Türkiye’de farklı yerlerdeki grev ve direnişlerin haritası çizildi. 2024’ün bitmesine 3 ay kala, Türkiye şimdiden 5 yıla yetecek kadar çok işçi ve emekçi eylemi görmüş durumda.
Medya görmüyor olabilir ama işçiler ve emekçiler tarih boyunca olduğu gibi bu dönemde de vazgeçmiyor, geri adım atmıyor, direniyor, hakları için mücadele ediyor.
Maden işçileri, belediye işçileri, lojistik işçileri, tekstil işçileri, öğretmenler, sağlıkçılar, büro emekçileri, tarım üreticileri her yerde direnmeye devam ediyorlar.
Muhalefet, emekçilerin direnişlerine sahip çıkacağına, haklarını almaları için destek olacağına, kendi içinde cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışmasına başlamış durumda.
Muhalefetin elindeki belediyelerde işçi kıyımları, düşük zamlı sözleşme imzalamalar tam hızla devam ediyor; aynen iktidarın elindeki belediyelerde olduğu gibi.
Ekonomi felaket durumda, işçiler ellerindeki imkânlarla buna karşı mücadele etmeye çalışıyorlar. Türk-İş ve Hak-İş bile miting programı ilan etmek zorunda kalıyor. Ancak güçlü bir antikapitalist sol hareketin olmadığı ortamda, bu kontrollü mitinglerin etkisizliği ortada.
CHP ve müttefikleri ise bu konuyla alakasız. “Milli” görüntü verelim ki 31 Mart’taki oylar geri gitmesin derdindeler. Bunun için ABD’de “Türkiye rüşvet alacak bir ülke değil” açıklaması yapılıyor, cumhurbaşkanı için ayağa kalkılıyor. Bir yandan da İmamoğlu-Yavaş-Kılıçdaroğlu-Özel dörtlüsü arasında gruplaşmalar ve taht kavgaları devam ediyor.
CHP halka alternatif vadeden, onu ekonomik krizden, antidemokratik uygulamalardan nasıl kurtaracağını anlatan gerçek öneriler sunmuyor, aslında bu konularla ilgilenmiyor. Bu yüzden bir ankete göre, halkın yüzde 72’si muhalefet boşluğu olduğunu düşünüyor.
Sermaye ve iktidar, topyekûn bir saldırı için tüm güçlerini seferber ediyor. Buna karşı emek cephesinin, kamu emekçilerinin ve işçi sendikalarının mücadelede en önde olmaları gerekir. Peki, bu sağlanabiliyor mu? Pek sayılmaz.
Evet, sendikalar sürekli miting, basın açıklaması, yürüyüş vb yapıyorlar. Ancak eylemlerin birleştiğini göremiyoruz, bütün eylem ve etkinlikler ayrı yapılıyor.
Yaşananlar açıkça göstermektedir ki, sermayenin topyekûn saldırısı karşısında emek cephesi de kendi gücünü ortaya koymak zorundadır. Bunun için en geniş işçi ve emekçi kesimlerinin birleşerek sermaye güçlerinin karşısına dikilmesi gerekir.
Yani işçi hareketi, mücadelenin taleplerini öne çıkararak işçi ve emekçileri bu taleplerin etrafında birleştirerek sorunu tartışmaya açıp basın açıklamalarından yürüyüşlere, sokak gösterilerinden mitinglere, grevlere uzanan bir mücadele hattına girmek zorunda.
İşte solun en önemli işlevi, görevi burada ortaya çıkıyor. Solun görevi işçi sınıfının ekonomik mücadelelerinin birleşmesini sağlayacak bir kanal yaratmak, bunu demokrasi ve özgürlük talepleriyle birleştirmek.
Güçlü bir antikapitalist sol inşa edilebilirse bu sağlanabilir. Enternasyonal Dayanışma grubu olarak, bunun için mücadele ediyoruz, emek harcıyoruz.
Faruk Sevim