Aile hekimliğini bitirecek eziyet yönetmeliği

Aile sağlığı merkezlerinde çalışan hekimler, hemşireler ve ebeler olarak, sendikalarımızla, derneklerimizle ve Tabip Odalarımız ile birlikte 1 Kasım’da yürürlüğe giren “Eziyet yönetmeliği’ni protesto etmek amacıyla 3 günlük bir eylem süreci başlattık.

Sürecin son gününde Beşiktaş’ta beyaz önlüklerimizle basın açıklaması yaptık. Sağlık çalışanları olarak, “Bu ne olduğu belirsiz ucube yönetmeliği geri çekin. Uygulama şansı sıfırdır” dedik.

Ben de sağlık sisteminin ne hale geldiğini sizlere anlatmak istiyorum.

Hekimler istifa ediyor, devlet hastanelerinde randevu bulunamıyor

Son bir iki yıldır artık iyice ortaya çıkan bir durum olarak, Devlet hastanelerinden randevu bulmak çok zor hale geldi. Randevu bulsanız bile gerekli bir Ultason, MR ya da başka bir tetkik veya tedavi için de tekrar randevu bulabilmeniz bir kaç aydan 7-8 aya kadarlık zamanı bulabiliyor. Bunun altında yatan en önemli sebep Devlet hastanelerinde çalışan doktor sayısının çalışma şartlarının kötüleşmesi nedeniyle giderek azalması. Çok ciddi bir oranda hekim istifası gerçekleşti, ya yurtdışına gittiler ya da özel hastane ve kliniklerde çalışmaya başladılar.

Aile hekimi, ebe, hemşire olmadığı için ASM’ler kapanıyor

Aynı süreç şimdi Birinci basamak sağlık hizmet merkezi olan aile hekimliklerinde gerçekleşiyor. İstanbul’da bir çok ilçede ASM’ler kapanıyor. Mesela son birkaç ayda Esenler’de en az 3-4 Aile Sağlığı Merkezi çalışan aile hekimi, ebe ve hemşirelerin istifaları sonucu sağlık hizmeti veremez hale geldi. İstanbul’da zaten tüm nüfusu kapsayacak şekilde tam kadrolu ASM sayısı yetersiz iken, şimdi sayıları da azalmaya başladı. Bu yeni çıkan Aile Hekimliği yönetmeliği bu durumu görmezden geldiği gibi, daha da kötüleştirecek. Yönetmelik, ne akıl ve bilimle ne de sahadaki gerçeklerle uyuşan uygulamalar içeriyor.

1,5 milyon insan Aile hekimliği kapsamından çıkarılıyor

Aile hekimlerine kayıtlı hasta sayısını 4000’den 3500’e indiriyor, 3500 nüfus üzerindeki hastaların ücretinin ödenmeyeceği yazıyor. Ama nüfusu kapsama anlamında zaten Aile hekimi ve hemşiresi açığı olan bir yerde, bu şekilde ödemeden çıkarılan yaklaşık 1,5 milyon nüfusun birinci basamak koruyucu sağlık hizmetini nereden alacağı belli değil, ortada yok aslında.

Bu sağlık hizmeti kapsamı dışında kalacak hastaların başında göçmenler ve sığınmacılar ile nüfusu yoğun, sosyoekonomik durumu düşük olan ilçe nüfusları geliyor. Onlar için Göçmen sağlığı merkezleri hizmet adresi olarak gösterilse de bu nüfusu karşılayacak sayıda ve kapasitede değiller. Esenler özelinden örnek verirsek mesela, bir tane Göçmen sağlığı merkezi var, Esenlerin birçok bölgesinden en az 1 vasıta ile ulaşılabilecek durumda. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin temelini oluşturan Ana çocuk sağlığı ve bağışıklama noktasından bakınca bu şekilde gebe, lohusa ve bebek çocuk aşılama ve takiplerinin çok ciddi sekteye uğrayacağı ortadadır. Zaten giderek artan aşılama oranlarındaki düşüş bir de böyle hizmet eksiklikleri ile daha da büyüyecektir. Bu da toplum sağlığını tehdit eder bir noktaya gelebilir.

Aşılama oranları düşüyor, Bakanlık sorumluluğu aile hekimliği çalışanlarına yüklüyor

Aşı oranlarındaki düşüşün en önemli sebebi olan, televizyon ve sosyal medya üzerinden kampanyalar yürüten aşı karşıtlarına ve bunların etkisiyle çocuğuna aşı yaptırmak istemeyen ailelere hiç bir ceza ya da yaptırım düşünülmez iken, Bakanlık tarafından aşı temininde bile sorunlar yaşandığı bu dönemde, aileleri aşıya iknaya halihazırda büyük çaba harcayan Aile hekimliği çalışanlarına ciddi ücret kesintileri yapılmaktadır.

Bu durumda Sağlık Bakanlığı politikasının aşılama yönünde mi yoksa aşı karşıtlığı yönünde mi olduğunu anlamak bile zorlaşmaktadır.

Yoksul halk, sağlık hizmeti alabilmek için özel hastanelere gitmek zorunda bırakılıyor

Bir devletin vatandaşından aldığı vergilerle o vatandaşlara ve topluma vermesi gereken hizmetlerin başında sağlık gelir; devlet bütün vatandaşlarına eşit ve ücretsiz olarak sağlık hizmeti vermek zorundadır. Vatandaş üzerindeki vergi yükünün çok ciddi oranda artışına rağmen aldığı hizmetlerin yukarıda anlatılan şekillerde sağlık sistemi içinde bu kadar azalmış olması, ülkedeki sosyal ve ekonomik durumun en iyi göstergelerinden birisidir. Son 10 yıldır bariz bir şekilde yürütülen popülist ve neoliberal politikalar ile sağlıkta özelleştirmenin ülkeyi getirdiği nokta, verdiği yüksek vergilere rağmen hala sağlık hizmeti alabilmek için özel hastanelere de ek para harcamak zorunda kalan, %50-60’ı açlık sınırının altındaki asgari ücretle geçinmeye çalışan, yoksullaştırılmış halk olmuştur.

Yeni yönetmelik akıl dışı bir şekilde “hasta sık geldiğinde de, gelmediğinde de para cezası” öngörüyor

Yeni çıkan bu yönetmelikle ilgili birkaç örnek daha vereyim ki durumun nasıl bilim ve akıldan uzak “öyle de böyle de aile hekimliği çalışanlarının hizmetleri ile hak ettiği bilgi, emek haklarının karşılığını vermeyeceğim, keseceğim” şeklinde bir bütçe hesaplaması olduğu ortaya çıksın.

“Kayıtlı hastalar yılda 7 den fazla, hastaneler de dahil, sağlık sistemine başvurursa da sizden keseceğim, 6 ay boyunca size hiç gelmezse de keseceğim” Burada sık sık gelmek zorunda olan gebe, bebek, yaşlı ve kronik hastalarımız ile genç erkek hasta grubu bir kefeye konulup aynı sayılarda başvuru yapması gerektiği gibi temel sağlık bilgisinden bile yoksun bir yaklaşım yürütülmektedir. Yine kaliteli sağlık hizmeti yerine kantitatif, çok sayıda muayene şeklinde bir kriterle Devlet hastanelerinden sonra biz aile hekimlerinin de 5 dakikada 2 hasta bakmamız bekleniyor. Bu açıkça niteliksiz ve yetersiz bir sağlık hizmetini getirir.

Bazı ilaçları yazmak da, ilaç yazılmadığı için düşen hasta memnuniyeti de ceza puanı sebebi

Yine bazı ilaç gruplarını yazmak ceza puanı iken, istediği ilacı alamadığı için azalan “hastanın memnuniyeti” de ayrı bir ceza unsuru olmaktadır. Burada aslında en çok yazılan ilaçların devlet ödemesinden birer birer çıkarılmasının amaçlandığı da söylenebilir. Aslında yönetmelik temelde giderek kötüleşen ekonominin, daralan bütçenin faturasını yine en çok çalışan gruplardan direk ve indirek olarak da hastalardan, halktan çıkarmaya çalışmaktadır.

Hastalara müşteri olarak bakılıyor, yönetmelik para formül hesabı yapıyor

Bir hekim olarak Tıp fakültesinde ve sonraki uzmanlık eğitimlerimde ben “İNSAN SAĞLIĞI” “TOPLUM SAĞLIĞI” okudum, öğrendim.

“Hasta Memnuniyeti” diyerek, hastaları kurdukları özel hastanelerde “Ticari bir müşteriye” indirgeyen, bu ticaret yolunda “Yenidoğan yoğun bakımlarını” bile kontrol edemez hale gelen bu zihniyetin hazırladığı yönetmeliğin de, uygulamalarının da “İNSAN SAĞLIĞI” değil “para formül hesabı” yapmaktan başka bir şey olmadığı ortadadır.

Halk, ödediği yüksek vergilere rağmen temel sağlık hizmetlerini alamıyor

Halkımızın da aynı şekilde ödemekte olduğu yüksek vergilere rağmen, neden temel sağlık hizmeti için özel hastanelere de yüksek meblağlar ödeyerek ulaşmak zorunda kaldıklarını Sağlık bakanlığına sormaları gerekmektedir.

Bütün bu nedenlerle 3 gündür g(ö)revdeyiz

Bizler Aile hekimliği çalışanları olarak bize dayatılan bu EZİYET YÖNETMELİĞİNE karşı 5-6-7 Kasım tarihlerinde grev kararı aldık. Bu grevler sürecinde de meydanlarda basın açıklamaları ve eylemlerle sesimizi duyurmaya çalıştık. İstanbul’da salı günü İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önünde Çemberlitaş’ta; çarşamba günü Kadıköy Rıhtım meydanında, son gün perşembe de Beşiktaş meydanlarındaydık.

İNSAN ve TOPLUM SAĞLIĞI için #G(ö)REVDEYİZ

Fatma Örgel

Yazar

You May Also Like

Kira krizi derinleşiyor

Ekonomik kriz, konut kiralarını fahiş seviyelere çıkarırken, birçok kiracı açısından mahkemeye taşınan kira davaları da sonuçlanmaya başladı. Tahliye…

Neden Enternasyonal Dayanışma?

İktidarın kanatları arasında mafyatik çeteler üzerinden başlayan güç savaşları (Sinan Ateş cinayeti, Ayhan Bora Kaplan operasyonu, emniyet-adliye içi…