Türkiye çok ciddi bir tarım krizi içinde. Çiftçiler, maliyet artışları ve düşük fiyatlar nedeniyle ülke genelinde eylemler düzenliyor. Yaklaşık 5 milyon insanın çalıştığı tarım sektöründe, küçük çiftçiler, tarım işçileri, mevsimlik işçiler önemli bir kitleyi oluşturuyorlar.
Mazot, gübre ve ilaç gibi tarımsal girdi maliyetleri çok yükseldi, ama ürünlerin fiyatı bu maliyetleri karşılayacak seviyede değil.
Ayçiçeği, mısır, pamuk, buğday, arpa, sebze ve meyve fiyatları ancak geçen seneki fiyata alıcı buluyor. Salçalık domates gibi bazı ürünlerin fiyatı ise geçen yılın bile gerisine düşmüş durumda.
Tarım krizinin nedeni AKP’nin neoliberal politikaları
Bu krizin en temel nedeni AKP’nin neoliberal tarım politikalarıdır. Geçmişte eksik de olsa devlet tarafından planlaması yapılan, tohum, ilaç, gübre, kredi gibi destekler verilen tarım sektörü, bugün tümüyle yalnız bırakılmakta, sermayenin, kapitalist rekabetin insafına terk edilmektedir. Özellikle AKP döneminde Devlet Planlama Teşkilatı, Tarım Kredi Kooperatifleri, Toprak Mahsulleri Ofisi gibi kurumlar işlevsizleştirildi. Küçük çiftçiler; şirketlerin, tüccarların, aracıların, komisyoncuların insafına terk edildi.
Neoliberalizm, tarımda devletin koordinatör rolünü reddeder, plansızlığı teşvik eder, asıl olarak şirketlerin önünün açılmasını ister. Neoliberal dönemle beraber Türkiye’de de devlet bir yandan tarımdan çekildi, bir yandan da şirketlerin önünü açtı, şirketlere hizmet eder hale geldi.
Bugün tarımda, şirketlerle küçük çiftçiler baş başa kalmış durumda. Böyle bir ortamda çiftçilerin üretmesi giderek zorlaşıyor. Özellikle 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması ile birlikte uluslararası tekeller ürün fiyatlarını belirlemeye, küçük çiftçilere ve köylülere bu fiyatları dayatmaya başladı. 80’lerden itibaren, özellikle AKP döneminde benzer bir süreç Türkiye’de de yaşandı.
Devletin ilan ettiği tarımsal ürün alım fiyatları çiftçiyi bitirecek
AKP’nin çiftçinin dertlerini önemsemediği, Haziran ayı başında hububat taban fiyatı açıklamasında açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştı. Tarım ve Orman Bakanlığı maliyeti 11 lira olan ekmeklik buğdayın kilogram fiyatını 9.25 lira olarak açıkladı, ödemeleri de 2 ay sonra yapacağını ilan etti.
TÜİK’in enflasyon hesapları göz önüne alınsa bile, geçen yıl 8 lira olan ekmeklik buğdayın, en az 13 lira olması gerekirken 9,25 lira olarak açıklanması, ekonomik krizin bedelinin çiftçilere ödetilmeye başlandığının açık bir göstergesiydi.
Diğer tüm ürünlerde de devletin açıkladığı taban fiyatlar enflasyon artış oranının çok altında. Pek çok üründe devlet taban fiyat bile açıklamıyor, fiyatı tüccarlar belirliyor. Piyasa tamamen tüccarların insafına terk edilmiş durumda.
Çiftçilerin bankalara milyarlarca lira kredi borcu var. Borçlar çiftçilerin ödeme gücünü aşmış durumda. Bu sezon elde edecekleri gelirlerle bu borçları ödemeleri imkânsız. Bu yüzden çiftçiler arazilerini elden çıkarmak zorunda kalacak, topraklar el değiştirecek, tarımda tekelleşme daha da artacak, üretimin kontrolü tamamen şirketlerin eline geçecek.
Neoliberal ekonomi politikaları uygulamak adına, asgari ücrete enflasyon zammını yapmayan zihniyet, şimdi de çiftçilerin ürünlerini ellerinden yok pahasına almaya çalışmaktadır.
AKP’nin neoliberal ekonomi politikalarının geldiği son nokta şudur: kapitalistler, tüccarlar, aracılar zenginleşmelerine devam edecek, ama işçiler, esnaf, çiftçiler, emekçi halk yoksulluktan kıvranacak.
Yayılan çiftçi eylemleri, tarımda örgütlenmeyi geliştirebilir
Türkiye’nin dört bir yanında çiftçiler, fiyatların maliyetleri karşılayamadığını söyleyerek, giderek yayılan protestolar düzenliyor. Kimisi mahsulleri toplamadan tarlalarını sürüyor, kimisi geniş traktör konvoyları oluşturarak yolları kapatıyor. Türkiye’de yayılan eylemler; küçük çiftçilerin, tarım işçilerinin, mevsimlik işçilerin birlikte örgütlenmesini geliştirebilir.
Faruk Sevim