Karl Marx “tarih tekerrürden ibarettir, ilki trajedi, ikincisi maskaralıktır” demişti. Bu yılki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı ya da diğer adıyla COP’ta 28. saçma tekrara ulaştık.
Buna şaşırmamalıyız. Bu konferanslar her zaman, Greta Thunberg’in The Guardian‘daki yazısında belirttiği gibi, “ülkelerin yaşanabilir bir dünya ve gelecek sağlamadaki başarısızlıklarını meşrulaştıran yeşil yıkama konferansları” olmuştur. Bunlar en iyi ihtimalle, yaşanabilir bir gezegenle temelden çelişen kapitalist bir sistemin yöneticileri tarafından yönetilen halkla ilişkiler egzersizleridir.
Yine de her yıl bir şekilde daha da kötüye gitmeyi başarıyorlar. Kasım ayının sondan ikinci haftasında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen COP 29, otoriter bir petro-devlet (geçen yılki Birleşik Arap Emirlikleri’nin ardından) tarafından üst üste düzenlenen ikinci konferans oldu. Azerbaycan’ın ihracatının yüzde doksanı, cumhurbaşkanının “Tanrı’nın bir lütfu” olarak tanımladığı petrol ve gazdan oluşuyor. Uluslararası Af Örgütü, Azerbaycan’ı COP 29’u çevre aktivistlerine baskı uygulamak için bir bahane olarak kullanmakla suçladı.
COP 29’da önde gelen devletlerin “ortak bildirisi” “COP 29-İklim ve Barış” olarak adlandırıldı. Bu tam bir şaka. Ülkede İngilizce yayın yapan AzerNews gazetesinde yer alan bir habere göre Azerbaycan, İsrail’in petrol ithalatının yaklaşık yüzde 40’ını karşılıyor ve “küresel savunma pazarında önemli bir oyuncu” olmaya çalışıyor.
Sözde barış için iklim konferansı, şu anda bir soykırımı körüklemeye yardımcı olan petrol, gaz ve bomba baronları tarafından düzenleniyor.
Ayrıca bir yolsuzluk ve vurgunculuk unsuru da vardı. Konferans öncesi görüşmelerde Azerbaycan Enerji Bakan Yardımcısı Elnur Soltanov, ülkesinin “belki de sonsuza kadar belli miktarda petrol ve doğal gaz üreteceğini” söyleyerek övünürken videoya yakalandı.
Fosil yakıt lobicileri ve ticaret birliklerinin temsilcileri COP 29’da neredeyse her ülkenin delegasyonundan sayıca fazlaydı. Konferansı dünya liderleriyle şarap içip yemek yemek, lobi yapmak ve anlaşmalar yapmak için kullandılar. Yani konferans sadece işe yaramaz bir yeşil yıkama egzersizi değildi – muhtemelen işleri daha da kötüleştirdi.
Tartışılan konulardan biri “yeni bir iklim finansmanı anlaşması” sağlamaktı: Dünya Kaynakları Enstitüsü tarafından açıklandığı üzere, yüksek gelirli ülkeleri “iklim değişikliğine uyum sağlamada en yoksul ve en savunmasız ülkeleri” desteklemek için daha fazla fon sağlamaya ikna etme girişimi.
Ancak çevreyi kirleten başlıca ülkelerin fosil yakıt kullanımını durdurma ya da hatta yavaşlatma yönünde ciddi bir taahhüdü olmaksızın, “yeni anlaşma” alev makinesi ile ateş püskürttüğünüz birine bir yüksük su vadetmeye benziyor.
Otuz yıldır devam eden bu konferanslar bizi hiçbir yere götürmedi. Dünya şu anda iki ila üç derecelik ısınmaya ulaşma yolunda ilerliyor ki bu felaket olur.
Önde gelen iklim uzmanları geçen hafta Birleşmiş Milletler’e bir mektup yazarak COP’un “artık amaca uygun olmadığını” belirttiler ve konferansların iklim değişikliği konusunda harekete geçilmesini destekleyen ülkelerde yapılmasını önerdiler. Ancak COP’un en kötü unsurlarından bazılarını kaldırsanız bile, temel sorun devam edecektir. Kapitalistler ve onların hükümetleri, söylemlerine rağmen, gezegenin yanması anlamına gelse bile fosil yakıt kârlarından vazgeçmeyeceklerdir.
100 yıldan uzun bir süre önce Bakü’de düzenlenen çok farklı bir konferansta Rus devrimci lider Grigory Zinoviev, “tüm toprakların işçilerini ve tüm dünyanın ezilen halklarını” kapitalist barbarlığa karşı birleşmeye çağırmıştı. Bu felaketten kurtulmak için o devrimci enerjinin bir kısmını yeniden yakalamalıyız.
Connor Knight
(Redflag.org.au sitesinden DeepL yardımıyla çevrilmiştir.)