İklim felaketi çağında Kazma Bırak kampanyası ve enternasyonal dayanışmanın vazgeçilmezliği – Çiğdem Özbaş

0 Shares
0
0

Doğu Akdeniz’de farklı yollarla fosil yakıt aranması ve ülkeler arasında savaş tehdidine dönüşen gerilimler, Kazma Bırak kampanyamızın ana çıkış gerekçeleriydi.

Eylül 2020’de «Μας σκάβουν τον λάκκο – Kazma Bırak» kampanyası bileşeni 68 ekoloji örgütü, hem savaşa hem de iklim felaketine hayır demek için bir araya geldi.[1]

Kazma Bırak kampanyasının da arasında olduğu çağırıcılarla birlikte Kasım 2021’de Glasgow Karşı Zirvesi’ne katıldık ve ardından İklim Adaleti Koalisyonu’nun kuruluş sürecinde aktif görev aldık.[2]

İklim Adaleti Koalisyonu’nun 29 Ekim – 2 Kasım 2022 tarihleri arasında yapılan üç ardışık toplantısının ikincisini uluslararası Kazma Bırak kampanyasına ayırdık. Uluslararası İklim Grevleri’ne ortak eylem çağrıları yaptık.

2023 Aralık ayında Selanik ve Megali Panagia Mücadele Komiteleri ve Türkiye-Yunanistan-Kıbrıs’taki Madenciliğe ve Savaşa Karşı Ortak Girişimi ile Selanik’te bir araya gelerek dört gün boyunca tartışma, etkinlik ve faaliyetler gerçekleştirdik.

26 Mayıs 2024’te Eldorado Altın Madenciliği Şirketi’nin Yunanistan ve Türkiye’de işlettiği altın madenlerine karşı eş zamanlı olarak EGEÇEP, İklim Adaleti Koalisyonu ve Kazma Bırak kampanyası, Yunanistan’dan Selanik ve Megali Panagia Altın Madenciliğine Karşı Mücadele Komiteleri ile birlikte uluslararası protesto eylemi gerçekleştirdik.

23-25 Temmuz 2024 tarihleri arasında Skouries ormanında Selanik Mücadele Komiteleri ve Megali Panagia tarafından düzenlenen Altın Madenciliğine Karşı Mücadele ve Özgürlük yaz kampına katıldık. Türkiye’deki altın madenciliğine karşı mücadele deneyimlerimizi paylaştık.

26 Temmuz- 4 Ağustos tarihleri arasında Yunanistan Gythio DİAS kamp alanında Anti Nazi Zone Yaz Kampı’na katıldık. Yunanistan, Türkiye, İtalya, Romanya, Almanya, ABD ve Kıbrıs gibi çeşitli ülkelerden aktivistlerle bir araya geldik.

Yunanistan’daki hareketlerin ve aktivistlerin son yıllarda karşı karşıya kaldığı hayal kırıklığı ve zorluklara rağmen, kamptaki tartışmalar sırasında kapitalist sistemin getirdiği krizlere karşı ortak yanıt arayışımızı deneyimlemek heyecan vericiydi.

East Med Projesi battı, ama mücadelemiz devam ediyor

East Med denizaltı doğal gaz boru hattı mega bir projeydi. İsrail’den başlayarak Kıbrıs üzerinden Girit, Batı Yunanistan ve Avrupa’ya doğal gaz sağlamayı hedefliyordu. Bölge için feci çevresel sorunlara yol açacak boru hattının imkansızlığı Kazma Bırak kampanyasını oluşturan çevre hareketlerinin rahat bir nefes almasına yol açtı. Ancak iklim adaleti için ve ekolojik saldırılara karşı kurulan çok sayıda kurum ve ağ ile farklı düzeylerde dayanışmaya devam ediyoruz.

Farklı dilleri konuşsak da seslerimiz ortak…

70’ten fazla örgütün imzaladığı kampanyamızın ilk açıklamasında belirttiğimiz gibi:

“Daha fazla fosil yakıt keşfi için rasyonel bir gerekçe bulunmamaktadır. Enerjiyi kâr vurguncularının elinden alıp bölge halklarının ortak demokratik kontrolüne sunmalıyız.

Demokratik kontrol altındaki enerjinin üretimi ve tüketiminin yerelleştirilmesini sağlamalıyız.

Enerji projeleri için yerel ve bölgesel çevrenin tahrip edilmesini durdurmalıyız.

Enerjinin dağıtımında kâra değil, toplumsal ihtiyaçlara göre dağıtımla enerji adaletini sağlamalıyız.

Enerji üretimini ve dağıtımını yeniden kamu mülkiyetine alarak enerjideki özel mülkiyete dayalı fırsatçılığı sona erdirmeliyiz.

Yeni fosil yakıt araştırmalarına ve yeni rezervlerin açılmasına HAYIR!

Ülkelerimiz arasındaki çatışmaya HAYIR!

İklim adaletine ve barışa EVET!”

İhtiyacımız olan silahlanma yarışı değil;

Daha çok itfaiye aracı, yangın söndürme uçağı ve uluslararası dayanışma!

Son yıllarda binlerce vatandaş evlerinin, hayvanların, yaşam alanlarının yok olduğunu gördü, binlercesi sokaklarda kaldı. On binlerce dönümlük değerli orman yok oldu. Ekosistem mahvoldu.

İklim krizi nedeniyle bölgede yaşanan yüksek sıcaklıklar, yangının başlamasını çok daha fazla kolaylaştıran koşullar yaratıyor. Ancak yangınların bir kez başladıktan sonra yayılmasının nedeni hükümetlerin yangın olasılığına karşı hazırlıklarının olmaması.

İtfaiye hizmetlerinde yapılan kesintiler ve personel azlığı bizleri sıradan yaz yangınlarıyla bile başa çıkmak için uygun araçlardan yoksun bırakıyor.

Bölgemizi kasıp kavuran son orman yangınlarında da gördük ki; sürekli ırkçılığı körükleyen, halkları birbirine kırdırmanın eşiğine getiren yöneticiler her sene silahlanma için milyarlarca dolar ayırabilirken, sıra yangın söndürme ekipmanlarına ve personeline gelince kaynak yok diyorlar.

Savaş, rant ve kârdan başka gözleri bir şey görmeyen zombi yöneticilere karşı; insanlığın da doğanın da ortak çıkarları, bu fosil kapitalizmi durdurmaktan, artık yeter demekten geçiyor.

Halkların birbirine karşı kışkırtılmadığı, milyarlarca doların silahlara değil, gezegenimizdeki yangının söndürülmesi için kullanıldığı, insan ve doğa ile barış içinde dayanışmayı aşağıdan örgütlemeye ihtiyacımız var. Mücadelemiz doğa ve insan yaşamının kârdan önce geldiği bir toplum içindir.

İklim krizine karşı iklim adaletini savunmak bir yaşam hakkı mücadelesidir

Dünyanın her köşesinde büyük bir ekolojik çöküş yaşanıyor. Ekosistemler kirlilikle, biyoçeşitlilik kaybıyla, ormansızlaştırmayla, yıkıcı arazi kullanımıyla yok oluyor. Bu çöküşün en ciddi boyutunu ise en yıkıcı etkileriyle iklim krizi oluşturuyor. İşte bu koşullar altındayken müjde diye ilan edilen her yeni fosil yakıt projesi, bugünümüzden, geleceğimizden çalan birer yıkım projesidir. Atmosfere salınan her gram karbondioksit bir sonraki mevsim yaşam alanlarımızı vuracak büyük fırtınaların, orman yangınlarının ya da susuz geçecek yazların habercisi.

Devlet yetkilileri ve daha fazla kâr için avucunu ovuşturan şirket sahipleri, aşırı iklim olaylarının felakete yol açması karşısında iklim değişikliğini, doğayı suçluyor. Ya doğanın kendisinin değiştiğini iddia ediyorlar ya da tüm insanların tüketim faaliyetlerinin, bireysel alışkanlıklarının bu felaketlere neden olduğunu söylüyorlar. Kendileri ise sütten çıkmış ak kaşık. Oysa biz biliyoruz ki, dünya üzerindeki tüm canlıları tehdit eden bu ekolojik çöküş ve iklim krizi, adına kapitalizm dediğimiz toplumsal üretim tarzının ve onun dayattığı toplumsal düzenin sonucudur. Üretim sistemlerinin kontrolünü elinde bulunduran bir avuç sermaye sahibi ve onları korumak için yasalar çıkaran devletlerdir.

Bilim insanları karbondioksitin atmosferde sera etkisi yarattığını 100 yıldan fazla bir süre önce ortaya koymuştu. 1970’lerde ekosistemlerde ve iklimde yaşanan bozulmalar artık göz ardı edilemeyecek noktaya geldiğinde devletler, bir yandan toplumsal baskıyı soğurmak, bir yandan da bu sorun karşısında pazarlıklar yapmak için BM çatısı altında farklı yapılarda, konferanslarda, sözleşmelerde bir araya geldiler. Ancak 50 yıldır süren bu BM müzakerelerinin sonucu tam bir fiyaskodur.

Türkiye’de de devlet, dünya devletlerin bu aymazlığına eşlik etmektedir. Karbon salımlarını sıfırlama gibi bir hedef hiçbir zaman ortaya konmamıştır. 2030 sera gazı azaltım hedefleri, ekonominin çok yüksek büyüme göstereceği tahminlerine göre yapılmış ve sera gazı salımlarında dünyada 15. sırada olan Türkiye gerçekte bir azaltım değil bugünden neredeyse yüzde 30’a varan artış göstermeyi vadetmiştir, “yerli ve milli” kömür çıkarımında rekorlar kırılmaktadır.

Küresel bir hareket inşa ediyoruz

Küresel olarak emisyon kesintilerine ihtiyacımız var. Bu krizi durdurmak büyük sosyal, politik ve ekonomik dönüşümleri gerektiriyor.

Devasa bir güçle başa çıkabilmek için küresel olarak örgütlenmek gerekiyor. İklim hareketi için uluslararası çalışma, temel öncelik olmalı. Bu nedenle uluslararası ve küresel koordinasyon çabalarının bileşeni olmaya kararlıyız.

Uluslararası düzeyde, 2019 yılı iklim adaleti için kitlesel bir hareketin başlangıcına işaret ediyor. 2020’de  Climaximo’nun önerisiyle[3] yüzlerce kuruluş tarafından onaylanarak küresel bir platform olan Glasgow Anlaşması’na katıldık.[4]

2021 yılı boyunca İklim Adaleti Eylem ağının bir parçası olarak uluslararası eylem çağrılarını destekledik.

Aynı zamanda Küresel İklim İşleri ağına dahil olduk. İklim işleri ve adil geçiş talep eden ulusal kampanyalardan oluşan bu ağın uluslararası etkinliklerine katıldık.

Emisyon envanterleri hazırlanması için çalışma grupları oluşturduk. Küresel konferanslara ve Collapse Total eylemlerine katıldık.

Bu çerçevede, Ekokırım kampanyası ve İklim Adaleti Kervanları’nı gerçekleştirdik.

Glasgow Anlaşması’nın çağrısının bir parçası olarak, büyük iklim felaketlerine hızlı bir müdahale eylem ağı oluşturmayı hedefleyen This is Our Story ağına katıldık.

Eylül 2023’te enerji krizi, Ukrayna’daki savaş, giderek kötüleşen iklim krizi ve bunlara eşlik eden geçim sıkıntısı kriziyle birlikte iklim adaleti için uluslararası bir kitle hareketi oluşturmak üzere Their Time to Pay protestosuna İstanbul’dan ses verdik.

İklim adaleti hareketi için de giderek bir müzakere platformu olmaktan çıkıp suç mahalline dönüşen BM İklim Zirveleri’nden ayrılma önerisini destekledik ve Aralık 2023’te Kolombiya’da düzenlenen halk zirvesine katıldık.

Ayrıca, Climate Justice Action, Beyond Gas, Gastivistler gibi platformların ve ağların parçası olduk. Uluslararası konferanslara, iklim kamplarına ve eylem günlerine katılmaya devam ediyoruz.

İklim acil durumunun ne kadar acil olduğu konusunda aynı fikirde miyiz?[5]

İklim krizinin dünyanın çoğunluğu için benzeri görülmemiş bir acıya neden olduğu ve yıkımın katlanarak arttığı konusunda ortaklaşıyoruz. Dolayısıyla politik düzeyde anlaşıyoruz.

İklim krizinin kapitalizm tarafından yaratıldığı, sürdürüldüğü ve beslendiği konusunda hemfikiriz. Yani, teorik  düzeyde iklim krizinin kapitalizmi yıkmadan çözülemeyeceğinde anlaşıyoruz.

Emisyonları azaltmak için kamusal politikalara ihtiyacımız var ve bu politikalar sosyal adaleti hesaba katmak zorunda. Ortak değerlerimiz adalet, eşitlik ve özgürlük. Bu değerlerden herhangi birinin ihlal edilmesi hepimizde öfke ve kızgınlık yaratıyor.

Bu öfke ve kızgınlığı iklim son tarihleri ​​içinde adalet çerçevesinde sisteme karşı harekete geçirmek istiyoruz.

Peki, neden iklim adaleti aktivistleri arasındaki etkileşimi güçlendirmekte zorlanıyoruz?

Her ay iklim bilimcilerinin iklim krizinin tırmanma hızı karşısında dehşete düştüğünü gösteren raporlar okuyoruz. Beş yıllık bir süre içinde, iklim krizinin en kötü etkilerinden kaçınmak için küresel emisyonları azaltırken kapitalizmi ortadan kaldırmayı başaramazsak, her şeyi kaybetme riskimiz olduğunu biliyoruz. Çok sıkı son tarihlerimiz var. Bu son tarihler yalnızca iklim adaleti hareketi için geçerli değil, bu son tarihler toplumsal hareketlerin uğruna mücadele ettiği her şey için de geçerli.

İklim acil durumu her şeyi değiştiriyor

Bu, sorunlar listesi içinde bir sorun daha biçiminde görülemez. Her an gerçekten yapılması gereken ve yapılması mümkün olan şeylere odaklanmamızı sağlayacak tüm sorunlar için bir çerçeve olmalıdır.

Geçmiş alışkanlıklarımızı kırmamız gerekiyor. Örgütsel, taktiksel, iletişimsel, kişisel ve duygusal olarak açık olmamız gerekiyor. Bu arada solun krizi olarak adlandırılan birçok şeyle de yüzleşmeliyiz.

Bu süreç aktivistler için kafa karışıklığı ve yönelim bozukluğuna, kederli duygu durumlarına yol açacaktır. Ancak başarısızlıkla dürüst bir şekilde yüzleşmek ileriye doğru keşfetmeyi, denemeyi, risk almayı sağlayabilir.

Hareketin ihtiyaç duyduğu inisiyatifleri almak, uluslararası koordinasyon çabalarına destek olmak için kapasite ve kaynaklarımızı ortaklaştırmalıyız.

Boşluğu hızla kapatmalıyız, yapmamız gereken çok iş var.

Çiğdem Özbaş

İklim Adaleti Koalisyonu aktivisti,

Kazma Bırak Kampanyası Uluslararası Koordinasyon üyesi

(Enternasyonal Dayanışma dergisinin ilk sayısında yayımlanmıştır.)


[1] https://www.kazmabirak.org/

[2] https://iklimadaletikoalisyonu.org/

[3] https://www.climaximo.pt/english/

[4] https://glasgowagreement.net/

[5] https://www.climaximo.pt/a-call-for-a-call/

Yazar

0 Shares
You May Also Like

Kira krizi derinleşiyor – Erkan Erdem

Ekonomik kriz, konut kiralarını fahiş seviyelere çıkarırken, birçok kiracı açısından mahkemeye taşınan kira davaları da sonuçlanmaya başladı. Tahliye…