“İyi bir krizi asla boşa harcamamak gerekir” şeklindeki vecize üst sınıflar tarafından harfi harfine benimsenmiştir. ~David Harvey
Milli Eğitim Bakanlığı’nda ve eğitim iş kolunda sorunlar bitmek bilmiyor. Sorunların çözümü için bırakın çaba sarf edilmesini, akla fikre uymayan açıklamalarla yeni gündemler ve sorunlar oluşuyor. Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, MEB’in Fransız okulları ile yaşadığı sorunları ve yeni müfredat hakkındaki soruları yanıtlamak üzere katıldığı programda yine akla mantığa sığmayan bir açıklama yaptı. Aslında bu açıklamayı akıl ve mantık düzleminden çıkartıp mevcut ekonomi-politiğin bir yansıması olarak görmek gerekiyor ki o bakışla neoliberal politikalara oldukça uygun ve yerinde bir açıklama. Yusuf Tekin şunları söyledi: “Şu an Türkiye’de ortaokul düzeyindeki, ortaokul üstü düzeydeki bütün okullarımızda siber optik olanlar var. Normal ağ bağlantısı olanlar var. Bütün okullarımızda internet bağlantısı var. Bütün okullarımızdaki internet bağlantısının faturasını bakanlık olarak biz ödüyoruz. Bakın bu bedava değil. Biz bunun faturasını ödüyoruz Yüz milyonlarca lira internet faturası ödüyoruz her ay.’’
Zenginler zenginleşmeye devam ederken, patronların, sermayenin milyonlarca dolar vergi borçları silinirken milyarlarca vergi veren, içtiği sudan tutun da yediği ekmeğe kadar her şeyin vergisini, hatta verginin de vergisini veren bir halka, ödediği bu vergilerin karşılığı olarak çocuklarına devlet tarafından internet ortamlı interaktif eğitimin sağlanması bile çok görülüyor. Sanırım bakana göre artık öğretmenler ve öğrenciler devlete yük olmamak için kullandığı internet ücretini kendileri ödemeli. Bakanlık harekete geçmeli ve binbir garabet barındıran Öğretmenlik Meslek Kanunu’na bu da eklenmelidir. Herkes kullandığı internetin, sabunun, peçetenin, elektriğin parası versin.
Direnişlerin 50. ve 10. günü
Tüm bunlara karşın eğitim emekçileri günlerdir bakanlığın önünde direniyor. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası “taban maaş” talebiyle başlattıkları direnişin 50. gününde özel bir mesaj da yayınladı, #SendikanaKatılDeğişsin hashtag’iyle yayınlanan açıklamada sendika şu çağrıyı yapıyor:
“Tüm özel sektör öğretmenlerine sesleniyoruz. 10 aylık sözleşme ile çalıştırılanlara, çekmece sözleşme dayatması ile emeği gasbedilenlere, ek ders ücretlerine, mesai haklarına el konulanlara, idari izin ve tatil hakkı yok sayılanlara, angarya işlerin peşi sıra koşturulanlara, asgari ücret düzenine mahkûm edilenlere, rıza mekanizması içinde boyun eğdirilmek istenenlere, sigorta hakkı çalınanlara, belirli süreli iş sözleşmesi eli ile işten çıkarılma saldırısına uğrayanlara; kurs, özel okul, rehabilitasyon merkezi, okul öncesi vs. tüm özel öğretim kurumlarında çalışan eğitim emekçilerine sesleniyoruz. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası çatındır! Sendikalı olmak onurdur!”
Diğer bir direniş alanı da TBMM önündeki Milli Egemenlik Parkı. Eğitim Sen önderliğinde, diğer sendikaların da katılımıyla Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun mecliste görüşüldüğü bu günlerde eğitim emekçileri teklifin geri çekilmesi için başlattığı eğitim nöbetinin 10. gününde. İlk günlerde polis şiddeti ve barikatlar ile karşılaşan öğretmenler, direnişlerine devam ediyor. Direnişin onuncu gününde Eğitim Sen bir basın açıklaması daha yaptı.
Eğitim Sen Genel Başkanı Kemal Irmak’ın okuduğu basın açıklaması esnasında eğitimciler ”Susma haykır, Öğretmenlik Meslek Kanunu’na hayır” ,”Bu kanunla olmaz”, ”Gerici, ırkçı eğitime hayır’’ sloganları attı.
Irmak ”On gündür burada Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu maddelerinin öğretmenler haklarını içermediğini haykırıyoruz. Hukuksal düzenlemeleri reddeden, kendi gündemlerine uygun yasa düzenlemeleriyle karşımızdalar’’ dedi.
”Öğretmenler şiddetin alasına devlet tarafından uğruyor”
Kanunla birlikte öngörülen Milli Eğitim Akademisi’nin ekonomik bir yük getireceğini söyleyen Irmak, kanun teklifinde ayrıca öğretmenlerin güvenceli çalışma koşullarına ve ekonomik sorunlarına ilişkin bir iyileştirmenin yer almadığını söyledi. Irmak, Milli Eğitim Bakanlığı önünde yapmak istedikleri basın açıklamasında maruz kaldıkları polis müdahalesini hatırlatarak, ”Öğretmenler şiddetin en alasına devlet tarafından uğruyor’’ ifadelerini kullandı.
Bir ders saati ücreti 125 TL
Evet, yanlış okumadınız. Devlet okullarında görev yapan bir öğretmenin bir ders boyunca harcadığı emek gücünün değeri ile 3 litre benzin alamazsınız. Hadi bırakın benzin almayı, bir öğün yemek yiyemezsiniz, çorba bile içemezsiniz. Özel sektörde ise bu tablo daha da içler acısı. Verilen mücadele ve direniş bu yoksulluğa karşı verilen mücadeledir.
Asgari ücretin 17.000 TL olduğu ülkede açlık sınırı 20.000 lira, yoksulluk sınırı ise 60.000 lirayı çoktan geçti. 1 milyon liraya kadar öğrenci kaydeden özel okullar, öğretmenlerine bir asgari ücret bile nerdeyse vermiyor. Taban maaş direnişi bu açıdan oldukça önemli.
MEB ise, başöğretmen, uzman öğretmen ve deyim yerindeyse ‘’düz’’ öğretmen adı altında kariyer basamakları denen, aynı işi yapıp eşit ücret alamayan öğretmenler arasında rekabeti körükleyen piyasacı eğitimi dayatmaya devam edecek ÖMK’yi yasal hâle getirmekte kararlı. Sözde kariyer denen bu uygulamalarda şu an 10 yılını doldurmamış bir öğretmen, uzman öğretmen olamadığı için yoksulluk sınırının yarısını maaş olarak alıyor. Uzman ve başöğretmenlerde de durum farklı değil; üç beş bin lira farklarla öğretmenlerin yoksulluğu kapatılmaya çalışılıyor, rıza mekanizması devreye sokuluyor. Yoksulluk sınırının bırakın üstünü, bu sınıra yaklaşan bir öğretmen maaşı yok şu an ülkede. Her eğitim emekçisi kesintiler adı altında yıl ortası bile olmadan büyük vergi dilimlerine giriyor; maaşından ayda en az 10.000 TL çeşitli vergilerle kesintiye uğruyor. Yıl sonuna doğru bu kesintiler oldukça hızlı bir şekilde artıyor ve yılın son aylarındaki olağanüstü kesintilerle öğretmenler tamamen devlete çalışmış oluyor.
Sözde kamuda tasarruf tedbirleriyle sermayeye güven vermek isteyen iktidar, enflasyonu ve hayat pahalılığını yalan TÜİK verilerine rağmen kontrol altına alamıyor. Ekonomik kriz ve dayatılan neoliberal politikalar sermayeye ve patronlara servet ve rant, işçi sınıfına ise ağır vergiler ve yoksulluk olarak geri dönüyor. Öğretmenlerden, asgari ücretlilere, öğrencilerden, barınamayan kiracılara, emeklilere kadar işçi sınıfının bütün bileşenlerin ortak mücadelesi ancak bu rüzgârı tersine çevirebilecek olandır.
Şafak Ayhan