Kış geldi, havalar giderek soğuyor. İşçi ve emekçiler için maddi sorunlar dayanılmaz hâle geldi.
Yüksek enflasyon, başta enerji olmak üzere, tüm ürünlere, mal ve hizmetlere yeni zamlar olarak yansımaya devam ediyor. Mutfak, okul, barınma, ısınma, ulaşım masrafları artıyor.
Dört kişilik bir emekçi ailesi için yaşam maliyeti 70 bin lirayı geçti. Çalışanların en az yarısının ücreti olan asgari ücret ise 17 bin lira olmaya devam ediyor.
İşçi sınıfının bütün bu sorunlarla başa çıkabilmek için hakları ve talepleri için sokağa çıkması, eylem yapması, üretimden gelen gücünü göstermesi gerekir.
Gıda fiyatlarının, kiraların, enerji fiyatlarının dondurulması, zamların geri çekilmesi, asgari ücretin en az 40 bin liraya yükseltilmesi için mücadele etmesi gerekir.
İşçiler direniyor
İşçiler elbette hakları için mücadele ediyorlar; pek çok işyerinde işçi grevleri, direnişler, eylemler yapılıyor. Kentlerde mitingler düzenleniyor.
Madenciler direniyor, belediye emekçileri greve gidiyor, aile hekimleri iş bırakıyor. İşçi sınıfının çok farklı kolları ekonomik krize isyan bayrağını çekiyor.
Ama tek tek direnişler cılız kalıyor.
Eylemlere binlerce işçi katılıyor, ama pek çok eylemde işçiler taleplerinin ancak küçük bir kısmını kazanabiliyor.
İşçi sınıfının üç büyük örgütü, Türk-İş Hak-İş ve DİSK epeycedir toplantılar yapıyorlar, ortak basın açıklamaları düzenliyorlar. Hatta bu üç konfederasyon, Meclis’teki siyasi partilerle görüşüp işçi ücretleri konusunda, asgari ücret konusunda ortaklaşa olumlu adımlar atmaya çalışıyorlar.
Ama meydanlara birlikte çıkmıyorlar, her örgüt kendi eylemini gerçekleştiriyor.
Türk-İş geçtiğimiz aylarda “zordayız, geçinemiyoruz” mitingleri yaptı. Hak-İş ”haklarımız için meydanlardayız” mitingleri gerçekleştirdi. DİSK “gelirde, vergide, ülkede adalet” mitingleri düzenledi.
Kamu çalışanları alanında da benzer manzaralar var. KESK, sürekli mitingler düzenledi, şimdi de Ankara’da bütçe mitingi düzenliyor. Birleşik Kamu-İş “Zam, kriz, yoksulluk… Tükeniyoruz” mitingi yaptı.
Bütün bu yapılan eylemlerde en büyük eksiklik şu: sendikalar eylemlerini birleştiremiyorlar. Ortak kitlesel eylemler gerçekleştiremiyorlar.
Emek Platformu önümüzde canlı bir örnek olarak duruyor
Geçmişte Emek Platformu çatısı altında bir araya gelen sendikalar ve işçi örgütleri, meslek odaları, dernekler çok büyük eylemler gerçekleştirmişti. Böylece iktidarın işçilere, memurlara, emekçilere haklarını vermesi konusunda önemli adımlar atılmıştı.
Emek Platformu şu bileşenlerden oluşuyordu: Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen, BASK, Türkiye İşçi Emeklileri Derneği, Tüm İşçi Emeklileri Derneği, Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği, TMMOB, TÜRMOB, Türkiye Barolar Birliği, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Veteriner Hekimleri Birliği.
1 Aralık 2000’de, Türkiye genelinde yaklaşık 250 bin emekçi, bütçe tasarısının görüşüldüğü gün Emek Platformu Başkanlar Kurulu kararıyla iş bıraktı. Sonrasında da pek çok kitlesel birleşik eylemler yapıldı. Koalisyon hükümetlerinin işçi düşmanı uygulamalarından hesap soruldu.
İşçi sınıfının önündeki en önemli görev, birleşik eylemlerin örgütlenmesidir
Bugün de işçi, emekçi eylemleri, tek tek örgütler tarafından değil de birleşik yapılsa, elbette etkisi çok daha fazla olur. İktidar işçi sınıfının taleplerini dikkate almak zorunda kalır, daha fazla talep elde edilir.
Ayrıca işçi hareketi kitleselleştikçe, işçi sınıfına daha fazla güven verir ve mücadeleye çok daha fazla işçi katılır.
Bizler “tek sınıf tek sendika tek yumruk” diyerek birleştiğimiz bir platform için, Emek Platformu için mücadeleyi sürdürmeliyiz. İşçilerin birleşik eylemini örgütlemek için çaba göstermeliyiz.
Faruk Sevim