19 Kasım
DEM Parti Kadın Meclisi: GGM’ler kapatılsın (Enternasyonal Dayanışma)
Geri Gönderme Merkezlerinde kadınlar başta olmak üzere göçmenlere yönelik hak ihlallerine dikkat çeken DEM Parti Kadın Meclisi, ‘GGM’ler derhal kapatılmalı’ dedi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Kadın Meclisi, “Göçmen ve mülteci kadınlara yönelik ayrımcılığa karşıyız” şiarıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Çatalca’da bulunan Geri Gönderme Merkezi önünde basın açıklaması gerçekleştirmek isteyen kadınlara kaymakamlık tarafından bir haftalığına Çatalca ve çevresinde eylem ve etkinliklerin yasaklandığı tebliğ edildi. Bunun üzerine DEM Parti Avcılar ilçe örgütü binasında bir araya gelen kadınlar burada basın açıklaması gerçekleştirdi.
Açıklamaya Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER) temsilcileri, İstanbul Barış Anneleri İnisiyatifi, DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki’nin yanı sıra çok sayıda kadın örgütü katıldı. Basın metnini GÖÇİZDER Eşbaşkanı Kamile Kandal okudu.
31 Ekim 2024 tarihinde göçmenlerin Çatalca Geri Gönderme Merkezi’nde göçmenlerin maruz kaldıkları şiddet ve kötü koşullar nedeniyle seslerini duyurmaya çalıştıklarına dair görüntülerin basına yansıdığını hatırlatan Kamile Kandal, benzer uygulamaların Tuzla Geri Gönderme Merkezi’nde de yaşandığına dair şikâyetler olduğunu kaydetti.
Haberin devamı aşağıdaki linkte:
19 Kasım
Suriyeli zannedilerek öldürülen çocuğun dramı (Harmony Projesi)
Gaziantep’te sokakta oynarken gürültü yaptığı için 10 yaşındaki Emir Baki Bayındır’ı pompalı tüfekle öldüren Mühsün Taşkın ilk duruşmada verdiği ifadede “Ben çocukları Suriyeli zannediyordum” dedi. Sanki ölen çocuk Suriyeli olsa ölümünün bir önemi ya da cezai bir bedeli olmayacakmış gibi.
“Suriyeli zannediyordum”. Suriyelilere ya da Suriyeli zannettiklerimize neler yapabileceğimizin bir sınırı yok mu? Suriyeli zannettiklerimizi öldürmek serbest mi? Mallarını gasp etmek? Suriyelileri ya da Suriyeli zannettiklerimizi emniyet hissinden hayatlarının her alanında mahrum bırakabilir miyiz? Ve tüm bunları yaparken cezasız mı kalırız?
Suriyeli olduğu için can güvenliği olmayan, öldürülebilir görülen, ölümü hak ettiği düşünülen çocukların olduğunu biliyorduk. 9 yaşında komşusu tarafından öldürülüp kuyuya atılan Gina Mercimek ya da İstanbul’da bir parkta motorlu silahlı çeteler tarafından vurulan Abdullatif Davvara gibi. Ama belli ki Türk çocuklar da Suriyeli sanıldığı için öldürülme riskiyle karşı karşıya.
Bu cinayetin azdırıcıları toplumda Suriyelilere karşı ırkçı nefreti büyütenler. Bize yönelmez sandığımız nefret söylemleri canımızı yakmaya devam ediyor.
https://www.instagram.com/p/DCj2Xdhiz3E/?igsh=M2phZHc2ejBtc2Vi
19 Kasım
14 Yaşındaki Salim, 500 TL İçin Öldürüldü (Son Dakika)
Küçükçekmece’de öldürülen 14 yaşındaki Salim Attal cinayetinin detaylara ortaya çıktı.
Küçükçekmece Söğütlü Çeşme Mahallesi Gülbahar Sokak’ta dün Suriyeli 14 yaşındaki Salim Attal ve 17 yaşındaki Samet K. silahlı kavgada vurularak yaralanmış. Salim Attal olayda hayatını kaybetmiş, Samet K. ise hastaneye kaldırılmıştı. 14 yaşındaki gencin cinayetine ilişkin detaylar ortaya çıktı.
500 TL için öldürülmüş
Ali isimli arkadaşının 500 TL alacağı için, Salim Attal, abisi Ahmet ve arkadaşı Samet K. beraber olayın yaşandığı yere gittiler. Ali Çolak alacağı olan 500 TL’sini saldırgandan istedi. Saldırgan Ahmet Attal’a tokat attı. Daha sonra Salim Attal abimi nasıl vurursun diye saldırgana vurdu. Öfkelenen saldırgan silahını çekip Samet K. ve Salim’i vurup olay yerinden kaçtığı öğrenildi.
Olay anını anlatan Hüseyin Gürbüz, “Alacak verecek meselesi yüzünden olduğunu söylüyorlar. Önceden para için kavga etmişler. Hala daha kanlar yerde duruyordu. Bizim çocuklar burada oynuyordu. Çocuklara da gelebilirdi” dedi.
https://www.sondakika.com/3-sayfa/haber-14-yasindaki-salim-500-tl-icin-olduruldu-18062594
20 Kasım
GGM’de soğuk oda (buzdolabında tutulma) işkencesi yapıldı
Deprem mağduru Suriyeli aileye sınır dışı kararı verildi. Ankara’da yaşayan Sabsabi ailesi GGM’ye alındı ve zorla ‘gönüllü geri dönüş formu’ imzalatılarak Suriye’ye gönderildi. Ailenin birisi çocuk üç üyesi hala geri gönderme merkezinde tutuluyor.
Sınır dışı edilen Selam Sabsabi, “Soğuk oda işkencesine maruz kaldığım için formu imzalayıp Suriye’ye dönmek zorunda kaldım” dedi.
Soğuk oda işkencesinde, sığınmacılar, bodrum katlarda bulunan büyük buzdolaplarına gece boyunca koyuluyorlar.
https://twitter.com/refugee11move/status/1859123543499317506?s=46
20 Kasım
Türkiye’nin göç raporu: Göçü anlamak ve yönetmek
MÜSİAD’ın alt kuruluşu olan UTESAV tarafından hazırlanan “Türkiye’nin Göç Raporu” lansman toplantısı yapıldı. Rapor, bütünleşik bir göç politikasının önemine dikkat çekerken, göçün iyi yönetildiği takdirde dezavantajdan avantaja çevrilebileceğini ve ekonomiye katkı sağlayacak bir araç olarak değerlendirilebileceğini vurguluyor. Ayrıca, göç yönetiminde eğitim, farkındalık faaliyetleri ve sivil toplum kuruluşlarının rolünün altı çizildi. Toplantıdan bazı önemli mesajlar:
- Göç bir sorun değil, iyi yönetilmesi gereken bir süreçtir.
- Göç akan su gibidir: İyi yönetilirse bereket olur, kötü yönetilirse felakete dönüşür.
Bu değerli çalışmayı hazırlayan Bekir Berat Özipek’in ve tüm UTESAV ekibinin emeklerine sağlık. İlerleyen süreçte etkisi olacak bir rapor ortaya çıktı.
https://twitter.com/mohammadakta/status/1859147751402905860?t=ktBmR_PmdONUWexEXep2Ig&s=19
21 Kasım
Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı: ‘Çocuklara yönelik hak ihlalleri durdurulsun’
Göçmen ve mülteci çocukların hayatta kalma haklarının dahi gözardı edildiğini kaydeden Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde katledilen çocukları andı, derhal yerine getirilmesi üzerine taleplerini sıraladı.
Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde Şişhane Meydanında açıklama yaptı. “Çocuk Hakları Hemen şimdi. Göçmen mülteci çocuklara yönelik hak ihlalleri durdurulsun” pankartı açıldı. Eylemde ayrıca, “End child labor! Migrant and refugee children belong to schools”, “On the streets, in the work place; child murders are everywhere” dövizleri taşındı.
Türkçe ve Kürtçe yapılan açıklamanın Türkçesini Şamil Özçelik, Kürtçesini Abdullah Kılıç okudu.
Özçelik, Çocuk Hakları Günü’nün tarihçesine değindi. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1989 yılında kabul edilmesiyle “çocuk haklarının yasalarda tanındığını” ve bugünün “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak kabul edildiğini söyledi.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin, 197 ülkenin onayıyla “en fazla imza atılmış” insan hakları belgesi olduğunu vurgulayan Özçelik, çocuk hakları içinde göçmen çocukların yaşadıkları travmalar nedeniyle haklarının daha fazla önem kazandığını” belirtti.
Çocuklar göç sırasında büyük travmalar yaşıyorlar
Açıklamada, bugün iş cinayetine kurban giden 11 yaşındaki Ahmet Avan, öldürülen 15 yaşındaki Abdullatif Davvara, vahşice öldürülen 8 yaşındaki Narin Güran davası, yeni doğan çocukları katleden Yenidoğan Çetesi davası ve İzmir Selçuk’ta en büyüğü 5 yaşındaki 5 kardeşin yanarak ölümü olayının gölgesi ve ağırlığı altında olduğumuz dile getirildi.
“Çocuk hakları içinde göçmen çocukların hakları, yaşadıkları olağanüstü travmalar nedeniyle daha da önem kazanmaktadır. Göç esnasında çocuklar; evlerinden ayrılma, yaşadıkları yere tekrar dönüp dönemeyeceklerinin belirsizliği, aileden, okullarından ve okul arkadaşlarından ayrı kalmak, ailesinden birilerini göç ederken kaybetmek gibi, birçok problemle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu problemler, çocuklarda ağır travmaya ve psikolojilerinin bozulmasına neden olmakta, bu ve benzeri nedenlerle, çocuklar hem göç̧ sırasında hem de göçmen konumundayken korunmaya en muhtaç̧ grup olarak öne çıkmaktadırlar” dedi.
Hayatta kalma hakkı
Göçmenlerin yaklaşık 50 milyonunu, Türkiye’de ise 2 milyona yakınını çocukların oluşturduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Göçmen çocukları bekleyen tehlikelerin ne yazık ki bir sınırı yok; şiddet, cinsel saldırı, insan ticareti, organ ticareti, zorla çalıştırılma gibi çok çeşitli saldırılara maruz kalıyorlar.
‘Çocuğun hayatta kalma, güvenlik ve gelişme hakkı’, ‘Çocuğun yüksek yararı’, ‘Çocukların her türlü istismar, şiddet, ihmal ve sömürüden korunma hakkı’ ve ‘Ayrım yapmama, çocuğun görüşlerini serbestçe açıklama ve katılım hakkı’ olarak sayılan temel koruma prensiplerinden yoksun yaşıyorlar.
Hayatta kalma hakkı, devletlerin olağanüstü durumlarda hatta savaşta bile göz ardı etmemesi gereken bir haktır. Sağlık hakkı, çocukların yaşama hakkını ve var olmaları için gerekli olan temel ihtiyaçlarını ifade eder” denildi.
Korunma hakkı
Çocuk istismarının çocukların fiziksel gelişimi ile psikolojik gelişimlerini olumsuz olarak etkileyen faaliyetlerin tümü olduğuna dikkat çekilen açıklamada, şöyle devam edildi:
“Bu faaliyetler bir çocuğun sadece cinsel olarak istismarının değil, aynı zamanda her türlü şiddete maruz kalmasının, okula gönderilmemesinin, yetersiz beslenmesinin, bakım ve sağlık haklarından yeterince yararlanamamasının, travmatik sonuçları olabilecek çatışmaların ortasında bırakılmasının ve işçiliğe zorlanmasının tamamıdır.
Dolayısıyla korunma hakkı, göçmen kız çocuklarının cinsel sömürü ve istismardan korunmalarını, yabancı bir ülkeden sınır dışı edilmemeyi, tutuklanmamayı, ayrımcılık, işkence ve aşağılayıcı davranışlardan korunmayı ifade etmektedir.”
6 milyon mültecinin 2 milyonu çocuk
Mülteci çocukların Türkiye’deki tüm çocuklar gibi derin yoksulluk, çocuk işçiliği, ırkçılık ve istismara maruz bırakıldıklarına dikkat çekilen açıklama, şöyle devam etti:
“Türkiye’de bulunan yaklaşık 6 milyon göçmenin 2 milyona yakınını çocuklar oluşturuyor. Türkiye’de doğanların sayısı 900 bin ve çocukların 1 milyon 300 bini ilkokul çağında. Ancak, bu çocukların en az 300 bini eğitim imkânlarına erişemiyor, tarım, ayakkabıcılık, tekstil gibi işkollarında çalıştırılıyorlar. Göçmen çocukları şiddet, cinsel saldırı, insan ticareti, organ ticareti, zorla çalıştırılma gibi çok çeşitli saldırılara maruz kalıyorlar.”
Türkçe bilmedikleri için eğitim alamıyorlar
BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin maddeleri hatırlatıldı, “anadilde eğitim hakkı”na vurgu yapıldı: “Çocuk Hakları Sözleşmesinin 17, 29 ve 30. Maddelerine çekince koyan ve anadilde eğitim hakkını tanımayan Türkiye’de, okullara kaydolan göçmen çocukların büyük çoğunluğu Türkçe bilmedikleri için eğitim alamıyor. Bu engeller nedeniyle, okula gidip gelerek eğitimlerine devam etmiş gibi görünen çocuklar, bir süre sonra okula gitmek istemiyorlar.”
Katledilen göçmen çocuklar
Göçmen çocukların hem ırkçılık hem çocuk işçiliği yüzünden hayatlarını kaybettiği ancak cezasızlık devam ettiği için cinayetlerin önlenmediği kaydedilen açıklama, şu örneklerle devam etti:
- 28 Nisan 2020, Ali Hemdan, 18 yaşında, Adana’da dur ihtarına uymadığı için polis tarafından
öldürüldü. - 15 Temmuz 2020, Hamza Acan, 17 yaşında, Bursa’da pazardaki kavga sırasında öldürüldü.
- 4 Nisan 2023, Gina Mercimek, 9 yaşında, Kilis’te tecavüze uğradıktan sonra öldürüldü, kuyuya atıldı.
- 13 Haziran 2024, Ahmet Avan, 11 yaşında, Adana’da çalıştığı tekstil atölyesinde, asansörle duvar arasına sıkışıp hayatını kaybetti.
- 21 Eylül 2024, Abdullatif Davvara, 15 yaşında, maskeli saldırganlar tarafından İstanbul’da
parkta öldürüldü.
20 Kasım Çocuk Hakları Günü vesilesi ile derhal yerine getirilmesi için şu talepler sıralandı:
- Devlet, Cenevre Mülteciler Sözleşmesine ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne koyduğu çekinceleri kaldırmalı ve çocuk haklarına bütüncül bir yaklaşımla koruma altına alınmalıdır.
- 18 yaş altındaki bütün kişileri çocuk kabul eden Çocuk Hakları Sözleşmesi doğrultusunda vatandaş olan olmayan ve hukuki statü ayrımı yapılmaksızın bütün çocuklar haklardan eşit yararlandırılmalı, sağlıklı bireyler olarak yaşayabilmeleri için gerekli sağlık, barınma, beslenme, eğitim gibi imkânlar sağlanmalıdır.
- Cinsel istismar ve çocuk evlilikleri ile mağdur edilme riski taşımaları nedeniyle kız çocukları için pozitif önlemler alınmalı,
- Çocukları her türlü istismar, cinsel sömürü ve şiddetten koruyacak önlemler artırılmalı, Türk Ceza Kanunu ve Medeni Kanun’da yer alan sorunlu düzenlemeler çocuk hakları gözetilerek yeniden düzenlenmeli,
- Göçmen mülteci çocukların şiddet ve istismardan korunmasında etkin mekanizmalar içeren İstanbul Sözleşmesine geri dönülmeli,
- Göçmen çocukların eğitime erişimi önündeki engeller kaldırılmalı, çocuklara yönelik ayrımcılık önlenmeli, eğitimde fırsat eşitliği ve anadilde eğitim sağlanmalı, Milli Eğitim Bakanlığı ve hükümet bu konuda çocuğun yararı doğrultusunda sorumluluk üstlenmeli, göçmen çocuklara yönelik PICTES projesi amacına uygun olarak kullanılmalıdır.
- Okullarda çocuklara psikolojik danışmanlık hizmetleri sağlanarak savaş ve göç travması ile baş etmelerine olanak yaratılmalı,
- Okullarda çocuklar arasındaki ilişkileri geliştirecek sosyal hizmeti sağlanmalı,
- Göçmen ve mülteci yoksulluğu önlenerek, çocuk yoksulluğu ve buna bağlı çocuk işçiliği önlenmeli, İç İşleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gerekli denetim ve önleme mekanizmalarının hayata geçirilmesinde çocuğun yararı doğrultusunda sorumluluk üstlenmeli,
- İktidarın ve siyasetçilerin, mülteci çocuklara yönelik ayrımcılık ve şiddeti körükleyen, kutuplaştırıcı ve mültecileri hedef gösteren tutum ve söylemleri önlenmeli, nefret saldırılarında ve iş cinayetlerinde cezasızlık önlenmeli,
- Kayıp çocuklar konusu ivedilikle ele alınmalı, çocukların insan ticareti ve organ ticareti mağduru olmaları engellenmeli, kaç çocuğun kayıp olduğu kamuoyuna açıklanmalı, olayların takibi yapılarak çocukların güvende olması sağlanmalı,
- Aile birliğini parçalayan idari gözetim ve il bazında ikamet zorunluluğu aile birliğinin sağlanması amacı ile yeniden düzenlenmeli,
- Refakatsiz çocuklar için koruyucu önlemler alınmalı, çocukların güvende olacağı bir sistem kurulmalı,
- Yerel yönetimler göçmen çocukların haklarını koruyacak, sağlıklı gelişimlerine imkan sağlayacak kalıcı mekanizmalar oluşturarak, hayata geçirmelidir.”
23 Kasım
Uluslararası göç ve insani krizler paneli yapıldı
4. Uluslararası STK Fuarı’nda düzenlenen Uluslararası Göç Ve İnsani Krizler Paneli, Prof. Dr. Bekir Berat Özipek’in moderatörlüğünde yapıldı.
Panelde Göç ve Diaspora Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Recep Seyyar, “Uluslararası Göçmen Hareketliliğinde Türkiye’nin Konumu”, ULFED Genel Müdürü Muhammed Akta “Göç Yönetiminde STK’ların Rolü”, Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Süleyman Kurt “Ulusal Ve Uluslararası Medyada Göçmen Karşıtlığı Ve Irkçı Söylemlerin Etkileri” ve Av. Elif Selen Ay “Uluslararası Standartlar Bağlamında Mültecilerin Haklara Erişimi” başlıklı sunumlar yaptı.
Panele Sığınmacı Hakları Platformundan pek çok arkadaşımız katıldı. Çok verimli bir panel oldu. Son dönem sığınmacıların yaşadığı problemler ve çözümler konusunda tartışma imkânı oldu.
https://twitter.com/stk_fuari/status/1859988722663493887
23 Kasım
Hamza El Muhammed’den 7 aydır haber alınamıyor (10lar medya)
Urfa’ya kayıtlı Hamza El Muhammed kimliğini güncellemek için Göç İdaresi’ne gitti, oradan Harran Geri Gönderme Merkezi’ne götürüldü. 7 aydır kendisinden haber alınamıyor.
Eşi, uğradıkları zulmü 10lar medyaya anlattı.
https://twitter.com/10larMedya/status/1860286595229716981
24 Kasım
Harmony projesi son dönemlerde belediyeler tarafından hedef haline gelen Arapça tabelalar hakkında video yayınladı
Son yıllarda “yabancı dilde tabela” sorunu sıkça gündeme gelmekte ve bazı belediyeler, tabelaların mevzuata uymadığı gerekçesiyle müdahale etmektedir.
TSE standartlarına (TS 13813) göre tabelalarda %25 yabancı dil kullanılabilir.
Ancak, özellikle Arapça tabelalar hedef alınmakta, İzmir, Adana, Mersin ve İstanbul’da göçmenlerin yaşadığı ilçelerde bu durum sıkça görülmektedir.
2022’de Ankara Kızılay’daki SAAB restoranı ve sahibi Somalili Muhammed Abdullahi’nin yaşadığı olay, yabancı tabela sorununu çok daha derin bir ırkçılık meselesi haline getirmiştir.
https://www.instagram.com/reel/DCuBfzXiZPI/?igsh=azN5YWlnNjAwbjl6
24 Kasım
Türkiye’deki kayıtlı Suriyelilerin sayısı sürekli azalıyor (Enternasyonal Dayanışma)
Türkiye’de geçici koruma statüsünde yaşayan Suriyelilerin sayısı 2021’den bu yana sürekli azalıyor.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nın verilerine gör; 2021’de 3 milyon 737 bin 369 olan Suriyeli kayıtlı göçmen sayısı, 21 Kasım 2024 itibarıyla 2 milyon 935 bin 742’ye gerilemiş durumda.
Yeni doğumlar da hesaba katıldığında bu rakam, Suriyeli nüfusun son 3 yılda en az 1 milyon kişi azaldığını gösteriyor.
İçişleri Bakanlığı’nın adreslerini güncellemeyen Suriyelilere verdiği ek sürenin 1 Kasım’da dolmasının ardından, bu güncellemeyi yapmayanların geçici koruma statüsü kayıtları silinmeye başlandı. Bakanlığın açıklamasına göre Kasım ayı içinde adresini güncellemeyen 150 bin 327 Suriyelinin geçici koruma statüsü iptal edildi.
Suriye’ye gönüllü adı altında zorla geri göndermeler ve Avrupa’ya yasal olmayan göç, eksilen 1 milyon Suriyelinin nereye gittiğini gösteriyor.
İçişleri Bakanlığı son 3 yılda 400 bin Suriyelinin ülkesine geri dönüş yaptığını açıkladı. 600 bin Suriyelinin ise Avrupa’ya veya diğer ülkelere göç ettiği tahmin ediliyor.
Değişen göç politikasının sonucu
Yerel ve genel seçimlerde mültecilere yönelik ırkçı ve ayrımcı söylemler Türkiye’den ayrılmaları hızlandırdı. Özellikle iktidarın İçişleri Bakanlığı ve Göç İdaresi Başkanlığı eliyle yürüttüğü yıldırma politikaları, Suriyeliler için Türkiye’yi yaşanmaz hale getirdi. Pek çok yasal göçmen, oturma izni, çalışma izni olan Suriyeli Türkiye’yi terk etti.
Suriyelilerin belirli yerlere yoğunlaşmasını engellemeye yönelik seyreltme uygulaması ve Göç İdaresi’nin son dönemde yaygınlaşan mobil denetim araçları, yıldırma politikalarının önemli ayakları.
Polise şikâyet edilen Suriyeliler, suçsuz bile olsalar sınır dışı ediliyor
Kamu düzenini bozma suçlamasıyla geçici koruması iptal edilenler ve sınır dışı edilenlerin sayılarında son aylarda büyük bir artış var.
İçişleri Bakanlığının uygulamaya koyduğu, yasallığı tartışmalı, ama fiilen uygulanan bir kuralına göre, her hangi bir nedenle polise şikâyet edilen Suriyeliler, haklı olsalar bile sınır dışı ediliyorlar.
Suriyeli kiracısından yıllık peşin para alıp, sonra şikâyet ederek sınır dışı ettiren ev sahibi örnekleri var.
Ayrıca ırkçı saldırılar, ırkçı ve ayrımcı söylem korku ve tedirginliğe neden oluyor. Bu ve benzeri hususlar, Suriyelilerin Türkiye’yi terk etmelerini hızlandırıyor.
Suriyelilerin ve diğer tüm göçmenlerin haklarını savunmak, göçmenlere yönelik suçlarda cezasızlığı önlemek, göçmenlerin insan onuruna uygun koşullarda yaşaması için çaba göstermek, Türkiye’deki hak savunucularının en önemli görevi.