“Fatih’i Suriyelilere teslim etmeyeceğiz”den günümüze ırkçı saldırılar

0 Shares
0
0

Taha Elgazi “Bizim tespit ettiğimiz son dört yılda 16 kişi ırkçı saldırılarda öldürüldü.” demiş bir röportajında. Aşağıda benim aklıma gelen isimler ve tarihler var.

2019, İstanbul, İkitelli, Suriyelilere ait iş yerleri yakıldı.

2021, Ankara, Altındağ, Suriyelilerin evlerine saldırıldı.

2021, İzmir, Güzelbahçe, Suriyeli işçiler Ahmet Elali, Mamun Elnebhan, Muhammed Elbiş yakılarak öldürüldü.

2023, Kilis, 9 yaşında Gina Mercimek’e tecavüz edildi, öldürüldü.

2023, Zonguldak, Afgan işçi Mohammed Nourtani yakılarak öldürüldü.

2024, Adana, 15 yaşındaki çocuk işçi Suriyeli Ahmet Haskiro iş kazasında öldü. 

2024, Kayseri, Urfa, Antep, Antalya pek çok yerde Suriyelilere ait işyerlerine, konutlara, araçlara saldırı oldu, yakıldı.

2024, Antalya, Serik,17 yaşında Suriyeli çocuk Ahmet Handan El Naif öldürüldü.

Hem aileler ile dayanışmak için hem de davaları takip etmek için çoğunun davasına Taha ile katıldık. Sanıkların vurdumduymazlıklarını, kendilerini haklı bulmalarını izlemek zorunda kaldık. Çoğunda, yok galiba hepsinde nefret suçu kapsamına alınma talebi reddedildi. Bu cinayetlerin, linç girişimlerinin sebepleri, tahrik eden kişiler, ortamı oluşturan uygulamalar, hiç biri sorgulanmadı. Bu sorgulamalar yapılmadığı sürece, belli ki bu tür saldırılar devam edecek.

İnsanlar neden Göçmenlere saldırırlar?

Bu sabah, Açık Radyo’da Hüsnükabul programına katıldık. Hazırlanırken bu soruya cevap vermeye çalıştım. İki temel neden var, birincisi muhalefet ve iktidarın göçmenleri “suçlu” gösterme politikası, ikincisi göçmenlere saldıranların cezasız kalması.

Adım adım yaklaşan saldırıların ilk sinyalini tutuşturan hiç tartışmasız 2019’da yerel seçimlerde İYİ parti Fatih belediye başkan adayı İlay Aksoy’un sokaklara astırdığı “Fatih’i Suriyelilere teslim etmeyeceğiz” afişi. Bu afiş ile Türkiye’nin tamamının, bir şehrinin veya bir ilçesinin “temizlenmesi” kavramı, Türkiye politik hayatına girmiş oldu.

İYİ Parti’nin açtığı bu yol hükümetin çok işine yaradı. Hem ekonomik, politik krizi perdeleyecek bir konu ortaya çıktı, hem de göçmenler üzerine baskı uygulayarak, muhalefet etmeye çalışacak herkese gözdağı verdi. Ekonomik kriz dönemlerinde, kendini savunamayacak en zayıf halka bulunur ve tüm sorumluluk onlara yüklenir. 2019’dan beri GÖÇMENLER en zayıf halka oldular.

Muhalefet ve İktidar partileri aşırı sağı yarattı

İYİ Parti, CHP ve diğer muhalefet partileri AKP ve iktidara karşı çıkmak adı altında sürekli göçmen düşmanlığı yaptı. Hükümet de bunu gole çevirdi. Son genel seçimde Kılıçdaroğlu’nun posterini unutmamak lazım “Suriyeliler Gİ-DE-CEK”. Türkiye’yi donattığı bu pankartla Ümit Özdağ ile yaptığı protokol akıllardan silinmemeli.

Hükümet bu sefer 2019’dan daha büyük bir iştahla göçmenlere dönük saldırıları, hak ihlallerini artırdı. Daha önce yazdığım yazıda bunu “Muhalefet vaat etmişti, iktidara ‘nasip’ oldu”[1] diyerek anlatmıştım.  Haziran 2023’ten beri İçişleri Bakanlığının, Göç İdaresinin “düzensiz göçle mücadelemiz azim ve kararlılıkla devam ediyor” politikası, ırkçıların ekmeğine yağ sürdü. Her hafta rakamlarla şu kadar kaçak göçmen yakalandı, bu kadarı gönderildi gibi sayılar vererek iki olumsuz görüşün propagandasını yapmış oldular: “Göçmenlerin hepsi kaçak ve hepsi geri gönderilebilirler.”

Bu siyasi tutumun devamı Zafer Partisidir, Ümit Özdağ, Tanju Özcan ve Sinan Oğan gibi faşistlerin güçlenmesidir. Tanju Özcan’ın CHP üyesi olması sosyal demokrasi için utanç kaynağı olmalıdır.

Linçlerin arkasında toplumsal kabul edilebilirlik mekanizmaları yatıyor.” Akademisyen Lülüfer Körükmez’in[2] bu cümlesine aynen katılıyorum. Irkçılık bir suçtur, cezalandırılması gerekir. Hâlbuki yukarıdaki pek çok olayda dava açma süreci, yargılama süreci ancak Barolar, STK’lar çok ısrarlı davranırlarsa, kalabalık heyetler davaya katılırsa işleyebildi. Bazılarında bunlar bile işe yaramadı.

Cezasızlık en büyük teşvik oldu

İkitelli, Altındağ, Esenyurt AVM gibi linç girişimlerinde davalar ya hiç açılmadı ya da ceza verecek kimse bulunamadı. Yukarıda bahsettiğim siyasetçilerin, bürokratların göçmen düşmanı tutumları da eklenince, göçmenlere saldırmak meşru hale geldi.

Linç girişimlerinin önünü almak için siyasetçilerin, Göç İdaresinin, yetkililerin hem söylemlerini hem uygulamalarını değiştirmeleri gerekir. Göçmenlere insan haklarına uygun temelde yaklaşmamız bir zorunluluk. Tüm hak ihlalleri, ırkçı söylemler, ayrımcı söylem ve davranışlar için gerekli yollara başvurulmalı. Ayrımcılık yasası aktif bir şekilde uygulanmalı.

Bütün bunları yapabilmek için büyük bir basınç oluşturmalıyız. Bu konuda ırkçılık karşıtlarına, göçmenlerle dayanışanlara çok iş düşüyor.


[1] https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/muhalefet-vaat-etmisti-iktidara-nasip-oldu-138808/

[2] https://bianet.org/haber/cezasizlik-dongusunu-kirmak-multecilere-yonelik-siddeti-nasil-durdurabiliriz-297041

Yazar

0 Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

Kira krizi derinleşiyor – Erkan Erdem

Ekonomik kriz, konut kiralarını fahiş seviyelere çıkarırken, birçok kiracı açısından mahkemeye taşınan kira davaları da sonuçlanmaya başladı. Tahliye…

Büyük depresyon ve tehlike çağı

Geçen hafta sonu Enternasyonal Dayanışma toplantılarında yaptığım konuşmada, şu anda kapitalizmin ilk büyük ekonomik krizi olan 1873-1896 döneminde…