Düşüncelerin, ideolojilerin ya da inançların zaman içinde arkaik kalacağı, eskiye dair olacağı ve revize edilmesi gerektiği gibi özünde iyi niyetli ve hatta olması gereken bir kabul vardır. Ancak var olan sistemin değişmediği, yani etkinin mahiyetinin değişmediği ve dolayısıyla tepkinin de mahiyetinin değişmeyeceği koşullarda bu kabul, gerçekliği bükmek dışında pek bir icraata yaramaz. Yani düşüncelerimiz ve pratiklerimiz dinamik kalsın diye düşünürken gerçek dışında bir düzleme savrulduğumuzun farkına varamayız. Tabi bu durum niyetin iyi olduğu hal için geçerlidir, bir de etkinin bir fonksiyonu isek zaten tepki zaviyesinde olduğumuz iddiası ironik bir aldatmacadan ibaret olur.
Paragrafın son cümlesi ile başlayacak olursak Türkiye muhalefetinin arzı endamı ile iyi niyetli kişilerin uhdesinde olmayan ve ironik bir aldatmacanın etkin unsurları olduğu gerçeği yüzümüze çarpmaktadır. O nedenle başlıkta ‘ya da’ ihtimalini bıraktık. Hayır, aptal değiller hayır hain olduklarını da düşünmüyorlar sadece ve sadece sınıfsal gerçek bir düzlemin tarafını belli etmiş unsurular. Evet, başta bahis konusu ettiğimiz var olan ve henüz değişmemiş sistem kapitalizm. Dozaj ya da yönelişinde nüanslar olmakla birlikte hala kanlı canlı bir kapitalizm. Ve muhalefetimiz de bu sistemin bize uzak kısmı olan burjuva destekçiliği tarafında.
Bunu CHP’nin aday bulma sevdasında görebildiğimiz gibi, TÜSİAD’ın yüksek perdeden çıkışında da görüyoruz. Geniş halk kitleleri, proletarya, açlık sınırında yaşayan yığınlar vs. ancak bahse konu burjuva ya da destekçilerinin bir mevzusu var ise kavle alınıyorlar. Bu nedenle karşı cephe fazlası ile büyük, yani hükümetin gitmesini sağlamamız gerektiği gibi bu odakları da alaşağı etmemiz gerekiyor. Bu nevzuhur bir durum da değil, kapitalizmin tarihçesinin tümünü kapsayacak şekilde sistematik bir durum, aynen sürdürülebilir olmasını krizlere borçlu olması gibi.
Bu noktadan, Türkiye muhalefeti gibi süfli bir düzlemden, daha geniş ve derin bir bakışa yönelir isek bilişsel kapitalizm adını verebileceğimiz günümüz aşaması ile birlikte servet birikimlerinin yoğunlaşmasının tarihte hiç görülmeyen bir aşamaya evrilmiş vaziyette olduğunu görebiliyoruz. Amiyane tabirle kaymak tabaka dediğimiz taraf ile ‘diğerleri’ arasında bir nevi uçurum oluştu*. Hatta ‘onlar’ da bu durumun farkında ve sürdürülemez olduğu konusunda kabuller içeren yazınlar ortaya koyuyorlar. Piketty** ve benzerlerinin neo-keynesyen diyebileceğimiz bakış açılarında bu duruma/krize vergilendirme ile çözüm bulma girişimleri olmakla birlikte ulus devletin kapitalizme içkin olduğunu bilen bizler için şıracı-bozacı kısır döngüsünden bir sonuç çıkmayacağı muhakkak.
Ancak sorun refere ettiğimiz eşitsizlik raporundaki vahim duruma rağmen geniş kitlelerin mobilizasyonunun genel olarak düşük olmasından anlaşılabileceği üzere Orwellvari korku/mutsuzluk distopyasından ziyade Huxleyvari umut/mutluluk distopyasında tutulduğumuzu gösteriyor***. Aksi halde bu seviyede bir uçurumun sürdürülebilirliğini konuşmuyor olurduk. Bu durum hakikati değiştirmemekle birlikte ‘bizlerin’ yolunun ne denli sarp olduğunu bir kez daha gösteriyor. Örgütsel faaliyetlerin ve bunun enternasyonal bir düzlemde yapılıyor oluşunun gerekliliği, enternasyonal dayanışmanın dirayetinin de temelinin ne kadar sağlam olduğunu bizlere göstermektedir.
Süleyman GÜZEL
*Oxfam’ın Küresel Eşitsizlikler Raporu 2024
** Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital kitabı
***Aldous Huxley-Cesur Yeni Dünya ve George Orwell-1984 kitapları