14 Mayıs seçimlerinin sürpriz sonucu, CHP’nin birinci parti olmasıydı. Bu kaçınılmazlıkla siyasi stratejilerin yeniden kurulmasını getirecekti. AKP için Kılıçdaroğlu açık bir kitaptı. Ona karşı nasıl hamleler yapacağını bildiği gibi, Onun nasıl hamleler yapacağını da biliyordu. Stratejiler belli, oyun planları yerleşmişti.
Şimdi her iki cephe de yeniden siyaset kurmak durumunda. Fakat şu ana kadar her iki taraf da bir plan kurabilmiş değil. Adeta bir peşrev durumu söz konusu. AKP, yenilginin şokundan moral vermeye yönelmiş ajitasyon tonu yoğun konuşmalarla çıkmaya çalışırken, aslında CHP’nin nasıl bir yol izleyeceğini anlamaya çalıştı. Özel CHP’sinin nasıl bir rota izlemeye çalışacağını anlamaya, okumaya çalıştı.
Buna göre bir pozisyon almaya hazırlandı. İlk elense Özel’den geldi. “Normalleşme” mottosuyla, iktidarla diyalog kurmak istediğini duyurdu. İktidar cenahı, bu normalleşme talebini, “yumuşama” kavramıyla karşıladı. Ve ilk buluşma AKP’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. Basına bir açıklama yapılmadığından, “normalleşme” ya da “yumuşama”dan ne anlaşıldığı yorumlara kaldı.
Öyle görünüyor ki CHP normalleşmeden, en kuşatıcı haliyle, demokratik bir düzenin gerekliliklerine dönmeyi anlıyor. Bunun somut adımlarını da 28 Şubat, Gezi ve Kobani tutuklularının bırakılmasında görüyor ve ilk talep olarak öne sürüyor.
CHP’nin normalleşme hamlesinde nasıl bir derinlik ola ki diye kafa yorarken, derinlik bir yana CHP’nin bildik sığlığıyla karşılaştık. Özel açıkladı: CHP’nin halk katmanlarında uzlaşmacı olmayan, “istemezükçü” algısını kırmaya yönelmeymiş bütün dert… Belki yerinde ama her türlü siyasi derinlikten uzak. Tıpkı Kılıçdaroğlu’nun popülist ve kasaba siyasetçisinin zekâsıyla kurduğu hamleleri; bozkurt selamı vermek, Müslüman kimliğiyle tanınan siyasi kişileri vekil yapmak gibi… Öyle görünüyor ki AKP’nin ya da daha geniş ifadeyle Cumhur İttifakı’nın “yumuşamadan” anladığı daha incelikli bir siyaset.
Şimdiden Erdoğan’ın Davutoğlu üzerinden sürdürdüğü istikşafı görüşmelerin bir benzerine doğru sürüklemek istediğini görmek mümkün. Özel, “normalleşme” sürecini tıpkı Kılıçdaroğlu’nun istikşafı görüşmelerde “masadan kalkan taraf olmayacağım” iddiasındaki kıvama sokarsa, AKP koşulları kendi lehine çevirmenin formüllerini arayacaktır. Özel’in bu yolla sürüklenmemenin, girmemenin bir formülünü bulması gerekecek.
AKP cenahı, Özel’in hamlesini doğru okudu. “Normalleşme”nin ya da “yumuşama”nın kamuoyunda oluşturacağı olumlu havayı öngördü ve bu olumlu atmosferin Özel’e yazılmasına izin vermedi. En azından oluşacak memnuniyet havasının yarısının kendine yazılmasını sağladı. 28 Şubat’ın generallerini bırakarak elense şeklinde gelen hamleyi yumuşattı. Gezi tutuklularının durumunu askıda bırakarak, gelecek elenseler için gardını aldı. Ama asıl cevap, Kobani tutuklularına verilen cezalarla somutlaştı. (Bu Kılıçdaroğlu destekleyicileri ve asıl olarak DEM’e acı bir ders olmalı). AKP, generalleri bırakarak Kemalistlerin sesini keserken, Kürtlere yüklenerek milliyetçileri saflarında sağlamlaştırdı. Askıda tutulan Gezi tutukluları meselesi, AKP’nin elinde bir elense kırıcı olarak duruyor.
Henüz iki cenah da yeni siyasi tabloyu tam manasıyla çözümlemiş ve yeni stratejiler kurmuş değil. Siyaset böyle akarsa AKP’nin kendini toparlaması pek mümkün görünmüyor. Özel, Kılıçdaroğlu benzeri siyasi hamleler yaparsa, bunları çok iyi bilen ve bertaraf eden AKP için zor bir rakip olmayı başaramaz. Özel, hızla siyasi stratejisini oturtmak zorunda. Emekli mitingi, Rize’de yapılacak çay mitingi yeni stratejinin izlerini taşıyor. Geniş halk kitlesinin taleplerini istikrarlı bir şekilde dile getirmek, iktidarın en zayıf noktalarına kararlılıkla vurmak önemlidir. Ancak mitingler tek başına yetmez.
Sinan Aldoğan
Not: Normalleşme hamlesinin bir başka cephesi daha var: Kılıçdaroğlu’nun itirazı ve üstlendiği rol. Bu konuyu bir sonraki yazımda ele alacağım.