Esad gitmiş, misafirlik bitmiş midir!

0 Shares
0
0

Son bir aydır Suriye’de olanları hep beraber dikkatle izliyoruz. Yıllarca Suriyeli muhaliflerin Suriye diktatörü Esad ve yönetimi konusunda söylediği vahşeti, özellikle Sednaya Hapishanesi açıldıktan sonra tüm dünya görmeye ve kabul etmeye başladı. Pek çok Suriyeli aktivist, Esad devrildikten sonra gerçek isimleri ile yaşadıklarını anlatmaya, siyaset yapmaya başladılar. Esad diktatörlüğünden ve muhaberatından kurtulmanın sevinci ile özgür olduklarını ilan ettiler.

Maalesef emperyalist ülkeler, Suriyelilerin bu sevincini kursaklarında hapsetmeye çalışıyorlar. Daha Suriye’de yeni bir rejim oturmamış, açlık, yoksulluk kol gezerken, Avrupa’daki pek çok ülke devam eden iltica başvurularını askıya almaya ve iltica eden, oturum alan Suriyelileri de geri göndereceklerini söylemeye başladılar.

Kürtler arasında meşhur bir laf vardır: “Kürtlerin yüzünün gülmesine izin verilmez.” Belli ki Suriyelilerin de yüzünün gülmesine izin verilmeyecek.

Almanya, Suriye’deki belirsizlik nedeniyle 47 bin sığınma başvurusunu askıya aldı. Almanya’yı Hollanda, Belçika, Avusturya, Çekya, Danimarka, Finlandiya, Norveç, İsveç, İtalya takip etti. Bu dalgaya şimdilik İspanya ve Estonya katılmadı. Avusturya’da bununla da yetinilmiyor, İçişleri Bakanı Gerhard Karner, “Bakanlığa Suriye’ye düzenli dönüş ve sınır dışı etme programı hazırlama talimatı verdim” dedi.

Türkiye’de ise hemen koro hâlinde pek çok siyasi lider, gazeteci, yazar geri dönüş olanaklarını değerlendirmeye başladı. Onlarca örnek var ama bir tanesi hepsini özetliyor gibi: Mansur Yavaş’tan “Suriyeliler” açıklaması: Esad’ın zulmü bahane ediliyordu, şimdi gitmelerinin önünde engel kalmadı. Ya da İYİ Parti Lideri Dervişoğlu’nun açıklaması “Esad gitmiştir, misafirlik bitmiştir. 238 bin Suriyelinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı derhal iptal edilmelidir”.

Esad gidince prensin uyuyan güzeli öpmesi gibi tüm sihir bozuluyor: binlerce ölen diriliyor, yakılan, yıkılan evler düzeliyor, sular akıyor, elektrikler geliyor, ekonomi canlanıyor, Suriye cennet oluyor.

Yıllarını siyaset ile geçirenlerin bu masala inandıklarını sanmıyorum ama popülizm, ırkçılık tam da böyle bir şey; her fırsatta en zayıf olana saldırma siyaseti. Avrupa’da iptal edilen yeni iltica başvuruları toplamda kaç tanedir, 100 bin yoktur bile, hepsi kabul edilse 100 bin yeni mülteci Avrupa ekonomisini ne batırır ne düze çıkarır. O zaman neden Suriyelilerin sevinçleri kursaklarında bırakılıyor?

Bunun arkasında dünya çapında yükselen aşırı sağ dalganın olduğunu görmek gerekiyor. Amerika’ya Trump’ı ikinci defa başkan yaptıran sağ ve popülist bir dalga dünyada yayılıyor. İnsan haklarını, demokrasiyi değil kendi maddi çıkarlarını öne çıkaran, geniş kitleleri ise “her koyun kendi bacağından asılır” fikrine inandıran neoliberalizmin başarısı bu. Daha önceki yazılarımda sık sık bu konuyu anlattığım için burada bu parantezi kapatıyorum.[1]

Suriyeliler ülkelerine dönsünler diye propaganda ile birlikte bir de hepsi değil entegre olmayanlar gitsin diye de bir akım var. Örneğin Almanya Başbakanı Olaf Scholz “Burada çalışan, iyi entegre olmuş kişiler Almanya’da hoş karşılanmaya devam edecektir” dedi. Ya da Türkiye Cumhurbaşkanı “Birikimiyle, işiyle, kabiliyetiyle, emeğiyle, üretimiyle ülkemize katkı vererek burada olmak isteyenlerin de başımızın üstünde yeri vardır” dedi.

Sığınmacılık bir ülkede yaşamakta zorlanan kişilerin içine düştüğü durumdur. Mültecilik başvurusunda o kişinin başvuran ülkeye ne katacağı değil, geldiği ülkede güvenli bir yaşam imkânı olup olmadığı sorulur. Maalesef yeni model popülist aşırı sağcı rejimler “bizim ülkeye ne katacaksınız” sorusunu öne çıkarmayı tercih ediyorlar.

Halbuki sığınmacı olmanı gerektiren durum önemlidir. Türkiye’de yaşayan Suriyeliler ile yapılan röportajların çoğunda şu basit cevap alınabiliyor: “Suriye’de durum çok kötü. Nüfusun yüzde 90’ı yoksulluk içinde yaşıyor. Yeni rejimin nasıl olacağı, kimlerden oluşacağı belli değil, çatışmalar devam ediyor. Altyapıda büyük bir yıkım var, çok sayıda nitelikli insan gücü ülkeyi terk etti, ulaşım bağlantıları çok kötü. Tarım sektörü büyük bir yıkıma uğradı, maaşlar çok düşük. İnsanlar geri dönse bile evlerini bulamama ihtimalleri çok yüksek.”

Güvenli bir yaşam şansı olmayan bir ülkeye zorla geri gönderilmek istenen Suriyelilerin büyük bir kısmı dönmek istemiyor. Area Araştırma’nın hazırladığı “Suriyeli Göçmenler Araştırması” raporuna göre 1.207 kişiyle yapılan anket kapsamında Suriye’de yaşanan son gelişmelerin ardından “Ülkenize geri dönecek misiniz?” sorusu yöneltilen katılımcıların yüzde 60,7’si dönüş yapmak istemediğini söyledi. Geri dönmek istemeyen göçmenlerin yüzde 40,2’si kurulu düzeni olduğunu, yüzde 16’sı Türkiye’nin daha rahat, huzurlu ve güvenli olduğunu, yüzde 13,6’sı ise dönecek kimsesi olmadığını söyledi.[2]

Her türlü siyasi karar için anketlere de ihtiyaç yok esasında. Birleşmiş Milletler’e bağlı Mülteciler Yüksek Komiserliği, geri dönüş programlarında gözetilmesi gereken üç ilke ortaya koymuştur. Bu ilkelerin ilki gönüllülük, ikincisi güvenlik, üçüncüsü ise sürdürülebilirliktir. Bu üç ilke ne Türkiye’de ne diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Suriyeliler için yerine gelmemişken “geri dönsünler” kampanyası zaten son 4-5 yıldır gurbette çok zor koşullarda yaşayan Suriyelilerin yaşamlarını olumsuz etkilemektedir.

“Gidecekler” diye propaganda yapıldığında ve geri dönüşler geciktiğinde Kayseri olaylarına benzer, mültecilere dönük yaygın şiddet eylemleri gerçekleşebilir. O yüzden bu propagandadan vazgeçmek gerekir.

Suriyelilerin geri dönmesi Türkiye’deki sorunları çözmeyecektir. Mansur Yavaş gibi Dervişoğlu gibi siyasetçilerin popülist ırkçı söylemlerine kapılmayalım. Sorunların çözümü ekonomik sistemin işçilerin lehine değişmesi ile mümkündür. Asgari ücretin 60-70 bin lira gibi insanca bir miktarda olması, silahlanmaya değil sağlığa, eğitime bütçe ayrılması, işçilerin, emeklilerin insanca yaşayabilecekleri bir ücret ve sosyal haklara sahip olması ile daha iyi bir Türkiye’de yaşayabileceğiz. Bunun yolu işçi sınıfının birlikte mücadelesi ile mümkün. Suriyeli, Kürt, Türk, Alevi, Sünni, kadın, erkek işçiler beraber çalışıp beraber mücadele etmeyi başardıklarında herkesin yaşam koşullarında bir iyileşme olacaktır, göçmenleri sınırdışı ettiğimizde değil. Daha iyi bir yaşam beraber mücadele ile mümkün, zor olan bunu inşa etmek.

Yıldız Önen


[1]https://enternasyonaldayanisma.org/author/yildiz-onen/

[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/suriyeli-gocmenlerin-kurulu-duzeni-var-suriyelilerin-cogunlugu-2279077

Yazar

0 Shares
You May Also Like

Kira krizi derinleşiyor – Erkan Erdem

Ekonomik kriz, konut kiralarını fahiş seviyelere çıkarırken, birçok kiracı açısından mahkemeye taşınan kira davaları da sonuçlanmaya başladı. Tahliye…

Büyük depresyon ve tehlike çağı

Geçen hafta sonu Enternasyonal Dayanışma toplantılarında yaptığım konuşmada, şu anda kapitalizmin ilk büyük ekonomik krizi olan 1873-1896 döneminde…