Türkiye’de her yıl açıklanan Orta Vadeli Programlar (OVP), işçilerin, emekçilerin üzerindeki vergi yükünü biraz daha artıran, onları sefalet ücretlere mahkûm eden bir işlev görmektedir.
Özellikle düşük tutulan enflasyon hedefleri, kamu ve özel sektördeki maaş zamlarını aşağı çekmekte, böylece işçilerin ve emekçilerin gelirleri yıllar içinde sürekli düşürülmektedir.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından 7 Eylül 2025’te açıklanan 2026–2028 OVP de aynı sonuçları doğuracaktır.
Ücretler, düşük tutulan enflasyon hedefleri ile sürekli azaltılıyor
Programda öngörülen enflasyon hedefi 2025 için %32 iken, bağımsız araştırma kuruluşları (ENAG %65, İTO %40) çok daha yüksek oranlar açıklamaktadır. Bu farklılık, ücret zamlarına yansımakta ve ücretlerin satın alma gücü hızla azalmaktadır.
- Asgari ücret (22.000 TL), açlık sınırının (37.000 TL) oldukça altında kalmıştır.
- Ortalama kamu emekçisi maaşı 52.000 TL olup, 90.000 TL’yi aşan yoksulluk sınırının yarısı kadardır.
- Emeklilerin en düşük aylığı 16.881 TL ile açlık sınırının yarısına dahi ulaşmamaktadır.
Oysa 2002 yılında ortalama işçi, memur ve emekli maaşları asgari ücretin epeyce üzerindeydi. Bu tablo, gelir dağılımındaki bozulmanın nasıl derinleştirildiğini, ücret politikalarının sermaye lehine nasıl şekillendiğini göstermektedir.
Kamusal emeklilik sisteminin içi boşaltılmakta, bireysel fon modelleri dayatılmaktadır
OVP’nin öne çıkan başlıklarından biri Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES)’dir. Bu sistem, çalışan ve işverenin %3 katkısı ile devletin %30 oranında ilave katkısını öngörmektedir. Ancak yapılan hesaplamalar, TES’in sağlayacağı ek gelirin aylık birkaç bin TL düzeyinde kalacağını ortaya koymaktadır. Ayrıca bu gelir mevcut emekli maaşları gibi sabit olmayıp, piyasa koşullarına bağlanmaktadır, fonda para bittiğinde para ödenmeyecektir.
Dolayısıyla TES, mevcut emeklilik haklarını güçlendiren bir mekanizma olmaktan çok, fon mantığına dayalı bir piyasa aracıdır. Bu yönüyle, kamusal sosyal güvenlik sisteminin zayıflatılması ve bireysel fon modellerine yönelişin yeni bir aşamasıdır.
Çalışanların üçte biri güvencesiz çalışırken, güvencesizlik daha da yaygınlaştırılmak istenmektedir
OVP’de “güvenceli esneklik” ve “yeni nesil çalışma biçimleri” kavramları öne çıkmaktadır. Türkiye’nin mevcut istihdam tablosu şu şekildedir:
- Mevcutta çalışan 35 milyon kişinin üçte biri güvencesiz ve kayıtsız olarak çalışmaktadır. Bu sayıya, yine kayıtsız çalıştırılan yaklaşık 2 milyon göçmen işçi dahil değildir.
- Geniş tanımlı işsiz sayısı 12 milyonun üzerindedir (%29,6).
- Genç kadın işsizliği %21,7’ye ulaşmıştır.
- Çocuk işçiliği, MESEM ve benzeri uygulamalarla adeta kurumsallaştırılmaktadır.
Dolayısıyla OVP’nin esnek istihdam modelini yaygınlaştırma hedefi, mevcut güvencesizlik sorununu daha da derinleştirecektir.
Yüksek faiz ödemeleri ve özelleştirmeler, kapitalistlere para aktarmak demektir
OVP, yüksek faiz ödemeleri ve özelleştirme gelirleri üzerine kuruludur.
- 2024’te devlet bütçesinden ödenen faiz giderleri 1,2 trilyon TL oldu, 2025’te 2,1 trilyon TL’ye çıkacak olan faiz ödemeleri, 2026’da 3,1 trilyon TL’ye çıkacak.
- Özelleştirme hedefi, iki köprü ve 8 otoyol özelleştirmesi eklenerek 2026 için 30 milyar TL’den 185 milyar TL’ye yükseltildi.
- 2024’te otoyol ve köprülere 60 milyar, şehir hastanelerine 90 milyar olmak üzere toplam 150 milyar TL, halkın cebinden alınıp yandaş müteahhitlere aktarıldı.
Faiz ödemelerinin yükü yine çalışanlara yüklenecek, faizler halka yıkılan vergilerden karşılanacak. Özelleştirme gelirleri de faiz ödemelerine aktarılacak.
Bu politikalar, emekçilerin vergiler yoluyla ürettiği kamusal kaynakların, uzun yıllar içinde yaratılan kamu kurumlarının doğrudan aktarımlar veya özelleştirmeler yoluyla sermaye lehine yeniden dağıtıldığını göstermektedir.
Hayat pahalılığında dünyada ön sıralardayız, ama ücretlerde son sıralardayız
Türkiye’de enflasyonun yapısal nedenleri (döviz bağımlılığı, ithalata bağımlı sanayi modeli, tarımsal üretimde çözülme) dikkate alınmadan yalnızca talep kısıcı politikalar uygulanmaktadır. Bunun sonucu olarak:
- Gıda enflasyonu Avrupa ortalamasının yaklaşık on katına çıkmıştır.
- Eğitim enflasyonu %60’ı aşmış, toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirmiştir.
- Reel ücretler sürekli gerilemiş, yoksulluk yapısal bir sorun haline gelmiştir.
Türkiye pahalılıkta gelişmiş ülkelerle kıyaslanacak düzeye geldi, ama ücretler gelişmiş ülkelerin beşte biri seviyelerine indirilmiş durumda.
Ülkeler her zaman ekonomik krizin yükünü işçilerin ve emekçilerin sırtına bindiriyor
Geçtiğimiz yıllarda birçok ülkede (Arjantin, Meksika, Brezilya, Yunanistan vb.) uluslararası kredi kuruluşlarının önerileri doğrultusunda yapısal uyum programları uygulandı. Programların genel nitelikleri şunlardı: kamu harcamalarında kesinti, özelleştirmeler, işgücü piyasası esnekleştirmesi, ekonomide sıkılaştırma. Sonuçlar yaygın olarak şöyle oldu:
- Kısa vadede enflasyonda azalma olsa da;
- Orta ve uzun vadede gelir dağılımı bozuldu, işsizlik arttı, sosyal politikaların etkinliği azaldı;
- Siyasal meşruiyet zayıfladı, toplumsal protestolar ve siyasi dönüşümler yaşandı.
Günümüzde bunu halen Arjantin uyguluyor. Ekonomiye yapılan müdahaleler sonucu, Arjantin pesosu değerlendi, enflasyon düştü, ama Arjantin dünyanın en pahalı ülkelerinden biri haline geldi, ücretler çok düşük. Gelinen noktada insanlar en temel ihtiyaçlarını alamaz durumda oldukları için devletin vergi gelirleri azaldı, borçlarının faizleri bile ödenememeye başlandı, devlet iflas etmek üzere. İşçiler, emekçiler sokaklarda. ABD, özel kredilerle Arjantin devletini ayakta tutmaya çalışıyor.
Sonuç
Karşılaştırmalı deneyimler göstermektedir ki kamu harcamalarını kısıp emekçilerin gelirlerini azaltan OVP türü politikalar, kısa vadede ekonomik görünümde (enflasyon, cari açık vb) düzelme sağlasa da, işsizliği, yoksulluğu artırmakta, sosyal yapıyı zayıflatmakta ve ekonomik toparlanmayı zedelemektedir. Türkiye için alternatif yol, sosyal politikalarla desteklenen, istihdam odaklı, kamusal yatırım ve vergi adaleti temelli bir politika paketi olmalıdır.
2026–2028 OVP, emek kesimleri açısından bir “istikrar programı” değil, kemer sıkma ve sermayeye gelir transferi programı niteliği taşımaktadır. Programın öngördüğü büyüme hedefleri, ücretlerin satın alma gücünün azaltılması, esnek istihdam biçimlerinin yaygınlaştırılması ve sosyal güvenlik haklarının piyasa mekanizmalarına devri pahasına gerçekleştirilmektedir.
Bu OVP ile işçiler, emekçiler açısından kölelik koşullarının hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. Emekçilere dayatılan bu kölelik düzenine karşı mücadele etmeliyiz.
İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret, adil bir vergi sistemi, halk için, emek için bütçe, güvenceli iş, güvenli gelecek için omuz omuza verelim.
Faruk Sevim