1947-49 yıllarındaki etnik temizlik ve Nakba sırasında Filistin halkının üçte ikisinin yaşadığı acı yerinden edilme deneyimi hakkında şimdiye kadar çok şey duyduk.
Ham rakamlarla, İsrail’in yaklaşık son dokuz ay içinde gerçekleştirdiği soykırım, toplam nüfusun yüzdesi olarak daha az olsa da, o zamanki 850.000 kişiden daha fazlasını, tahminen 1 milyon insanı yerinden etti.
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cebaliye’de bulunan evimizde kalma isteğimize rağmen bu durum ailemin de başına geldi.
7 Ekim’de mahalledeki altı ev bombalandı, bunların arasında arkadaşlarımınki de vardı. Onlara veda edemeden bölgeyi terk etmişlerdi. (Soykırım sona erdiğinde onları tekrar göreceğime inanmak zorundayım. Ama biz şimdiye kadar bitmiş olacağını düşünüyorduk).
Evimiz hem babamın hem de annemin yerinden edilmiş akrabalarıyla dolup taşıyordu. Mahremiyet yoktu ve odalarda çok fazla insan uyuyordu.
Beslenmesi gereken çok sayıda insan olduğu için yiyecek istihkakları çok azdı. Su kıttı. Elektrik kesintileri yüzünden duş almak için ateşte su ısıtmak zorunda kalıyorduk. Ayrıca İsrail yemek pişirme gazının girişini engellediği için ateş yakıp yemek pişiriyorduk,
Bu, insan aklının hayal edebileceğinden çok daha ilkel bir yaşamdı.
Ama evimizde ölmek bile kaderimiz olamazdı.
Ayrılmaya zorlandık
Bunun yerine, diğer pek çokları gibi biz de dağıtıldık.
Benim ilk yer değiştirmem 20 Kasım 2023’te gerçekleşti. Evimizden ayrılan herkes teyzemin Cebaliye’nin başka bir yerindeki evine doğru yola çıktı. Bizden önce yerinden edilmiş başka insanlar da vardı. O evde üç gün dört gece kaldık.
24 Kasım 2023 sabahı ateşkes yürürlüğe girdi.
Birçoğumuz savaşın bittiğini düşündük. Mutlulukla doluyduk ve evlerimize döndük. Ancak İsrail ordusu ateşkese rağmen tüm bölgelerimizden çekilmediği için bazı insanlar akrabalarının evlerinde ya da okullarda ve sığınaklarda yerlerinden edilmeye devam etti.
Ardından, sadece altı gün sonra ateşkes sona erdi ve İsrail saldırıları daha da sert bir şekilde geri döndü.
1 Aralık 2023’te, sabah saat 7 sularında bölgemizdeki bombardıman yeniden başladı. Patlama sesleri öncekinden daha güçlüydü. İsrail jetleri bölgemize gaz ve beyaz fosfor bombaları atmaya başladı.
Gitmeli miyiz yoksa kalmalı mıyız bilmiyorduk. Gitmemiz hâlinde yanımıza almamız gereken çantaları ya da gerekli belgeleri hazırlamamıştık. Sonunda gitmeye karar verdik. Bombalar önümüze düşüyordu ve şarapnel ve füzelerden kaçınmak için dar sokaklarda siper almaya çalışıyorduk.
Kalbimizin durduğu anlardan sonra, hâlâ Cebaliye’de bulunan başka bir akrabamızın evine vardık.
Ev doluydu. Yaklaşık 60 kişi vardı ve hepimiz aşırı kalabalığa ve yiyecek kıtlığına katlanmak zorundaydık.
Ancak bombardımanın yoğunluğuna dayanamadık. Bir top mermisi yanımızdaki eve isabet etti, içinde bulunduğumuz evin bir duvarını yıktı ve komşulardan bazılarını şehit etti.
Grubum tekrar yola çıkmaya karar verdi, bir sonraki varış noktamızı bilmiyorduk, sadece ölümden bir adım önde olmaya çalışıyorduk. Ulaştığımız her ev, varışımızdan bir ya da iki gün sonra İsrail tankları tarafından kuşatılıyor gibiydi.
Sonunda batıya gitmeye karar verdik.
Sığınacak bir yer aradık ama hiçbir şey bulamadık. Evlerin çoğu yıkılmıştı. Sonunda bir UNRWA (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) okuluna sığınmaya karar verdik.
“İşkence ayı”
Orada bir ay kaldık – dört aile ile birlikte bir odada, neredeyse hiç su, yiyecek ya da diğer temel ihtiyaçlar olmadan bir ay.
İşkence dolu bir aydı. Yaşarken ölmenin bir ayıydı.
Nasıl geçti gerçekten bilmiyorum ama geçti. Hayatta kaldık.
İsrail ordusu kuzey Gazze’den askerlerini geri çektiğinde evimize döndük.
Neyse ki evimiz sadece “kısmen” yıkılmıştı. Kapı ya da pencere yoktu. Cam ve kurşun izleri her yere saçılmıştı. Her yer karanlığa boğulmuştu.
Evi onarmaya çalıştık ve tekrar yerleştik.
Hayat çok zordu. Yiyecek için güvendiğimiz un ve hayvan yemi için akıl almaz meblağlar ödedik.
Hiç kimse memnun değildi. Acı, kalp kırıklığı ve eziyet devam etti. Ancak bir miktar normallik geri geldi, kuzeydeki bölgelere daha fazla gıda ulaşmasına izin verildi ve bombardıman yavaş yavaş azaldı. Kuzeyde, özellikle de Cebaliye’de savaşın bittiğini düşünüyorduk.
Ancak Mayıs ayına gelindiğinde İsrail ordusunun kuzeyi rahat bırakmaya niyeti olmadığı anlaşıldı.
11 Mayıs’ta İsrail ordusu Cebaliye’den bir tahliye daha yapılmasını emreden bildiriler attı. Elimizden geldiğince direndik, ancak bombardımanlar bir kez daha yoğunlaşınca 23 Mayıs’ta acı ve üzüntümüzle birlikte isteksizce bazı eşyalarımızı aldık ve hala kuzeyde bulunan al-Saftawi bölgesine gittik.
Orada, zaten üç ailenin yaşadığı bir apartman dairesinde, yerinden edilmiş diğer akrabalarımızla birlikte barınak bulduk.
Bizim payımıza bir oda düştü. Ailem için – babam, annem, erkek kardeşim, iki kız kardeşim ve kendim – sadece bir yatak ve camsız bir pencere içermesine rağmen bir odaya sahip olmayı büyük bir şans olarak görüyorum.
Sıcaklık yüksek, sıcak cildimizi yakıyor ve her yerde böcekler var.
Sıcak yüzünden pek uyuyamıyoruz. Sık sık bütün gece ayakta kalıyoruz.
Daha fazla yer değiştirmeye nasıl dayanabiliriz?
Daha fazla acıya nasıl dayanabiliriz?
Daha fazla ölüme nasıl dayanabiliriz?
Asil Almanssi, Gazze’de yaşayan bir yazar.