda bulunur. Böyle olabilir. Böyle bir oluşum için niyetimiz var. Henüz bir toplantı yaptık. Birbirimizi tanıdık, süreç nereye evrilir bakıyoruz.
Başka söylemek istediğin var mı?
Türkiye’deki Yahudiler çok kimlikli ve çok farklı görüşlerde. Türkiye’de muazzam bir güvensizlik içinde yaşıyorlar. Onların yaşadığı bu güvensizlik İsrail devletinin ırkçı politikalarını daha da güçlendiriyor. O yüzden bir yandan İsrail devletine karşı çıkılmalı, bir yandan da Türkiye’de yaşayan Yahudi vatandaşların güvenliğinin sağlanması talep edilmeli. Antisemitizme karşı mücadele, maalesef antisemitizmin bu kadar yüksek olduğu bir ülkede zorunluluk.
Enternasyonal Dayanışma dergisi de bunu yapıyor zaten. Dayanışarak mücadele etmekten çok onur duyuyorum.
Teşekkürler.
