Mülakatlar, yangın yeri yürekler ve ölüm – Şafak Ayhan

0 Shares
0
0

yine de oğlunu yitirmek kim bilir
ne garip şey anne

Nevzat Çelik             

Milli Eğitim Bakanlığı’nın gündemde olmadığı gün neredeyse yok gibi. Öğretmenlik Meslek Kanunu’ndan tutun da öğretmen atamalarına, yeni müfredata kadar. Bakanlık, bu kez de KPSS’ye girip branş bazında atama kontenjanında olan, ancak bakanlığın tüm tepkilere rağmen geri çekmediği “mülakatla” atama kontenjanının dışında kendini bulan, ataması yapılmayan öğretmenlerin haklı talepleriyle gündemde.

Ataması yapılmayan, üstüne üstlük bir de mülakat gibi ne olduğu, hangi kriterlerle iş yapıldığı belli olmayan bir performans değerlendirmesine tabi tutulan öğretmenler, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok yerde eylemlilik halindeler. Öğretmenler, 2023 KPSS puanıyla yaklaşık iki yıldır sınav sonuçlarını ve branş sıralamalarının açıklanmasını bekliyordu.  Daha sonra sınava açılan davaların sonuçlarını, ardında da bakanlığın adeta keyfini bekleyen öğretmenler, bu kez de mülakatlarda kendilerine verilen puanların hakka, hukuka, etiğe olan uygunsuzluğunun sonuçlarıyla mücadele ediyor. Bakanlık “mülakatlarda bir sorun yok hepsi layıkıyla yerine getirildi” dediği mülakat komisyonlarına biraz daha yakından bakalım:

Bakanlık öğretmen atamaları için “KPSS sonucu yeterli değil mülakat da uygulanacak” dedikten sonra, herkes şunu artık tahmin ediyordu: “Hangi il komisyonu hangi kriterlere göre mülakat puanı verecek? Hangi hamili kart sahibi, sınav puanı atanmaya yetmezken birden üst sıralara tırmanacak?” Bu tahminlerde bulunmak için kötümser olmak değil geçmişteki sınav sonuçlarına, liyakatsızlıklara, yapılan kayırmalara, torpil listelerine hafiften kulak kabartmış olmak bile yetiyordu.

Her şehirde öğretmen atamaları için komisyon kurmadı bakanlık, belirli şehirlerde komisyonlar kurdu ve öğretmenlerden mülakatına girmek istedikleri komisyonlar için tercih yapmalarını istedi. Yaşadığı şehirde komisyon kurulmayan binlerce öğretmen farklı farklı şehirlerdeki komisyonları tercih etmeye başladı.

Örneğin, Bilecik’te yaşıyorsunuz Bursa ya da Ankara’yı tercih ediyorsunuz. Yol masrafı, konaklama, yeme-içme masrafı derken binlerce lira masraf ile bir mülakata girip çıkıyorsunuz, mülakat sonuçlarının açıklanması için ayrı bir mücadelede buluyorsunuz kendinizi. Daha sonra MEB içindeki garip bürokratik oluşumlar sonucu sınav sonuçları bakanlığın “sözde izni olmadan”, bir şekilde açıklanıyor, orada da bir skandal ile baş başa kalıyorsunuz. Ardından komisyonlar mülakat sonuçlarını açıklıyor, bir bakıyorsunuz ki alanınızla ilgili olan 1000 kişilik kontenjanda 614.sırada olan size komisyonunuz sadece 2 puan vermiş 10 puan üzerinden, ancak aynı binada, aynı katta, yan odadaki başka bir komisyon ise tüm adaylarına +6 puan vermiş. Çevrenizden daha sonra haberler gelmeye başlıyor. İzmir herkese artı bilmem kaç vermiş, Ankara hiç vermemiş, Erzurum şöyle yapmış, Balıkesir böyle yapmış. Kontenjanda olup da mülakatta kendine az puan verilen aday birden kendini kontenjan dışında bulurken, mülakata gelirken kontenjan dışında olan bir aday ise girdiği komisyonun yüksek not vermesiyle atanma kontenjanında üst sıralarda buluyor kendini.

Böyle olmaz buna dur demek gerekiyor diyorsunuz ve önce sosyal medya üzerinden senin gibi yüzbinlerce mülakat mağduru arkadaşınla birlikte sosyal medyalarda eylemlilik kararları alıyorsunuz. Bunlara karşı bakanlık “dezenformasyon haberlerine kulak asmayın”, “mülakatlarda hiçbir haksızlık yok” demeye başlıyor. Bu da yetmiyor sesiniz çok çıkmaya başlayınca bakanlık ve bakan hız kesmeden devam ediyor: Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin: ”Tek bir torpil, kayırma olmaksızın mülakatları tamamladık”

MEB önünde gece gündüz oturma eylemleriyle sesinizi duyurmaya çalışırken sizinle dayanışmada bulunan, size destek vermeye gelenlere bakan şunları söylüyor:

”Niye eylem yapmışlar? Mülakatların nesiyle ilgili? Bir kere CHP’li veya başkaları, tavsiyem şu; öğretmen adayı arkadaşlarımızın duygularını istismar etmesinler. Biz mülakat yapacağımızı ifade ettiğimizde bunlar büyük bir heyecanla, torpil, kayırma ve benzeri beklentiler içerisine girdiler. Tek bir torpil, kayırma olmaksızın mülakatları tamamladık. Elleri avuçları boş kalınca arkadaşlarımızın duygularını istismar ediyorlar. Gerçekten yazık. Öğretmen arkadaşlarımızın duygularıyla, onurlarıyla, haysiyetleriyle oynamasınlar. Öğretmen arkadaşlarımızın torpil yapıldığına dair tek bir düşüncesi varsa gerekli itiraz sürecini yürütsünler. Gerekeni yaparız. Kimsenin eylem yapmasına gerek yok. Ellerinde malzeme olmayan insanlar, başkalarının duygularıyla oynuyorlar. Ahlaki açıdan problemli bir yaklaşım.’’


Aynı bakanın yardımcısı ise haksızca dağıtılan puanlar ve mülakatlar için “ Bu işin içinden nasıl çıkacağız, bilmiyoruz” diyor.

İktidarla, egemen sınıfla iş tutanlar değişmiyor

Tamam diyorsunuz bunlar sonuçta iktidar, bizlere desteğe gelen eğitim sendikaları oluyor, onlarla birlikte daha çok ses getirebiliriz diye birlikte eylemlilik kararları alıyorsunuz. İstanbul mu Ankara mı diye ortak eylem kararı almak isterken siz ve arkadaşlarınız İstanbul’da eylem kararı alıyorsunuz. Ancak kendisine sendika diyen, egemen sınıfın ve iktidarın borazanlığı yapmaktan başka bir şey yapmayan bir sendika “ağası” sizin bu kararınızı beğenmiyor kendisi Ankara’daki eyleme gittiği için “vay efendim neden bizim eylemimize destek vermediniz” diye ataması yapılmayan mülakat mağduru öğretmenlere sosyal medyada fırça atmaya başlıyor. Hızını alamayan sendika ağası, İstanbul’daki eylemlerde bir arkadaşınızın elindeki mülakat ve haksızlıklar karşıtı pankartın renkleri içinde sarı, kırmızı ve yeşil renkleri görünce histerik milliyetçi edalarıyla, haklı mücadele veren sizlerin mücadelesini “terör örgütü destekçileri bunlar diyerek” terörize ediyor. Bunlar dışarıdan bakılınca haksızlığa uğrayanların yanındaymış gibi gözüküp mücadele yükseldiği an daha fazla dayanamayıp safını belli edip egemenlerden yana pozisyon alanlardır, emek mücadelesi bu ve bunun örnekleriyle doludur.

Sorumlular belli, çözüm mücadelede

Yüzbinlerce yaşam birilerinin iş bilmez sorumsuzluğuyla adeta yok ediliyor. Ana akım medyanın haber değerinde görüp vermek istemediği, işçi sınıfı içindeki intiharlar gün geçtikçe artmakta.  İntiharlar psikolojik sorunlar olarak sümen altı edilmekte, oysa intihar toplumsal olgudur. İntiharlarda çağımızın en büyük etkeni ise mevcut politik-ekonomik düzendir.  İzmir’de kâğıt toplamaya çıkmak zorunda olduğu için beş çocuğunu evde bırakıp giden ve çocukları yangında ölen annenin feryadı ile evladı ataması yapılmadığı için intihar eden bir annenin feryadı aynı feryattır.  Patronları besleyen zengini daha da zengin edenler bu çocukların ölümünün tek sorumlusudur.

Türkiye işçi sınıfı büyük bir yoksulluk ve toplumsal anomiyle karşı karşıya, ana muhalefetin ve sistem partilerinin derdi ise günlük kayıkçı kavgalarının ötesine geçmiyor. Toplumsal öfkeyi konsolide etme görevi üstlenen bu yapılar işçi sınıfının yaşamsal sorunlarının çözümü olamaz. Çözüm birleşik mücadelede. Ardından mektup bırakıp intihar eden ataması yapılmayan bir öğretmen annesinin öfkesiyle, yoksulluğu sırtına alıp bir ömür taşımak zorundaymış gibi hisseden bir anne babanın öfkesini bu düzene karşı birleştirebildiğimiz zaman mücadele amacına ulaşabilecek.

Şafak Ayhan

Yazar

0 Shares
You May Also Like

Kira krizi derinleşiyor – Erkan Erdem

Ekonomik kriz, konut kiralarını fahiş seviyelere çıkarırken, birçok kiracı açısından mahkemeye taşınan kira davaları da sonuçlanmaya başladı. Tahliye…