Esad’ın düşüşünün ardından Suriye’de bulunan sosyalist aktivist Omar Hassan, ülkede olup bitenlere ilişkin izlenimlerini yazmaya devam ediyor:
Geçen hafta Süveyda’da hükümet çalışanlarının yaptığı grevde açılan bir pankartta “Kamu çalışanları ulusal değerimizdir” yazıyordu. Bir diğerinde ise “Adaletsiz kararnameye hayır, işçilerimizin işten atılmasına hayır” yazıyordu.
Yaklaşık 600 kişi Hay’at Tahrir al-Sham (HTŞ) liderliğindeki yeni hükümetin atadığı yöneticiler tarafından yüzlerce kamu çalışanının görevden alınmasını protesto etmek için toplanmıştı. Kalabalık, kamu sağlık sistemindeki hemşireler, doktorlar ve yöneticilerden telekomünikasyon işçilerine, tarım işçilerine ve devlet tarafından işletilen fabrikaların çalışanlarına kadar işçi sınıfı yaşamının tüm yelpazesini yansıtıyordu. Daha da önemlisi, işten çıkarılanların yanı sıra hâlen devlet tarafından istihdam edilenler de vardı. Yaklaşık iki aydır maaşlarını alamayan bu işçiler sadece dayanışma için değil, aynı zamanda kendi taleplerini de dile getirmek için katıldılar.
Geçen hafta yüzlerce işçi Dera’daki halk sağlığı müdürlüğünü işgal etti. Bu, Heyet Tahrir el Şam tarafından yönetilen dairenin çalışan sayısını yarıya indirerek yaklaşık 1800’den 900’e düşürmeyi planlamasına bir yanıttı. İşçilere, benzer kesintilerle karşı karşıya olan yerel turizm, kültür ve hazine dairelerindeki işçiler de katıldı.
Dera’daki gösteriden aktarılanlar işçilerin öfkesini ve ihanete uğramışlık duygusunu yansıtıyordu: “Savaşın en zor zamanlarında görev yaptık ve pandemi sırasında görev yerimizi terk etmedik… Maaşlarımız ayda 20 dolardan fazla olmamasına rağmen yıllarca işimize bağlı kaldık,” diyor bir işçi.
Kesintiler, geçici hükümetin kamu sektöründeki “obezite” ve verimsizlik olarak adlandırdığı durumu çözme çabasının bir parçası olarak geliyor. “Hükümetin elinde Suriye’nin ekonomik sorunlarını çözecek sihirli bir değnek yok,” diyen geçici maliye bakanı, geçmişten bu yana kemer sıkma politikalarını uygulayan yöneticileri hatırlatıyor.
Ellerinde çok büyük bir balta var ve hedefleri yaklaşık 900.000 kişilik toplam kamu işgücünden 300.000 kişiyi işten çıkarmak. Devam etmesine izin verilirse, bu plan birçok aileyi herhangi bir gelir kaynağından yoksun bırakacak ve dünyanın en yoksul ülkelerinden birinde yoksulluk oranı daha da artacaktır.
Bu tepeden inmeci önlem, devrimci ve Esad karşıtı bir retoriğe büründürülüyor. Hükümet, kesintilerin eski rejimin yolsuzluk ve kötü yönetimine karşı gerekli bir yanıt olduğunu iddia ediyor. Örneğin yöneticiler, niteliklerine ve hatta bir iş açığının var olup olmadığına bakılmaksızın arkadaşları ve aileleri için sahte işler yaratıyorlardı. Derin bağlantıları olan şanslı birkaç kişi (burada bunlara ‘wasta’ deniyor) bu tür yollarla altı maaşa kadar sahip olabiliyordu.
Sosyal medyada ve diğer gayri resmi kanallarda ortaya çıkan bir başka argüman da son on yılda işe alınan herkesin tanım gereği eski rejimin destekçisi olduğudur. Ancak bu son derece küçümseyici bir bakış açısı. Şam’da işçi sınıfından bir adamın bana söylediği gibi: “[HTŞ] İdlib’de iyi bir hayat sürüyor, Körfez [ülkeleri] üzerinden kendilerine gönderilen iyi parayı kazanıyorlardı… bu yüzden hayatta kalmak için iğrenç rejim için çalışmak zorunda kalan diğer tüm Suriyelileri suçlamak onlar için kolay. Peki bizler ne yapsaydık?”
Bu hamlelerin açıklaması HTŞ’nin ülke için keskin ve gerici bir ekonomik vizyona sahip olmasıdır: Şam Ticaret Odaları Başkanı, geçici ekonomi bakanı da dahil olmak üzere üst düzey hükümet yetkilileriyle görüştükten sonra “[Suriye] rekabete dayalı bir serbest piyasa sistemi olacak,” dedi. Yüz binlerce işçiyi işten çıkarmanın yanı sıra, Suriye pazarlarını dış ticarete açmak için hamleler yaptılar ve ekmek desteklerini kestiler. Hükümet bu kararları nedeniyle eleştirilere maruz kaldı; bir geçiş hükümeti olarak stratejik kararlar almak yerine sadece acil durum kararları alması gerektiği de eleştiriler arasında.
Şimdilik HTŞ liderliğindeki hükümet, Esad rejiminin yenilgiye uğratılmasında oynadığı rolün keyfini çıkarıyor. Bu durum, Ahmed El Şaraa ve ekibinin Ortadoğu ve Batı’daki uluslararası yönetici sınıf temsilcilerinden aldığı desteğin artmasıyla pekişiyor.
Bu, aynı zamanda birçok Suriyelinin yaşamındaki belirgin iyileşmelerle de pekişiyor. Bunlardan ilki ve hakkında en çok yorum yapılan “nefes alma” kapasitesi, yani hayat ve siyaset hakkında özgürce konuşabilmek. Daha sonra, bir zamanlar herhangi bir yabancı güç kadar acımasız bir rejim tarafından işgal edilmiş bir ülkede hareket özgürlüğü var. Şam, Suriye’nin kuzeyinden gelen ve on yılı aşkın bir süredir ailelerini ziyaret etmemiş insanlarla dolu. Bana sürekli turistik bölgelerin adresini soruyorlardı, başkalarının da labirent gibi sokaklarda yönlerini şaşırdıklarını düşünüp teselli buluyordum.
Ekonomik açıdan bakıldığında, çiftçilerin mallarını kabul ettirmek için büyük rüşvetler ödedikleri devlet kontrol noktalarının kaldırılması, birçok meyve ve sebzenin fiyatının önemli ölçüde düşmesi anlamına geliyor. Sınırların Türkiye, Lübnan ve Ürdün’e açılması da yardımcı oldu. Süveyda’daki şoförüm Ahmet, bir zamanlar bir kilo muzun 50.000 Suriye lirasına mal olduğunu söyledi. Ama artık Lübnan’dan geliyorlar, yani “14.000’den fazla ödemezsiniz”.
Yine de, bir otel çalışanının umutsuzca söylediği gibi, “Ücretlerimiz hâlâ değersizse, fiyatların biraz düşmesi bize pek yardımcı olmuyor.” Suriyeliler gelirlerini lira olarak kazanıyor, dolayısıyla 2011’den bu yana Suriye para biriminin değerinin yüzde 99’dan fazla düşmesi yaşam standartlarını yerle bir etti. Sorulduğunda geleceğe dair temkinli bir umut beslediğini ifade etti, ancak hayat pahalılığı konusundaki derin endişesi Esad’ın düşüşünden tam anlamıyla keyif almasını zorlaştırdı.
Dera’da bir medikal şirketinde satış elemanı olarak çalışan genç bir adam olan Muhammed de benzer bir durumla karşılaştı. Rejimin düşüşü için şükrederken, günlük hayatın zorluklarına takılıp kalmış. “Hiçbir zaman maaş günümde tam maaşımı alamadım, çünkü masrafları karşılamak için her zaman avans alıyorum,” diye açıkladı biraz da utanarak. “Tüm hayatım borç; yetişemiyorum.”
Al-Sharaa bu temel sorunları ele almak için başlangıçta kamu sektörü çalışanlarının ücretlerinde yüzde 400’lük bir artış sözü verdi. Maliye Bakanı daha sonra “bu artışın nitelikleri işe uygun olan çalışanları kapsayacağını, diğerlerinin ise aynı maaşta kalacağını” açıkladı. Mevcut kamu sektörü maaşı ayda yaklaşık 15 ABD dolarıdır ve temel yaşam için bile ne yazık ki yetersizdir.
Bir de konut krizi var. Suriye’de çok ciddi bir konut sıkıntısı var, bu da ülke genelinde tüm şehir ve kasabalarda yaşanan ağır yıkımın bir sonucu. Sürgünler ve mülteciler daha büyük sayılarda geri döndükçe sorun daha da kötüleşecek. Moderatörlü ve güvenilir bir haber kaynağı olduğu söylenen Suriyeliler Facebook grubu INT, düzenli olarak geri dönen Suriyeli sürgünler ile çoğu on yılı aşkın süredir boş evlerini işgal eden ülke içinde yerinden edilmiş mülteciler arasındaki anlaşmazlıklara ilişkin haberlere yer veriyor.
Daha fazla uygun fiyatlı konuta ihtiyaç var. Ancak emlak müteahhitleri ve iş insanları uygun fiyatlı konut sağlama derdinde değiller; onlar kârlarını maksimize etmekle ilgileniyorlar. Yaklaşık on yıl önce, Esad’ın Şam’ın hasar görmüş bölgelerini yeniden inşa etme planları olduğuna dair haberler vardı. Ancak plan, popüler mahalleleri eski ihtişamına kavuşturmak (hatta sadece iyileştirmek) yerine, süper zenginler için lüks konutlar yaratmak üzere özel sermaye kullanmaktı. Proje, Suriye’de devam eden karışıklıklar nedeniyle durdu. Eğer yabancı yatırımcılara herhangi bir hükümet planlaması, kontrolü ya da gözetimi olmaksızın serbestlik tanınırsa, bu tür projelere öncelik verilecektir.
Suriye’nin geleceğine ilişkin pek çok konuda olduğu gibi, bu geçiş sürecinin sonucunda ortaya çıkacak ekonomik modelin niteliği de çatışan çıkarlar arasındaki mücadeleye bağlı olacaktır. Uluslararası siyasi ve ekonomik elitin önde gelen isimleri, Suriye’nin Lübnan tarzı bir ekonomiye açılmasını istiyor; bu ekonomi, ülkenin geri kalanı yerinde sayarken bir grup süper zengin yatırımcının turizm, inşaat ve finans sektörlerinden büyük kârlar elde etmesine olanak tanıyor.
Süveyda ve Dera’da işçilerin gerçekleştirdiği eylemler, farklı bir gelecek için mücadele etme gücüne sahip tek güce işaret ettiği için özellikle önemlidir. Daha küçük çaplı başka girişimler de var ve ülke genelinde işçiler ve kamu çalışanları arasında tabandan örgütlenmeler devam ediyor.
Ancak bir gecede sendikalaşma ve sınıf mücadelesinde bir patlama beklemek yanlış olur. Suriyeli sosyalist Joseph Daher, Lübnan’da bir kafede kahve içerken bu eylemlerin yerinin tesadüf olmadığını öne sürdü: “Dera ve Süveyda’nın örgütlenme deneyimi var, artık bu tür bir siyaset kültürüne sahipler.” Süveyda’daki grevin 2023’ten bu yana bölgedeki Özgürlük ve Değişim Hareketi’ni organize eden WhatsApp topluluğu aracılığıyla düzenlendiğini öğrendiğimde bu düşüncem doğrulanmış oldu.
Daher sözlerini şöyle sürdürdü: “İdlib’de HTŞ’nin temel malların ithalatında gümrük vergilerini artırma kararına [şimdi iptal edildi] karşı da protestolar düzenlendi.” “Tüm bu yerler bir süre önce devrim tarafından özgürleştirildi; harekete geçmeye alışkınlar. Şam ve Halep’te durum aynı değil.” Dolayısıyla sendika ve sol örgütlerin gelişmesi zaman ve çaba gerektirecek.
Ancak bunca yıllık sefaletin ardından pek çok genç Suriyeli, daha uzun yıllar mücadele ve yoksulluk içinde yaşama düşüncesine katlanamıyor. Sürgün edilenlerin çoğu, özellikle de genç olanlar ve Avrupa’ya ulaşmayı başaranlar, sadece sevdiklerini görmek için kısa ziyaretlerle geri dönüyor. Suriye’de kalan ama artık ülkeyi terk edebilecek durumda olan pek çok kişi de, özellikle de üniversite mezunu olanlar, gitmeyi planlıyor.
Şam’daki genç bir doktor, “Ülkemiz nihayet özgür olduğu için çok mutluyum ama işlerin gerçekten daha iyiye gitmesinin ne kadar süreceğini kim bilebilir?” diyor. “Burada güvenli bir hayat kurmak imkânsız ve yaşlanmaya başladığımı hissediyorum.”
(Redflag.org.au sitesinden Bahan Gönce çevirdi.)
