Filistin halkının siyonist, sömürgeci ve ırkçı İsrail devletine ve onun dünyadaki destekçilerine karşı verdiği özgürlük mücadelesi, yalnız Filistinliler için değil, tüm Orta Doğu’nun ezilen halkları ve yoksulları için de bir direniş meşalesi görevini yapmakta. Bu yüzden bu mücadele hem Orta Doğu halklarının hem de dünyanın her yerinden toplumların uluslararası dayanışmasını gerektiriyor. Bu da dünya çapında savaşa, emperyalizme ve sömürgeci sisteme karşı Filistin halkıyla kitlesel bir dayanışma hareketinin önemini bize gösteriyor.
Bu yazıya, İngiltere’de 7 Ekim 2023 gününden sonra düzenlenmeye başlayan ve 19. kez 21 Eylül’de yapılan ülke çapındaki merkezi Filistin’le dayanışma gösterisine katıldıktan sonra başladım. Tam bu satırlar yazılırken, işgalci İsrail ordusu Lübnan’ı da bombalayarak Orta Doğu’da daha büyük bir savaşın başlamasına zemin hazırlamaktaydı. Her ne kadar İsrail devleti Orta Doğu’da her şeyi yapabileceği konusunda ABD’den yeşil ışık aldığını düşünse de, uluslararası siyaset bakımından kuruluşundan bugüne kadarki süreçte en yalnızlaştığı dönemi yaşamakta.
Örneğin, Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) Mayıs 2024’te İsrail’in soykırım yaptığına ilişkin iddiayı göz önünde bulundurarak, İsrail’in Gazze’ye olan saldırılarını durdurmasını onayladı. İsrail’in Adalet Divanı’nın uyarısını dikkate almaması ve Tal al-Sultan’daki sözde ‘güvenli koridorda’ bulunan mülteci kampına saldırması, İsrail’in kayıtsız şartsız destekçisi Almanya’nın bile eleştirisine neden oldu. İspanya, İrlanda Cumhuriyeti ve Norveç de Filistin devletini tanıyacakları açıklamalarında bulundu. Ayrıca Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) savcısı, İsrail Başbakanı Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallan’tın tutuklanmasını talep etti.
Bunu söylerken değişen uluslararası baskılar ve gelişmelerden ötürü bir anda İsrail’in soykırımı durduracağını ya da işgalci sömürgeci devlet anlayışını değiştireceğini söylemeye çalışmıyorum. Yalnızca İsrail’in ve onu destekleyenlerin göreceli yalnızlaşmasının, Filistin’in özgürleşmesi yolunda bir aşama olabileceğini söylüyorum.
Emperyalist devletlerin İsrail’e olan desteğinin ana nedeni, İsrail’i yöneten sınıfın Batılı emperyalistlere Orta Doğu’nun bekçiliğini yapma sözü vermesidir. Batının da İsrail’i Orta Doğu’nun tek ‘modern, liberal demokrasisi’ olarak adlandırması ve sözde ‘Batı uygarlığının’ bölgedeki tek temsilcisi ve savunucusu olduğunu söylemesi, bu bekçiliği yapmasından kaynaklı. Her ne kadar bu ilişki sürüyor olsa da İsrail’in sömürgeci, ırkçı, apartheid yapısının meşru gibi gösterilmesi dünya gözünde zorlaşmakta. Bunun yanında İsrail’in değişen iç politik dengeleri ve Netanyahu’nun liderliği, İsrail devletinin emperyalist sistemdeki ‘Orta Doğu’nun bekçiliği’ rolünün zedelenmesine yol açmakta. Bu da İsrail’i daha da yalnızlaşmaya sürükleyebilir.
Eğer bu yalnızlaşmanın daha da etkili olmasını ve nihayetinde nehirden denize, hiç kimsenin dil, din, ırk, cinsiyet ve cinsel kimlik ayrımına mazur kalmadığı demokratik özgür bir Filistin’in kurulması için çaba harcıyorsak, Filistin halkının mücadelesine yaşadığımız her yerde kitlesel, savaş karşıtı ve emperyalizm karşıtı bir mücadeleyi örgütleyerek katkıda bulunmalıyız.
Bu yazıda, her geçen gün daha da büyüyen ve ivme kazanan, Filistin halkıyla uluslararası dayanışmanın öneminden ve inşa edilmesinden bahsetmek istiyorum. Çünkü Gazze’deki soykırım ve Gazze halkının her türlü zorluklara rağmen, dünyanın en donanımlı ordularından birisi olan İsrail ordusuna karşı verdiği mücadele gösteriyor ki, Filistin halkı bu mücadeleyi uluslararası dayanışma olmadan, yalnızca silahlı direnişle kazanamayacak. Özellikle Orta Doğu’nun işçi sınıflarının ve ezilen halklarının Filistin’le dayanışması olmazsa olmaz koşullarından bir tanesi. Ve bu dayanışmanın hem Orta Doğuda hem de dünya çapında, daha sağlam zeminlere oturtularak tabandan organize edilmesi gerekiyor.
Bu tabandan örgütlenmenin önemini ve Filistin davasına katkısını kısa bir şekilde Birleşik Krallık’taki (özellikle İngiltere üzerinden) yerel ve ulusal kitlesel eylemler ve ABD’de başlayıp dünyaya yayılan üniversite işgalleri deneyimleri ile göstermeye çalışacağım.
Tabandan yükselen örgütlü dayanışma
İsrail hükümetinin 7 Ekim 2023 den bugüne kadar Gazze’de ve işgal altındaki tüm Filistin’de gerçekleştirdiği soykırıma karşı, dünyanın dört bir yanında eylemler yapıldı, yapılıyor. Ama iki ülke var ki oralarda yapılan gösteri ve dayanışma eylemlerinin uluslararası dayanışmada önemli bir yeri var. Birincisi, sorunun tarihsel başlangıç merkezi olarak Birleşik Krallıklar (BK – İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda) ve ikincisi de İsrail’in en büyük destekçisi ve silah deposu Amerika Birleşik Devletleri.
Birleşik Krallık’ta yazılan 1917 Balfour Deklarasyonu’nun üç cümlelik içeriği, bu günkü siyonist İsrail devletinin temelini atan unsurlardan birisi. Yani Birleşik Krallık’ın bu konudaki yeri uzun bir geçmişe dayanıyor. Bu geçmişte de düzenin iktidar partileri İsrail kurulduktan sonra öyle ya da böyle İsrail’e kayıtsız şartsız destek sağlamışlardır. Doğal olarak bu desteğin arkasına Almanya’daki Yahudi soykırımının verdiği sözde ‘vicdan acısını’ da eklemekte fayda var. Sözde diyorum, çünkü Birleşik Krallık, Nazi soykırımından kaçan Yahudilere öyle kolay kolay kapısını açan bir ülke değildi. Hatta Birleşik Krallık ilk vize uygulamasını 1900’lü yılların başında Çarlık Rusya’sının baskılarından kaçan Yahudileri durdurmak için uygulamıştı.
ABD’nin tarihi de ezilen Yahudi halkına karşı o kadar da zengin bir geçmişe sahip değil. Onlar da İkinci Dünya Savaşı’nda kucaklarını sevgiyle soykırımdan kaçan Yahudi halkına açmayanlar kulübündendiler. Ama ne var ki İkinci Dünya Savaşı sonrası, dünyada değişen jeopolitik durum, ABD’yi yeni batı emperyalist dünyasının lideri, yeni kurulan İsrail’i ABD’nin Orta Doğu’daki bekçisi ve ABD’yi de Siyonist İsrail’in en sağlam destekçisi yaptı.
Gazze’deki soykırımın başlamasından bugüne, hem İngiltere’de hem de ABD’de aşağıdan örgütlü, farklı halk kitlelerini birleştiren Filistin’le dayanışma gösterileri yapıldı ve yapılıyor. Bu satırları yazarken Filistin’i destekleyen Demokrat Partililer, Kamala Harris’in gittiği yerlerde dayanışma gösterileri düzenliyor. Yazının başında belirttiğim gibi Birleşik Krallık’ta da ulusal Filistin’le dayanışma gösterilerinin 19.su, yeni seçimleri kazanan İşçi Partisi’nin kongresinin yapıldığı Liverpool şehrinde gerçekleştirildi.
7 Ekim’de de anma ve soykırıma karşı gösteriler, Birleşik Krallık’ın en küçük kasabalarından tutun da en büyük şehirlerine kadar organize edildi.
Birleşik Krallık’taki Filistin’le dayanışma eylemlerinin en önemli yanı, bir taban hareketi olarak gelişmesi ve sivil toplum örgütlerinden iş yerlerine, üniversitelere ve toplumun organize olabileceği her yere yayılmış olmasıdır. Bunda, uzun yıllardır örgütlenen Filistin’le Dayanışma Kampanyası’nın ve Savaşı Durdurun Koalisyonu’nun emeği çok. Aynı zamanda yakın süreçte gelişen ‘doğrudan eylem’ (örneğin ‘Pal Action’ Filistin Eylem Grubu) gruplarının da bu eylemlerin büyümesinde etkisi oldu. Örneğin İngiltere’deki Elbit silah fabrikasına ya da uluslararası Teledyne teknoloji şirketine karşı gerçekleştirilen işgal eylemleri, yol kapatmalar ve firma boykot gösterileri, Filistin hareketine ivme kazandırdı. Bütün bu hareketlerin birleşimi de yeni yerel grupların filizlenip daha geniş kitlelerin eylemlere katılabilmelerine ve dayanışma örgütlenmelerinin işyerlerinde daha etkin bir şekilde çalışmaya başlamasına ön ayak oldu. En önemlisi de, Filistin meselesinin ve Gazze’deki soykırımın, ana akım medyaya rağmen, kamuoyunun gündeminde kalması sağlandı.
Ulusal ve yerel dayanışma eylemleri
İngiltere’de Filistin’le dayanışma gösterileri çok uzun yıllardır yapılsa da, 7 Ekim 2023 itibari ile hem ulusal çapta Londra’da, hem de küçük büyük demeden yerel çapta illerde, ilçelerde ve köylerde her hafta gösteriler düzenlendi (düzenleniyor). Bu gösterilerin bir başka özelliği de sürekli düzenlenmelerine ve devlet (ve uzantısı olan polis) ve Muhafazakâr Parti (ve bazı İşçi Partili liderler) tarafından ‘anti-semitik’ ve ‘terörist’ olarak gösterilmeye çalışılsa bile, her defasında yüz binleri alanlara çekmesi; örneğin Londra’da gerçekleşen ulusal gösterilerde rakam 150 bin ile 800 bin arasında değişiyor ve bu bir senedir devam ediyor. Aynı şekilde birçok ilde (örneğin Manchester, Leeds) binlerin katıldığı haftalık gösteriler düzenleniyor.
Şu an hem polis hem de devlet tarafından yapılan baskılar bir anlamda geri püskürtülmüş gibi gözükse de yeni seçilen İşçi Partisi (Labour Party) hükümeti, aşırı sağcıların Ağustos ayında yapmış olduğu sokak eylemlerini ve göçmenlere saldırılarını bahane ederek, Filistin’le dayanışma eylemlerine de kısıtlama getirebilir. Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz ama katılım oranları yüksek olmaya devam ettiği müddetçe, Filistin’le dayanışmaya kısıtlama koyulmasının önüne geçebileceğimizi biliyoruz.
Filistin eylemleri yalnızca dayanışma için değil, aynı zamanda Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi’nin politikalarına karşı düzenlenen eylemler olarak da kendini gösterdi. Bu yüzden eylemlerin politik dengeleri etkileyen yanları oldu ve olmaya devam ediyor. Örneğin ‘nehirden denize özgür Filistin’ sloganını yasaklamak isteyen ve kullananları anti-semitizmle suçlayan eski İçişleri Bakanı Suella Braverman tüm çabalarına karşı bunu başaramadı (üstüne üstlük işinden de oldu). Temmuz 2024’te yapılan genel seçimlerde Filistin, özellikle geleneksel olarak İşçi Partisi seçmeni olan göçmen vatandaşlar için oy verme tutumunda belirleyici konu oldu. Bunun sonucunda beş Filistin yanlısı bağımsız milletvekili seçildi. Geçtiğimiz haftalarda da Birleşik Krallık hükümeti İsrail’le olan 30 kalemdeki silah ihracatı anlaşmasını durdurdu. Çok küçük bile olsa İsrail’in en büyük destekçilerinden Birleşik Krallık hükümetinin bunu yapması, Filistin’le dayanışma hareketi için önemli bir başarı. Çünkü tabandan gelen baskılarla kapı aralanmaya başladı.
Ayrıca, Filistin mücadelesine işçi örgütlerinden de destek geldi. İngiltere’de 10 Kasım 2023 tarihinde, uluslararası Filistin’le dayanışma günü kapsamında birçok iş yerinde eylemler düzenlendi. Örneğin Rochester’da bulunan BAE silah fabrikasının girişi işçiler ve göstericiler tarafından bloke edildi, üniversite ve sağlık emekçileri Gazze’de öldürülen meslektaşları için eylemlerde bulundu.
Bu tür eylemler dünyanın başka yerlerinde de gerçekleşti. Hindistanlı gemi işçileri sendikası, Filistin sendikalarının çağrısına uyarak, İsrail’e gidecek ya da oradan gelecek askeri silah kargolarına dokunmayacaklarını ilan etti. Aynı şey Barselona liman işçileri tarafından yapıldı. Belçika ulaşım işçileri sendikası üyelerine İsrail’e yapılacak askeri sevkiyatlara dokunmamaları çağrısında bulundu. Filistinli sendikacıların çağrısına İtalya’dan ve Kanada’dan da olumlu ses geldi. Bu uluslararası dayanışmaya en son örnek yine Birleşik Krallık’ta Ulusal Sendikalar Kongresi’nden geldi. Ulusal Eğitim Sendikası (National Education Union) ve beyaz yakalılar sendikası UNISON’ın vermiş olduğu Filistin’le dayanışma önergesi kongrede oybirliği ile kabul edildi. Bu önerge, Filistin’in hemen tanınması ve İsrail’e tüm silah sevkiyatının durdurulması koşullarını da içeriyor. Ama ne var ki önerge geçirmekle bunu hayata geçirmek arasında büyük fark var. İşçi sendikalarının yeni seçilen İşçi Partisi’ne daha fazla baskı yapması ve eylem düzenlemesi gerekiyor. Bu önergelerin kâğıt üstünde kalmaması için sendikaların tabanında iyi bir politik örgütlenme gerekiyor. Her ne kadar Birleşik Krallık’ta Filistin halkının özgürlüğü için kitlesel iş bırakma eylemleri şu an için çok uzak bir ihtimal olsa da işçi sınıfının örgütleyemeyeceği bir şey değil. Çünkü bunların kongre düzeyinde tartışılması, tabanda mücadele veren aktivistlerin daha radikal eylemler talep etmesine yol açacaktır.
Üniversite eylemleri
İsrail’in kendisini meşrulaştırmasında üniversitelerin çok büyük bir rolü var. Çünkü Avrupa’daki ve ABD’deki üniversiteler ile yapılan ortak çalışmalar, bilgi değiş tokuşu, akademik ziyaretlerle İsrail pozitif bir propaganda yapmakta.
ABD ve Birleşik Krallık’taki üniversiteler İsrail üniversiteleriyle girmiş oldukları ilişkiler ve bilimsel çalışmalar üzerinden dolaylı ya da dolaysız olarak savaş malzemelerinin üretiminde, geliştirilmesinde ve promosyonunda yer alıyorlar. Böylece Filistin’deki soykırıma eşlik ediyorlar. Bunun yanında üniversiteler birer işletme olarak geniş alanlarda İsrail şirketlerine ya da İsrail’i destekleyen firmalara yatırım yaparak siyonist, ırkçı, işgalci rejimin ayakta kalmasını sağlıyorlar. İşte bu yüzden, üniversitelerdeki eylemler ve boykot çağrıları, İsrail’in en rahatsız olduğu örgütlenmeler.
Öğrencilerin ve çalışanların üniversitelerde işgal kampları kurması, 17 Nisan 2024’te ABD’deki Kolombiya Üniversitesi’nde başladı. Diğer kampüslere sıçraması da hiç zaman almadı. 6 Mayıs itibari ile ABD’deki öğrenci ve eğitimcilerin Filistin’le dayanışma eylemleri 50 eyaletin 45’inde kendisini gösterdi. Bu, üniversite yönetimlerinin ve politikacıların Vietnam savaşından beri şahit olmadıkları bir eylem türü olduğu için şaşkınlık yarattı ve nasıl karşılık vereceklerine karar vermeleri biraz zamanlarını aldı. Ama ABD’nin ‘liberal’ üniversitelerin, ‘batı uygarlığının Orta Doğu’daki tek temsilcisi’ İsrail’in protesto edilmesine tepkileri sert oldu.
İşgaller, üniversite yönetimlerinden İsrail’le olan her türlü ilişkinin kesilmesi ve İsrail’e kâr ettiren direkt ya da dolaylı yatırımların durdurulması talebinde bulundu. Gösteriler esnasında 3000’den fazla öğrenci ve eğitimci gözaltına alındı. Birçok öğrenci okuldan uzaklaştırma ya da atılma cezası alırken bazı eğitimciler de işlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Eylemlere yapılan polis baskısı ve gözaltılar bazı üniversitelerde grevlerle protesto edildi.
İşgaller ve kamplar, Mayıs ayında ABD’den Avrupa ülkelerine ve Birleşik Krallık’a yayıldı. Özellikle İngiltere’nin 34 üniversite kampüsünde kurulan kamplar, Filistin’le uluslararası dayanışma eylemlerinin odakları oldular. Kamplar yalnızca öğrencilerin değil toplumun her kesiminden insanın ziyaret ettiği, düzenlenen açık hava toplantılarına katılıp bilgi alışverişinde bulunduğu, toplumsal eğitim ve dayanışma merkezleri hâline geldi.
Üniversite ve Yüksek Okullar Sendikası (UCU – University and College Union) hem yerel toplantılarında hem de genel kurultayında öğrencileri ve taleplerini desteklediklerini açıkça beyan etti ve birçok üniversite kampüsünde öğrencilerle ve kampa katkıda bulunanlarla ortaklaşa eylemlerde bulundular. Bu eylemlerin sonucunda az sayıda olsa da bazı üniversiteler öğrencilerin taleplerinin bir kısmını kabul etti ama genelde üniversite yönetimleri Gazze’deki soykırıma kayıtsız kaldı.
Yeni eğitim yılının başlamasıyla öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin Filistin’le dayanışma mücadelesi tekrar kampüslere dönüyor. Ulusal Sendikalar Federasyonu’nun tüm sendikalara Ekim ayının 10’unda ülke genelinde Filistin’le dayanışmak için işyeri eylem çağrısında bulunması, üniversite emekçileri ve öğrenciler için ivmenin hızlandırılmasında önemli bir rol oynadı.
Küresel dayanışma
İsrail devleti Gazze’de başlattığı soykırımla Filistin halkının direncini kıracağını zannediyordu ama Filistin halkı her cephede direnişine devam ediyor. Ve dünyanın her köşesinden Filistin halkına destek verenler biliyorlar ki onlar bu direnişin küresel uzantılarıdırlar; çünkü siyonizm batı emperyalizminin bir parçası olarak örgütleniyor, öyleyse bizler de Filistin halkının intifadasını küreselleştirmeliyiz.
Filistin’le olan küresel dayanışmanın iki önemli rolü var: Birincisi Filistin halkı yalnız olmadığını görüyor. İkincisi kitlesel protestolar, boykot çağrıları, iş bırakmalar gibi farklı eylemlerle vatandaşların hem hükümetlerine hem de siyasi partilere yaptıkları baskılarla onları İsrail’le olan ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye zorluyor.
Batı’daki bazı devletlerin Filistin’i tanıması ve ateşkes çağrılarında bulunması bu baskılardan ötürüdür. Bu yüzden Filistin’in özgürleşmesine katkıda bulunmak için, dayanışmayı ve intifadayı küreselleştirmek için her iş yerini, okulu, üniversiteyi, sokağı direniş ve başkaldırı merkezlerine dönüştürmeliyiz. Özellikle işçi sınıfına bu konuda büyük görev düşüyor, çünkü üretimi durdurabilecek, İsrail’e giden tüm vanaları kapatabilecek, yiyecek içecekten tutun da petrol ve silah sevkiyatına kadar her şeyi durdurabilecek ve hakim sınıfı rahatsız edebilecek güce onlar sahip.
Filistin halkının 20. yüzyılın başlarından bugüne, önce Britanya emperyalizmine sonra da siyonist işgale ve soykırıma verdiği iradeli, ödün vermeyen direnişi hepimizin mücadelesidir.
Filistin’in, Orta Doğunun ve tüm dünyanın özgürleşmesi için hep birlikte dayanışmayı geniş kitlelere yayıp intifadayı küreselleştirelim.
Ümit Yıldız
(Enternasyonal Dayanışma dergisinin ilk sayısında yayımlanmıştır.)