Trump’ın seçimi kazandığının ilan edilmesi ile başlayan ‘liberal dünyanın sonu geldi’ tartışmaları şimdi yerini ‘Trump neler yapacak?’ şeklindeki spekülasyonlara bıraktı. Trump’ı tek başına tüm dünya düzenini değiştirecek, dünyanın sonunu getirecek kişi olarak ilan edenlerin çoğu, Trump’ın yarattığı hayali “dünyayı değiştirecek adam” hikâyesini satın alanlar olduklarının farkında değiller.
Trump yanına yardımcı olarak kimi alırsa alsın, hepsi var olan dünya düzeninin bir parçası olarak çalışacaklar. “Dünyanın lideri olan” ABD’ye kim başkan atanırsa dünyayı o şekillendirir iddiası, SSCB ve Doğu Bloku yıkıldıktan sonra Amerika’nın yaratmaya çalıştığı bir hegemonya iddiası. ABD, 11 Eylül saldırısı sonrasında, Afganistan ve Irak savaşları ile bu iddiayı kanıtlamaya çalıştı. Ancak kısa süre sonra Çin’in ekonomik olarak Amerika ile yarışacak ülke hâline gelmesi ve Avrupa ülkelerinin, Kanada, Hindistan gibi ülkelerin güçlenmesi, Amerika ile rekabet etmesi süreci çok kutuplu dünyaya çevirdi. Özellikle covid sonrasında hem Amerika hem Çin dünyayı iki kutuplu hâle getirmeye çabalıyorlar. Trump’ın yapacağını söylediği pek çok şey, Amerika kutbunun daha güçlü olduğu iki kutuplu dünyayı inşa çabası.
ABD, Çin’in ekonomik, jeopolitik ve siyasi gücünü kırmaya, onu yalnızlaştırmaya çalışıyor. Trump’ın projelerine baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz: Çin’e astronomik vergiler koymak, böylece hem Amerika’nın ekonomik gücünü artırmak hem Çin’i zayıflatmak. Rusya-Ukrayna savaşını çözerek Rusya’yı kendi yanına çekmek, Çin’den uzaklaştırmak. İsrail’i Ortadoğu’da güçlendirerek Amerika’nın Ortadoğu’daki gücünü artırmak, aynı zamanda İran’ı zayıflatarak Çin blokunu zayıflatmak.
Trump’ın siyasetine baktığımızda gördüğümüz şu: Biden gibi onun da en temel hedefi, çok kutuplu dünyayı iki kutuplu bir dünyaya çevirmek ve çoğunluğu, özellikle gelişmiş emperyalist ülkeleri kendi tarafında tutarak dünya siyasetinde hegemonya kurmak. Dolayısıyla Trump, var olan “liberal dünya düzenini” değiştirmeyecek. “Make America Great Again-Amerika’yı yeniden büyük yap” siyasetine devam edecek.
Trump’ın liberal dünya düzenini bozacağını iddia edenler, vaatlerinin esasında ne kadar çelişkiler barındırdığını ve zayıf olduğunu görmeliler. Siyaset tek başına liderlerin kararları ile işlemez, pek çok dinamik var. En önemlisi, Amerika artık 1990’ların sonundaki gibi, dünyanın tek hegemonik lider ülkesi değil.
BBC’nin diplomasi muhabiri James Landale şöyle diyor: “Asıl mesele şu ki, dünya ABD’nin etkisinin azaldığını çoktan fark etti. Dünyanın dört bir yanındaki ülkeler, dünyanın dört bir yanındaki diğer ülkelerle geçici ilişkiler, ortaklıklar ve zaman zaman ittifaklar kuruyor.” [1]
Trump’ın önemli vaatlerinden biri Çin’den gelen mallarda vergileri artırmak. Ancak ne Amerika’nın ortaklarının bu duruma nasıl tepki vereceği, ne de Çin ile ticari ilişkileri güçlü olan Amerikan şirketlerinin ne yapacağı belli.
James Landale bu konuda da şunları söylüyor: “İlk nokta, Çin ile Amerika arasında halihazırda ticari sürtüşmelerin yaşandığıdır. Kamala Harris de seçilseydi ticari sürtüşmeler olacaktı. Yani bu iki partinin de anlaştığı bir mesele. Dolayısıyla Trump ne yaparsa yapsın, mevcut politikaları devam ettirmiş olacak, ancak çok daha yıkıcı olarak. Bununla öncelikle ABD pazarına giren Çin mallarına %60 gümrük vergisi uygulama tehdidini kastediyorum. Böyle yaparsa, küresel ekonomiyi içine alan bir ticaret savaşı başlayabilir. Eğer bu gerçekleşirse dünyadaki pek çok ülke bir seçim yapmak zorunda kalacak. Bu konuda Çinlilerle mi yoksa Amerikalılarla mı hareket edecekler? Çünkü Amerikalılar tüm müttefiklerine büyük bir baskı uygulayacak, “Biz bunu yapıyoruz. Siz de aynısını yapmalısınız.” Amerika’nın müttefiklerinin çoğu Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlar, seçimlerin yaklaşması gibi nedenlerle bu baskılardan bir süre uzak kalmışlardı. Seçim bittiğine göre, artık bazı zor seçimler yapacaklar.”
Bu zor seçimlerin sonunda Amerika’nın müttefiklerinin kararı, Çin ile ilişkileri kesmek olmayabilir. Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu ekonomik kriz düşünüldüğünde, bu onları zorlayabilir.
Aynı zamanda Trump’ın yanında yer alan Amerikan büyük sermayedarlarının da Çin ile ticari ilişkileri var. En yakınındaki Elon Musk bile Çin’de fabrikaları bulunan küresel bir elektrikli otomobil şirketinin patronu. Bu vergilendirme onu nasıl etkileyecek ve nasıl tepki verecek, Trump’ın düşünmesi gereken bir konu.
Dahası Çin mallarına vergi artırımı yapıldığında Amerika’da ithal ürünlerin maliyeti artacak, enflasyon yükselecek ve bu artışlardan düşük gelirli olanlar orantısız bir şekilde etkilenecek. Financial Times’ın haberine göre ekonomistler ve üreticiler, ekstra vergilerin fiyatları artıracağını ve ekonomik büyümeyi azaltacağını söyleyerek, Trump’ın ithal ürünlere vergileri artırma planına dair endişelerini dile getiriyorlar. Örneğin Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü, vergi artışlarının ABD hanelerinin yıllık ortalama giderlerini en az 2 bin 600 dolar artıracağını tahmin ediyor. Pennsylvania Üniversitesi’nden Wharton okulu, bir ticaret savaşının “gelecek yirmi yılda GSYİH’yı (milli geliri) yüzde 5 azaltabileceği” konusunda uyardı. IMF, Trump politikalarının bir sonucu olarak ABD GSYİH’sının 2026 yılında yüzde 1,6 daha düşük olabileceğini tahmin ediyor.[2]
Trump’ın bir diğer vaadi işçilerin ücretlerini düşürmek, Obama ve Biden zamanında verilen kırıntı düzeyinde sosyal yardımları kesmek. Bu iş için tabii ki en büyük işçi düşmanı Elon Musk’ı seçti. Musk’ın liderlik edeceği, içeriğinin ne olduğu belli olmayan Hükümet Verimliliği Departmanı’nın ana görevinin bu olduğu konuşuluyor.
Musk, işçi haklarına saldıran Proje 2025 belgesini işletmeyi düşünüyor. Bu belge, şirketlerin sendikal örgütlenme nedeniyle işçileri işten çıkarmasına ve sarı sendikalar kurmasına olanak sağlayan politikaları içeriyor. Amerikan işçi sınıfı uzun bir zamandır içine girdiği sessizlikten ara sıra çıkıyor. En son 2022’de işçi sınıfı grevlerinde bir artış yaşandı[3], seçim sürecinde eylemlilikler biraz düştü, ama kazandıkları sağlık vs hakları Trump almaya çalıştığında, işçi sınıfının direnmeyeceğini kim söyleyebilir?
Bir diğer seçim vaadi, Rusya-Ukrayna savaşını sonlandırmak. Zelensky ile görüşmelerde bile Putin’e olan hayranlığını gizlemeyen Trump, Rusya’ya toprak vererek savaşı bitirmeye çalıştığında, Avrupa ülkelerinin nasıl tepki vereceği belli değil. Avrupa devletleri Trump’ın Ukrayna’ya yardımı kesmesi durumunda kendilerine yüklenecek mali yükü kaldırabilecek durumda değiller. Rusya’nın savaştan avantajlı çıkması, özellikle Rusya ile sınırı olan ülkeler açısından bir tehlike oluşturacaktır.
Trump, İsrail’i güçlü bir şekilde desteklemeye ve savaşı sonlandırmaya söz verdi. Gerçi bu konuda Biden’dan çok farklı bir şey yapmayacak. Biden ve Harris söylemde soykırımı kınıyor gözükseler de kendi dönemlerinde soykırımı durdurabilecek yegâne adımlardan biri olan askeri ve ticari yardımı kesmediler. Amerika, İsrail’in Gazze ve Lübnan operasyonlarını İran’ı zayıflattığı sürece desteklemeye devam edecektir. Amerika, Avrupa’nın Rus petrolüne ve gazına olan bağımlılığını azaltmaya çalışırken, Ortadoğu’nun enerji üretimi büyük önem taşımayı sürdürüyor. Bu da ABD’nin İsrail’in güçlenmesini desteklemesi anlamına geliyor. Bütün bunlara rağmen Trump’ın savaşı nasıl sonlandıracağı hâlâ belirsiz.
Ayrıca Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki son tutuklama kararları, dünyanın İsrail konusunda Ekim saldırısından bu yana fikir değiştirdiğini de gösteriyor. İsrailli Haaretz gazetesi, UCM’nin Netanyahu ve Gallant’a yönelik kararlarını İsrail için bir ahlaki ve hukuki dibe vuruş olarak yorumladı. Haaretz, “İsrail’in itibarını son derece zedeleyen bu kararlar, ülkenin küresel yalnızlığını da artırıyor” diye yazdı. Macaristan ‘ben Netanyahu’yu davet edeceğim’ diyor, ama pek çok ülke bu topa girmeyecektir. Netanyahu diğer Avrupa ülkelerine gidebilecek mi?
Trump cinsiyetçi siyaseti ile de biliniyor. İlk döneminde kürtajı yasaklamaya çalışmıştı. Ancak kadınlar son seçimde de kürtaj haklarına sahip çıktılar. Seçim sırasında yapılan referandum sonuçları genel olarak kürtaj haklarına yönelik kamuoyu desteğinin devam ettiğini gösterdi. Kürtaj erişimini korumaya yönelik kurallar, 10 eyaletin yedisinde kabul edildi; özellikle Arizona ve Missouri’de Trump’ın çoğunluğu almasına rağmen bu zaferler kazanıldı. Kürtaj hakkını kabul eden diğer beş eyalet daha önce de kürtajı kısıtlamıyordu. Kürtaj yasağına karşı direnen kadınların, Trump’ın yeni saldırılarına karşı da direneceklerini düşünmek gerekir.
Trump’ın bir diğer seçim vaadi yasadışı göçmenleri ülkeden göndermek. Ash Merton’un Washington’a dönüş yazısında dediği gibi bu, göçmen emeğine dayanan şirketler açısından büyük bir problem olacak.
“Beyaz Saray’ın bu politikaları yürürlüğe koymada başarılı olması mümkün olmayacaktır, bunun bir nedeni de karşılaşacakları elit direniştir. Göçmenlik bunun tipik bir örneğidir. Aşırı baskı, belgesiz göçmen emeğine dayanan kurumsal şirketler arasında tepkiye yol açacaktır. Bu, Cumhuriyetçi seçmenlerin ve politikacıların bir kısmının safları terk etmesine neden olabilir.”[4]
Trump’ı durdurmak mümkün
Yukarıda anlatmaya çalıştığım konu, Trump’ı liberal dünyayı bitirecek bir lider olarak sunanlara karşı, bunu yaparken karşılaşacağı sorunları dile getirmek. Trump gibi aşırı sağcı bir adamın yeniden başkan olması, iki partili neoliberal uzlaşmanın hiçbir cevap sunmadığı derin bir kriz döneminde mümkün oldu.
Ancak Trump faşist değil, faşizmi inşa etmek için çabalamıyor. Şu ana kadar Trump’ın temel yönelimi, demokrasiyi yok edecek, işçi sınıfını atomize hâle getirecek ve faşist bir diktatörlük dayatabilecek kitlesel bir gerici hareket yaratmak olmadı. Trump, başkanlığı kazanma ve sürdürme çabasını kolaylaştırmak için Orban, Erdoğan, Modi gibi, diğer baskı biçimlerinin yanı sıra ırkçılık, kadın düşmanlığı ve diğer anti-demokratik adımları atmaya çalışan bir siyasetçi.
Trump durdurulabilecek, hatta yenilebilecek bir lider. Çünkü kriz dönemleri, aynı zamanda büyük altüst oluşlara da sahne olur. Amerika’da ikinci Trump dönemi hem içerde hem dışarda büyük çatışmaların, mücadelelerin dönemi olma potansiyeline sahip. Devrimci marksistlerin, sosyalistlerin destek olması ve güçlendirmesi gereken, her yerde işçi sınıfının bu aşırı sağcı, cinsiyetçi, ırkçı lideri durduracak eylemlilikleri örgütlemesidir.
Yıldız Önen
[1] https://www.youtube.com/watch?v=IEdYBSS6VGQ
[2] https://www.ft.com/content/46ed4b8f-3dd5-4312-85e5-794c397acd1a
[3] https://www.evrensel.net/haber/465084/abd-isci-sinifi-gucunu-geri-kazaniyor
[4] https://newleftreview.org/sidecar/posts/return-to-washington