25 Haziran
Birlikte yaşayabiliriz, dünya hepimize yeter! – Enternasyonal Dayanışma
Göçmenleri savunan kitle örgütleri Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle bugün İstanbul Göç İdaresi önünde basın açıklaması yapacaklardı. Eylem Fatih Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. Basın açıklaması İHD İstanbul şubesinde yapıldı.
İlk olarak sözü alan Eren Keskin, Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelerle garantilenmiş barışçıl protesto haklarının engellendiğini dile getirirken, bunun keyfi olarak engellenmesini eleştirdi.
Daha sonra İHD’den Gülseren Yoleri basın açıklamasını okurken, Enternasyonal Dayanışma’dan Yıldız Önen de çözüm önerilerini sıraladı.
Açıklamanın Arapçasını Quaees, Kürtçesini ise Dev Yapı-İş ten Nihat Demir okudu.
Açıklamanın tamamı ve imzacı kurumlar şöyleydi:
“20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesi ile sığınmacıların yaşadıkları sorunlara dikkat çekmek ve çözüm önerilerimizi paylaşmak amacı ile İstanbul Göç İdaresi önünde altta yer alan metin çerçevesinde yapacağımız basın açıklaması Fatih Kaymakamlığı tarafından yasaklanmış, anayasal bir hak olan toplanma ve gösteri hakkımız yanında ifade özgürlüğümüz hukuka aykırı olarak engellenmiştir. İmzacı kurumlar olarak bu yasağı protesto ediyor, açıklama metnimizi altta paylaşıyoruz.”
BİRLİKTE YAŞAYABİLİRİZ, DÜNYA HEPİMİZE YETER
SIĞINMACILARA TEMEL İNSAN HAKLARI ÇERCEVESİNDE BİR YAŞAM SAĞLANSIN!
Herkes bilir ki; insanlar sığınmacı olmayı ne ister ne de tercih eder. Sığınmacılar, çatışmaların, savaşların ve insan hakları ihlallerinin zorlaması ile ülkelerini terk etmek zorunda kalırlar. Sığınma süreçleri öncesinde olduğu gibi bu süreç sırasında ve sonrasında da ağır hak ihlallerine maruz kalan sığınmacılar, aynı zamanda ulusal ve uluslararası hukuk tarafından koruma altına alınan haklara sahiptirler.
Nitekim 14. maddesinde “Herkesin, zulüm karşısında, başka ülkelere sığınma hakkı vardır”, 15. maddesinde “Herkesin bir yurttaşlığa hakkı vardır” diyen 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB), Türkiye’nin 24 Ağustos 1951 tarihinde imzalayıp, 29 Ağustos 1961 tarihinde coğrafi çekince koyarak onaylayıp yürürlüğe koyduğu 1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme(1951 Cenevre Sözleşmesi)’, 11.04.2013 tarihli “6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK)” ile ek uluslar arası ve ulusal mevzuatta sığınmacılara dair haklar tanımlanmıştır.
“Etkin bir iltica ve göç yönetimi sağlamak, göçmenlerin ve uluslararası koruma arayanların haklarının teminatı olmak” üzere çıkarıldığı iddia edilen Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile oluşturulan Göç İdaresi Başkanlığı’nın ise “göç alanına ilişkin politika ve stratejileri uygulamak, bu konularla ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak, yabancıların Türkiye’ye giriş ve Türkiye’de kalışları, Türkiye’den çıkışları ve sınır dışı edilmeleri, uluslararası koruma, geçici koruma ve insan ticareti mağdurlarının korunmasıyla ilgili iş ve işlemleri yürütmek üzere” faaliyetlerini sürdüreceği açıklanmıştır.
Ancak Türkiye’de sığınmacılara dair mevzuat eksiğini tamamlamak üzere çıkarılan YUKK’un da, bu yasaya bağlı olarak kurulan Göç İdaresi’nin de sığınmacıların temel haklarının korunmasında yetersiz kaldığı görülmekte, uygulamada sığınmacıların haklarının kullanımının engellendiğine ve haklarına saygı duyulmadığına ilişkin örnekler yaygınlaşmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 2018 yılında Türkiye’deki faaliyetini durdurması ve uluslararası koruma sağlama alanındaki görev ve yetkilerini Göç İdaresi’ne devretmesi , Uluslararası Koruma mekanizmalarına erişimi neredeyse imkansız hale getirmiş, milyonlarca sığınmacıyı sığınma hakkından mahrum bırakmıştır. Bu çerçevede, geçici koruma statüsü sahipleri ya da ikamet izni olanlar dışında kalan ve çoğunluğu , İran, Irak, Afganistan, Afrika ve Asya ülkelerinden milyonlarca sığınmacı “düzensiz göçmen” olarak tanımlanmakta ve uluslararası koruma mekanizmalarına erişemedikleri müddetçe her türlü korumadan ve destekten yoksun ve ağır risk içeren bir yaşam sürdürmek zorunda kalmaktadırlar.
Sığınmacı ve yabancıların Göç İdaresi tarafından yürütülmekte olan kimlik, ikamet, doğum, evlilik, yol izni, uluslararası koruma, idari gözetim, sınır dışı ve benzeri her türlü yasal işlemlerinde , eğitim ve sağlık hakkına erişimlerinde ciddi ve artan sorunlar nedeniyle, Geçici Koruma Statüsü sahibi Suriyeliler dahi bugün tehlikeli yollarla Türkiye dışında yaşam imkanlarını zorlamaktadır.
Sığınmacıları tehdit eden en önemli konulardan biri de; hiç kimsenin zulüm göreceği, can güvenliğinin olmadığı bir ülkeye geri gönderilemeyeceği anlamına gelen “geri göndermeme” ilkesinin ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır.
1951 Cenevre Sözleşmesi 33.maddesi, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu 4. Maddesi, 1984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme 3. Maddesi, 1966 tarihli Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi 13. Maddesi, İstanbul Sözleşmesi olarak anılan 11.05.2011 tarihli “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 60 ve 61.maddesinde açıkça tanımlanan geri göndermeme ilkesi, uygulamada sıklıkla ve zaman zamanda gönüllü geri dönüş adı altında ihlal edilmektedir.
Bu açıklamamızda özellikle; sığınmacılar hakkında verilen ve geri göndermeme ilkesini ihlal eden sınır dışı ve bağlı idari gözetim kararlarının uygulandığı yerlerden olan Geri Gönderme Merkezleri (GGM)ne değineceğiz.Yapılan açıklamalara göre 21 bin kapasiteli 30 geri gönderme merkezinde halihazırda 40 bin sığınmacı tutuluyor. İç İşleri Bakanlığı tarafından işletilen Geri Gönderme Merkezlerinde yaşanan sorunlar ana başlıklar halinde şöyle sıralanabilir:
İdari gözetim kararı ile geri gönderme merkezlerine alınan sığınmacılar kapatılıyor, suçlu muamelesi görüyorlar. Müvekkili olan avukatların dahi girişinin kısıtlandığı, STK’lara kapalı bu merkezlerde hastalıklar, intihar vakaları, işkence, kötü muamele ve ölümlerin giderek arttığı duyumları alınıyor, ancak hiçbir denetim raporu ve resmi açıklama kamuoyu ile paylaşılmıyor.
GGM’lerdeki sığınmacıların beslenme ve hijyen de dahil temel yaşamsal ihtiyaçları yeterli düzeyde karşılanmıyor. 800 kişilik GGM’lerde 2000 kişinin tutulması, 6 kişilik odada 20 kişinin tutulması, fiziksel imkanların yetersiz kalması, ayrıca merkezlerin denetime kapalı olması hususları birleştiğinde ciddi insan hakları ihlalleri söz konusu.
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 54. maddesi kapsamındaki sığınmacılardan 57. madde gereğince idari makamlarca sınır dışı ve idari gözetim kararı verilebilecekler hakkında 48 saatlik süre içinde karar verilmesi gerekiyor. Ancak bu süreç 6 ile 10 gün arasında değişen sürelerde hukuksuz ve fiilen özgürlükten yoksun bırakma uygulamasına dönüşüyor.
Göç İdaresi Başkanlığı, idari gözetime aldığı sığınmacıyı, hakkında bir karar almadan önce merkezlerin doluluğu nedeni ile 2-3 şehir dolaştırmakta, bu süreçte ne avukatlara ne yasal temsilcilere ne de ailelere bilgi verilmemektedir. Böylece sığınmacının, hakkında alınan kararlara karşı yargı yoluna gitmesi dolaylı olarak engellenmekte ve insanlar sınır dışı edilme riskine maruz bırakılmaktadır. Aynı zamanda avukatların, sığınmacı müvekkilleri ile kanuna uygun şekilde gizli ve güvenli görüşmesi de engellenmekte, savunma ve adil yargılanma hakları da ihlal edilmektedir.
İdari gözetime alternatif olarak daha önce ayda bir kez ya da 15 günde bir kez getirilen imza yükümlülüğü, haftada beş güne çıkartılmıştır. Bazı örneklerde ise sığınmacıların ailelerinin bulunduğu şehirlerde değil de başka şehirlerde imza atmakla yükümlü kılınarak aile birliği ve özel hayatın da ihlal edildiği görülmektedir.
Geri Gönderme Merkezlerinde (GGM) sığınmacılara gönüllü geri dönüş formunu imzalatmak için baskı, kötü muamele ve işkence yapıldığı söylenmektedir.
6458 sayılı Yabancıların Uluslararası Korunması Hakkında Kanun’un 53-3 maddesi gereği, İdari gözetim konusunda dava açıldığında sınır dışı işlemlerinin durması gerekirken, bazı sığınmacıların davaları devam ederken sınır dışı edilmişlerdir.
ACİL ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ:
Sığınmacılara, Uluslararası hukuktan ve 6458 sayılı yasadan doğan asgari hakları sağlanmalıdır. Sığınmacıların haklarını ihlal eden keyfi uygulamalara son verilmeli, bütün süreçler insan hakları ilkelerine ve hukuka uygun olarak yürütülmelidir. Bu çerçevede; Göç İdaresi karar ve uygulamaları sıkı takip ve denetim altında tutulmalı, AB ve diğer ülkelerle yapılan geri kabul anlaşmaları iptal edilmeli, 1951 Cenevre Sözleşmesine konulan coğrafi çekince kaldırılmalı, BMMYK göç ve iltica ofisleri tekrar açılmalı, mülteciler ve sığınma hakkının korunması noktasında Birleşmiş Milletler sorumluluk almalıdır.
Esas olarak GGM sistemine son verilmesi gerekmekle birlikte, kısa vadede GGM’lerdeki kötü muamele iddiaları titizlikle soruşturulmalı, varsa suç işleyen görevliler hakkında soruşturmalar yapılmalıdır. Bunun için düzenli denetimler yapılmalı, denetim raporları kamuoyu ile paylaşılmalı, görevli personele düzenli olarak insan hakları eğitimleri verilmelidir.
Göç idaresine sevk edilen ve idari gözetime alınan kişilerin ailelerine ve avukatlarına, nerede oldukları konusunda derhal bilgi verilmelidir.
Sığınmacılara yönelik imza yükümlülüğü uygulaması tekrar eski haline getirilmeli, GGM’lerden salıverilen kişilerin ailesinden ve ikametinden çok uzaktaki bir şehirde ve her gün imza vermek şeklindeki yerine getirilmesi imkânsız uygulamalar kaldırılmalıdır.
Geri itme uygulamaması yanında hukuka aykırı geri göndermelere ve gönüllü geri dönüş adı altında zorla göndermelere son verilmeli, Geri Gönderme Yasağına katı bir şekilde riayet edilmelidir. Sığınmacılar, savaş hali süren, can güvenliklerinin tehlikede olduğu ülkelere geri gönderilmemelidir.
Ayrımcılık yasağı etkili biçimde uygulanmalıdır. Siyasi partilerin, STK’ların, bireylerin sığınmacıları hedef gösteren söylemleri için soruşturma başlatılmalıdır.
Kamu görevlilerinin eylem ve işlemleri etkili biçimde denetlenmelidir. Özellikle etkin adli mekanizmalara erişimde yaşanan engellerden kaynaklanan şikâyet edememe durumu da göz önüne alınarak, olumsuz muamele ve hukuki olmayan taleplere ilişkin şikâyetler söz konusu olduğunda etkili inceleme ve soruşturma yürütülmelidir.
GGM’lere en fazla alınma sebeplerinden biri olan il, ilçe kısıtlamaları ve iller arası seyahat izin zorunluluğu gibi uygulamalarda değişikliğe gidilmelidir. Uzun süredir bir yerleşim yerinde bulunan, çalışan, çocukları okullara giden sığınmacılar gerekli destekler sağlanmadan başka yerlere gitmeye zorlanmamalıdır.
İmzacı Kurumlar:
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
Uluslararası Mülteci Araştırmaları Merkezi
BARQ Araştırma Merkezi
Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi
Enternasyonal Dayanışma
Göçmen Araştırma Merkezi
Göç İzleme Derneği
Irkçılığa Karşı Dayanışma Platformu
JİNEPS gazetesi
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi
Sınırsız Dayanışma
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İstanbul Şubesi
İstanbul Geri Dönüşüme Katkı Derneği Genel Merkez
DİSK DEV Yapı İş Sendikası
Yeşil Sol Parti Mültecilerle Dayanışma Çalışma Grubu
DEM Parti Mülteci Hakları Komisyonu
26 Haziran
Suriyeli işçi Muhammed Yasir Alati’yi öldüren katile müebbet hapis cezası verildi – Enternasyonal Dayanışma
İzmir 16. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen yıl 1 Ağustos’ta Suriyeli mülteci Muhammed Yasir Alati’yi öldürmek ve iş arkadaşı Hüseyin Dahmaş’ı yaralamakla suçlanan Şerif Çelik’in yargılandığı davanın son oturumunu (karar duruşması) dün gerçekleştirdi.
Mahkeme, Çelik’i Suriyeli mülteci Yasir Alati’yi tasarlayarak öldürmekten müebbet hapis cezasına çarptırdı. Ayrıca Suriyeli mülteci Hüseyin Dahmaş’ı bıçaklayarak öldürmeye teşebbüs etmekten 13 yıl hapis cezası verdi.
Davayı Sığınmacı Hakları Platformu, İnsan Hakları Derneği ve İzmir Barosu takip ediyordu.
Duruşma sırasında mahkeme, olay yerinde bulunan kişilerin ifadelerini dinledi:
Olay yerinde çalışanların ifadesine göre sanık Mehmet Şerif Çelik saldırıyı önceden tasarlayarak gerçekleştirdi, suç aletlerini (bıçakları) temin etti ve olay öncesinde biledi. Fail, Muhammed Yasir Alati ve Hüseyin Dahmaş’ı bıçakladıktan sonra olay yerindeki tüm kamera görüntülerini sildi.
Fail ilk ifadesinde, Yasir ve Hüseyin’i kendisine hakaret etmeleri ve bıçakla tehdit etmeleri üzerine bıçakladığını söyledi. İşverenin oğlu ifadesinde failin iddialarını yalanladı, Yasir ile Hüseyin’in kendisine hakaret etmediklerini ve bıçak sallamadıklarını doğruladı.
Mesut Akkoyun (olay yerinde bulunan işçilerden biri) ifadesinde failin mağdurları bir odaya çağırdığını ve tek kelime etmeden bıçakladığını, İbrahim’in (olay yerinde bulunanlardan biri) faili yakalayarak iki genci bıçaklamasını engellediğini, bu sırada Yasir’in kanlar içinde yere düştüğünü, Hüseyin’in ise odadan kaçmayı başardığını belirtti. Akkoyun, failin iki genci bıçakladıktan sonra kıyafetlerini değiştirip motosikletine bindiğini ve bize “bırakın onları, neden karışıyorsunuz” dediğini sözlerine ekledi.
Taha El Gazi: Olaydan sonra öldürülen gencin ailesini ziyaret ettik
Olay hakkında bilgi veren İnsan Hakları aktivisti ve Uluslararası Mülteci Araştırmaları Merkezi Başkanı Taha El Gazi, Sığınmacı Hakları Platformu olarak gençlerin bıçaklanmasından sonra İzmir Barosu, İzmir Mülteci Dayanışma Platformu ve İHD İzmir Şubesi üyeleri ile aileleri ziyaret ettiklerini söyledi.
Dava süreci ile yakından ilgilendiklerini belirten Taha El Gazi, “O dönemde, öldürülen gencin ailesine tüm hukuki desteği sağlayan ve geçtiğimiz aylar boyunca davanın tüm yollarını ve prosedürlerini ve failin hesap verebilirliğini ve yargılanmasını takip eden başta avukat Hanan Mouselli olmak üzere tüm avukatlara ve STK’lara teşekkür ederiz. Dava sonucunda katilin ceza alması adaleti bir nebze de olsa sağladı” dedi.
26 Haziran
Gaziantep’teki geri gönderme merkezinde Kafkasyalı ve Orta Asyalı sığınmacılar ölüyor – Mepanews
Gaziantep’te bulunan Oğuzeli Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan bazı sığınmacıların hastalıklar ve ihmal sebebiyle hayatlarını kaybettiği bildirildi.
Avukat Arif Emre Dicle, müvekkillerinden edindiği bilgiye geri gönderme merkezinde 2 sığınmacı tüberküloz sebebiyle vefat ettiği.
Av. Dicle’nin hak ihlalleri yaşayan müvekkillerinin Çeçen, Dağıstanlı ve Tacik uyruklu olduğu, vefat edenlerin uyruklarının henüz bilinmediği öğrenildi. Av. Dicle sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, Kafkasya ve Orta Asya kökenli sığınmacıların kötü şartlarda tutulduğuna vurgu yaparak şu ifadeleri kullandı:
“Son bir kaç aydır Oğuzeli GGM’de Kafkasya ve Ortaasya kökenli kadın ve çocuk müvekkillerimiz, insan onur ve haysiyetine yaraşmayacak şartlarda en temel insan haklarından mahrum bir halde tutulmaktadır. Daha önce ağır tansiyon hastası yaşlı müvekkilimize kendimizin temin ettiği reçeteli ilaçları dahi GGM idaresince uzunca bir süre verilmemiş, bir çok müvekkil gebe haliyle elverişsiz ve sağlıksız şartlarda idari özetimde tutulmaya devam etmiş, hatta bir müvekkilemiz doğum yaptığı halde doğum sonrası bebeği entübe edilip kendisi GGM’ye geri getirilmiştir ve müvekkilenin bebeği halen entübe edilmiş halde solunum cihazına bağlıyken kendisi de GGM’de idari gözetim altındadır.
Bu mağduriyetler hala yaşanmaya devam ederken yeni bir skandal ve faciayı da dün öğrenmiş bulunduk. Edindiğimiz bilgiye göre biri erkek biri kadın iki yabancı dün tüberküloz nedeniyle GGM’de hayatını kaybetmiştir. GGM içerisinde salgın olduğu tahmin edilmektedir.
Bizler avukatları olarak idari ve adli olarak bütün yollara başvurmuş olmamıza rağmen hiçbir yol ve yöntem maalesef müvekkillerin haklarının korunması yönünde somut bir netice doğurmamış, önümüze bürokratik engeller çıkarılmış, mazlumların çığlıklarına kulak tıkanmıştır. Bu noktada vuku bulacak herhangi bir can kaybının ve doğacak olan telafisi imkânsız zararların müsebbibi hukuka ve kanuna aykırı hareket eden vicdanı kararmış olan mercilerdir.”
27 Haziran
İran cumhurbaşkanlığı seçimleri: Afgan göçmenler nasıl gündeme oturdu? – BBC Türkçe
“İran’da son aylarda düzenli ya da düzensiz göçmenler için durum iyi değil. Caddelerde bazılarının onlara küçümseyici bakışlar attığını ve aşağılandıklarını görmek mümkün. Düzensiz göçmenlerin yakalanmasına hız verildi. Ve artık seçim tartışmalarının konusu haline geldiler, durum daha da kötüleşecek.”
Bu mesaj, izleyicilerine İran’da cumhurbaşkanlığı seçiminin ülkedeki milyonlarca Afgan göçmeni nasıl etkilediğini soran BBC Farsça servisinin bir Afgan dinleyicisinden aldığı yanıt.
İçişleri Bakanlığına göre İran’da 5 milyondan fazla Afgan göçmen yaşıyor.
On yıllardır İran’da yaşıyor olsalar da İran’daki Afganlar meselesi ilk kez 28 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine aday olan adayların yaptığı tartışmayla gündeme geldi.
Haberin devamı aşağıdaki adreste:
https://www.bbc.com/turkce/articles/czq6xgl4dj2o
28 Haziran
“Geri Gönderme Merkezleri şu anda hapishanelerden de kötü koşullar altında – 10lar Medya
Hastalar, kadınlar, çocuklar da burada tutuluyor. 6 aylık bebeği, 2 yaşında çocuğu ile içerde olan da var. Ve mesela, biri sizi taciz ettiğinde, şikâyet için başvuruda bulursanız, siz geri gönderiliyorsunuz… ” ONLAR’ın hayatını 1 gün için gerçekten hisseder misiniz?
29 Haziran
Suriyeli çocuk işçi Ahmet Haskiro cinayeti karartılmaya çalışılıyor – Evrensel
11 Haziran’da Dağ Tekstil İş Hanı’nda bulunan tekstil atölyelerinde çalışan 12 yaşındaki Suriyeli Ahmet Haskiro asansörle duvar arasında sıkışarak hayatını kaybetti. Meydana gelen olayın ardından 1’i asansör firması sorumlusu 3 kişi tutuklandı. Soruşturma kapsamında hazırlanan dosyada olayı üstlenenlerden Çetin Çelikhal, ölümün gerçekleştiği iş hanında 3-4 kat ‘isimsiz’ atölyesinin bulunduğunu, anne Sefa Haskiro’nun yanında çalıştığını, çocuğun annesinin yanına geldiğini söyledi.
Hatay’da depremi yaşadıktan sonra Adana’ya taşınıp ayakta kalmaya çalışırken yurt dışına giden baba ve merdiven altı atölyelerde çalışmak zorunda kalan anne ise ‘sus payı’nı kabul etmek zorunda kaldı. Dosyadaki yeni bilgilere göre Sefa Haskiro, oğlu Ahmet için “Yanıma ziyarete geldi. Bayramlık alacaktık. İş yeri sahipleri maddi, manevi destek oldular. Şikayetim, tazminat talebim yok” şeklinde ifade verdi. Dağ Tekstil patronlarından Özcan Dağ da ifadesinde 6 katlı iş hanında bulunan atölyelerin kiracısı olduğunu iddia etti.
“PATRON KORUNUYOR”
Anne Haskiro’nun ifadesinin kan parası aldığı anlamına geldiğini ifade eden Tugay Bek, şu bilgileri verdi: “İşçiler çocuğun orada çalıştığını söylemesine rağmen, Adli Tıp önüne gidip anne ile iletişim kurmaya çalıştığımızda anne ile yakından ilgilenen, Arapça bilen biri adli destek talebimizi iletmesini istediğimizde ‘Avukat tuttuk, birazdan gelecek. Zaten çocuk orada çalışmıyor. Annesinin yanına geldi’ dedi. Biz anneyi bir konuda ikna etme çabasında olan bu kişinin patron hesabına orada olduğu ve patronun anneyi kan parası karşılığında istedikleri ifadeyi vermeye ikna ettikleri kanaatindeyiz” dedi. Olay sabah 7.30 sularında yaşandı. Çocuk, annesinin yanına ziyarete neden o saatte gelsin? Bayramlık alacaklarsa ya öğle saatinde gelir ya da akşam iş çıkış saatinde. Çocuğun orada çalıştığını kanıtlamak için çevrede bulunan güvenlik kameralarının kayıtlarını istedik ancak polis ‘Kameralar kayıt yapmıyor’ cevabını yeterli bularak geri dönüyor. Çevredeki iş yerlerinin de patronu koruduğu anlaşılıyor” dedi.
Haberin ayrıntısı aşağıdaki linkte:
https://www.evrensel.net/haber/521989/cocuk-isci-cinayeti-karartilmaya-calisiliyor
30 Haziran
Kayseri’de Suriyeli göçmenlere ırkçı linç girişimi – Enternasyonal Dayanışma
Danışmentgazi mahallesinde 6 yaşındaki bir çocuğun ististmar edildiği iddiası, ırkçılar tarafından Suriyelilere yönelik bir nefret dalgasına dönüştürüldü. Irkçılar mahalledeki Suriyelilerin evlerine, işyerlerine, arabalarına saldırdı.
Sosyal medyaya yansıyan görüntülerde Suriyelilerin araçları ve işyerleri yakılıyor.
Polisin ise saldırıları izlediği ve etkin bir önlem almadığı aktarılıyor.
DEM NEWS‘ün aktardığına göre, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sloganları atan ırkçılar, itfaiye ve ambulansların geçişine de izin vermedi. Suriyeli aileler korku içinde başka evlere sığındı.
Saldırgan grup aynı zamanda “Erdoğan istifa” sloganları da attı.
Madımak katliamının yıldönümü yaklaşırken, Suriyeli göçmenlere yönelik ırkçı saldırı, eşitlikten ve özgürlükten yana olan herkesi tedirgin ediyor. Göçmenlere yönelik devletin izlediği politikaların günden güne kötüye gitmesi, statüsüzlük, geri göndermelerin artması, “misafir” algısı ırkçıların saldırıları örgütleyebileceği zemini oluşturuyor.
30 Haziran
Kayseri Olayları ve M Plaka Sorunu – Muhammed Akta
Dün gece #Kayseri’de gerçekleştirilen saldırılarda sığınmacıların en çok arabaları hedef alınmıştır. Saldırganlar yabancılara ait arabaları tespit edebilmiştir çünkü buna “misafir araç” uygulamasıyla olanak tanınmaktadır. Misafir araç uygulaması gereğince, Türkiye’de düzenli bir şekilde ikamet eden yabancılar araç sahibi olduklarında araçlarına M kodlu plaka takılmaktadır. Bu plaka, aracın sahibinin yabancı olup olmadığının kolayca anlaşılmasına sebep olmaktadır.
Halbuki bu uygulama başlangıçta Türkiye’de çalışma izni olan yabancıların yurtdışından ÖTV’siz bir şekilde getirdikleri araçlar için düzenlenmiştir. Fakat artık yabancıların Türkiye’den satın aldıkları yani ÖTV’si ödenmiş araçlar için de uygulanmaktadır. Yani Türkiye’deki statüsü ne olursa olsun yabancılar araç sahibi olduklarında M plaka takılmaktadır. Uygulamanın adı misafir kullanıcı değil, misafir araç uygulamasıdır. İvedilikle bu yanlış uygulama düzeltilmeli ve yalnızca yurtdışından getirilen araçlar için uygulanmaya başlanmalıdır.
1 Temmuz
Linç girişimine, göçmen düşmanlığına, ırkçılığa dur de! – Şenol Karakaş
Dün gece Kayseri’de yine ırkçılar sahnedeydi. Bir çocuğun tacize uğradığı bilgisinin hızla yayılması üzerine devreye ırkçı ve karanlık örgütleyici el girdi. Danışmentgazi Mahallesi’nde tacizcinin Suriyeli olduğu bilgisiyle beraber, yıllardır aralıksız bir şekilde yapılan göçmen düşmanı propaganda da etkisini gösterdi ve linççi bir kalabalık toplanıp bölgedeki tüm Suriyelilere yönelik bir saldırganlık içine girdi.
Suriyelilerin dükkânları ateşe verildi, camları kırıldı, araçları ters çevrildi ve yakıldı, nefret dalgası mahalledeki tüm göçmenlere yöneltildi ve saldırganlık bölgeye polis gelmiş olmasına rağmen gece ilerleyen saatlere kadar sürdü.
Hepimiz biliyoruz ki bu ilk değil.
Türkiye göçmenleri linç etmek isteyen ırkçı güruhların istediği gibi hareket ettiği bir yerdir uzun zamandan beri.
Mevsimlik Kürt işçilere linç, Altındağ’da göçmenlere linç, İzmir’de göçmenlerin yakılarak öldürülmesi, birçok bölgede göçmenlerin bıçaklanması, tacize uğraması ve şiddet görmesi.
Özellikle daha üzerinden üç yıl geçmeden Altındağ’da gerçekleşen linç girişiminin bir benzerinin Kayseri’de yaşanması ırkçılığa karşı, demokrasiden yana olan herkesin harekete geçmesi için sert bir uyarıdır.
Göçmenlerin hayatı değerlidir!
Yazının devamı aşağıdaki linkte:
https://marksist.org/icerik/Yazar/21055/Linc-girisimine,-gocmen-dusmanligina,-irkciliga-dur-de
1 Temmuz
ULFED: Kayseri Olayları Hakkında Kamuoyu Açıklama
Dün Kayseri’de Suriye uyruklu bir şahıs, Suriyeli bir çocuğa yönelik taciz iddiasıyla emniyet güçlerince gözaltına alınmıştır. Olayın tacize uğrayan mağdur çocuğun Türk olduğu şeklinde yalan haberlerle yayılmasıyla Kayseri halkı kışkırtılmıştır. Gecenin ilerleyen saatlerinde bazı grupların Suriyeli sığınmacıların işyerlerine saldırarak ateşe vermesi, arabalarını ters çevirmesi ve Suriyeli sığınmacıların yaşadığı mahallelerde tehdit yaratması kabul edilemez bir durumdur. Suriyeli sığınmacılara yönelik bu saldırıları derin bir üzüntüyle takip etmekteyiz.
Bu olayların esas müsebbibi, toplumumuzda nefret ve kötülük tohumlarını saçanlar, Suriyeli sığınmacılara yönelik ayrımcı nefret söylemlerini dile getirmekten çekinmeyen siyasiler ve insani ve hukuki bir temelde çözüme kavuşturulması gereken göçmen meselesini siyasi bir malzeme olarak kullananlardır. ULFED olarak, ülkemizde toplumsal barış ve uyumun sağlanması için çalışmalarımızı azimle sürdürmekteyiz. Kayseri’de meydana gelen bu elim hadise ile ilgili gerekli hukuki müdahaleleri yapacak ve bölgede kapsamlı çalışmalar yürüteceğiz.
Toplumsal barışın sağlanması ve mağdurlar lehine adaletin tecelli etmesi için ilgili bütün kurumlarla işbirliği yapmaya hazır olduğumuzu ifade ediyoruz. Her türlü ayrımcılığa ve nefrete karşı kararlılıkla mücadele edeceğiz. Bu vesileyle, tüm vatandaşlarımızı sağduyuya davet ediyor, şiddetin hiçbir zaman çözüm olmadığını hatırlatmak istiyoruz. Ayrıca suçun şahsi olduğunu, bir millete mensup bir kişinin eylemlerinden o millete mensup diğer masum insanların sorumlu tutulamayacağının da altını çiziyoruz. Toplumumuzun her bireyinin huzur ve güven içinde yaşayabileceği bir Türkiye için çalışmaya devam edeceğiz. Saygılarımızla.
1 Temmuz
Irkçılığa dur diyelim! (göçmeniz.org)
Uzun süredir örgütlenen ırkçı saldırganlık kara yüzünü Kayseri’de gösterdi.
Bir çocuk istismarı vakasını kullanan ırkçılar, organize bir şekilde sokağa döküldü.
Suçun şahsiliği ilkesini hiçe sayıp Suriyeli göçmenlerin evlerini, işyerlerini araçlarını tahrip edip ateşe verdiler.
Kolluk güçleri saldırganlar karşısında büyük oranda seyirci kaldı.
Bunun adı pogromdur. Yani ırkçı şiddetle göçmenlerin hayatını kast etme girişimidir.
Ve ilk değildir. Daha önce Ankara Altındağ benzer saldırılar oldu. İzmir’de üç göçmen işçi yakılarak öldürüldü. Toplu taşım araçlarında, sokakta, hayatın her alanında göçmenler saldırılara, tacize maruz kalıyor.
Bu durumun sorumlusu göçmenleri ucuz iş gücü olarak sömürüye açan, fakat eşit haklarını tanımayan AKP iktidarıdır.
Göçmenleri kovma vaadiyle seçim kampanyası yapan, ırkçı belediye başkanlarını kovmayan CHP’dir.
Başlıca sorumlu elbette göçmen düşmanlığı üzerinden örgütlenen İYİP, Ümit Özdağ ve benzeri faşistlerdir.
Her gün göçmenler hakkında bin türlü yalanın konuşulduğu medya organlarıdır.
Irkçılığa karşı sessiz kalan, üyelerini bu konuda eğitmeyen, göçmen işçilerle dayanışma göstermeyen bazı sendika yönetimleri de üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyerek faşist saldırıları engelleyecek mücadele yöntemleri ortaya koymuyor.
Hiçbir hakkı bulunmayan, geçici statüde yaşatılan, her an sınır dışı edilme tehdidi altında hayatta kalmaya çalışan göçmenler misafir ya da yabancı değil bu toplumun bir parçasıdır.
Sanılmasın ki ırkçı şiddet ve faşist saldırılar, en savunmasız insanlarla sınırlı kalacaktır.
Bugün Kayseri’den göçmenleri kovmaya çalışanlar, yarın hepimizin karşısında olup saldırganlıklarını sergileyecektir.
Vakit geç olmadan bu gidişata dur diyelim. Sendikalar, hak savunucusu örgütler, göçmen dernekleri ve platformlarıyla omuz omuza mücadele etmelidir.
Eğer göçmenlerin hayatını savunmak için birleşik mücadele sergilemezsek programlar yayılabilir, katliamlara dönüşebilir.
Onlarca katliamla dolu bir tarihse sahip olan bu ülkede bir katliama da izin vermemeliyiz.
Irkçılık yasaklansın, ırkçı partiler kapatılsın!
Kayseri’deki faşist çetelerden hesap sorulsun!
Orada ve tüm illerde göçmenlerin can ile mal güvenlikleri sağlansın!
Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır
https://gocmeniz.org/f/irkciliga-dur-diyelim
1 Temmuz
Suriye’nin kuzeyinde gösteriler ve gerilim: TSK takviye güç gönderdi (Evrensel)
Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin askeri kontrolünde bulunan bölgelerde sabah saatlerinden itibaren başlayan gerilim ve olayların ardından Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) bölgeye takviye güçler gönderdiği belirtiliyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, geçtiğimiz cuma günü Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad ile yeniden ilişki kurabileceğini açıklaması ve dün Kayseri’de bir çocuğun Suriyeli bir erkek tarafından taciz edildiği iddiaları üzerine başlayan olayların ardından bugün Suriye’nin kuzeyindeki farklı bölgelerde gerginlik yaşandı.
İlk olarak sabah saatlerinde Halep’e bağlı Mare kasabasında, Türkiye’den gelen TIR’ların durdurulduğu, tahrip edilerek yakıldığı ve şoförlerinin darp edildiğine dair görüntüler sosyal medyada yer almaya başladı.
Yine Halep kentine bağlı Azez’de PTT şubesine saldırı düzenlendiği ve binada çalışan Türkiye’ye bağlı memurların kovulduğuna dair haberler yayıldı. İlerleyen saatlerde bölgedeki bir karakolda Türkiye bayrağının indirildiğine dair görüntüler yayınlandı.
Yerel kaynaklar, Halep kırsalındaki el-Bab, Azez ve el-Rai şehirlerinde çok sayıda kişinin Türkiye karşıtı gösteriler yaptığını, bölgedeki kamu binalarından Türkiye bayraklarının indirilmesini ve Suriye muhalefetinin kullandığı bayraklarının asılmasını talep ettiğini aktardı.
Bölgedeki olaylar sırasında çekildiği öne sürülen görüntülerde bazı kişilerin ateş açtığı görülürken, Halep kırsalı ve İdlib üzerinde Türk F-16’larının uçtuğu, bunun için Rusya’nın hava sahasını açtığı iddia edildi.
Bu gelişmelerin ardından TSK’nın bölgeye takviye kuvvetler gönderdiği belirtildi.
Gazetemizin yazarı Hediye Levent de sosyal medya hesabından yayınladığı mesajda şunları aktardı:
“Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin desteklediği grupların bölgelerinde olanlar tertip, tiyatro ya da gizli el işi filan değil. Daha önce de Ankara-Şam normalleşmesi gündeme geldiğinde benzer saldırılar oldu, Türk bayrakları yakıldı, zırhlı araçlar taşlandı. Suriye’nin kuzeyinde eski adıyla ÖSO yeni adıyla Milli Ordu içinde on binlerce adam var. Bölgede kaçakçılık başta olmak üzere maddi güç edinmiş, normalde bir hiçken elindeki silah sayesinde sözü dinlenir hale gelmiş on binlerce erkekten bahsediyoruz. Olayların sebebi beka derdi!”